|

Akademi ne söyler, dua ne der?

Bir 'dua mevsimi' olarak da okunabilecek Ramazan'a birkaç gün kala adresime farklı bir dua kitabı geldi. Bildik dua kitaplarından biri değildir bu; kendini şimdilerde daha çok duanın içinde kuran, dua halinde yaşanan bir hayata yazmış birinin dualarını içeriyor bu kitap.

Nihat Dağlı
00:00 - 4/10/2006 الأربعاء
Güncelleme: 17:12 - 10/10/2006 الثلاثاء
Yeni Şafak
Akademi ne söyler, dua ne der?
Akademi ne söyler, dua ne der?

Ümit Meriç imzasıyla Timaş'tan çıkan Dualar ve Âminler isimli kitaptan bahsediyorum. Kitabın ilginçliği sadece içeriğinden kaynaklanmıyor, sosyoloji denen pozitivist bir disiplinden gelen bir profesörün imzasını taşıması da bana ilginç geldi. Akademi ve dua çağrışımları zihnime üşüştü.

Prometheus, Tanrı Zeus'tan ateşi çalarak insanlara vermişti. Bu, insanın Tanrı'ya karşı kazanımı olarak okunur. Ateş çalınarak bilgi, yani güç böylelikle insanın eline geçmiştir. Bacon bu yüzden, 'Bilgi güçtür!' diye buyurur. 'Bilgi'nin tarihine gidildiğinde, 'bilgi felsefesi' okunduğunda, 'bilgi'nin hep insanı 'güç'lendiren önemli bir 'şey' olarak algılandığı görülecektir. Söylemeye gerek bile yok, bu bilgi deneysel olandan çıkan şeydir. Apriori, denenmemiş, algısal olmayan, müteal olan bu 'bilgi'nin dışındadır. İnsanı, Tanrı ve tabiat karşısında karşıt bir yere oturtan algının, Tanrı'ya ve tabiata karşı kazanılmış bir güç olarak yorumladığı bir bilgidir bu.

Baskın bilgi yorumu bu olunca ve bilgi daha çok beyaz önlüklülerin 'evet'ledikleri sonuçlar olarak algılanınca, 'bilgi' ve 'bilginler', kaçınılmaz olarak dokunulmazlık edinmişlerdir. Aşkın olana karşıt yerde şekillenen bilginin ve bilginlerin aşkınlığa yakın bir yere düşmeleri tabii ki gariptir, ama olan budur. Bilginin ve bilginlerin yanılmazlığından bahsedilebiliyor. Böylesi bir bilgiye vurulmamış, bu bilginin onayını almamış her bir şey küçümsenir, kuytulara sürülür. Bilgi güçtür ve bu gücü elinde bulunduranlar 'süper-men'lerdir. Ki bu 'süper-men'ler, her zaman hayata müdahale edebilir, tabiat üzerinde istedikleri uygulamayı başlatabilirler. Akademisyenler sanki birer Prometheus. Beyaz önlükleri, dokunulmazlığın (dokunulamıyor oluşun) işareti olarak, sanki kirden ve acziyetten uzaklıklarını imliyor. Akademi denen yer ise, 'düşüklük'ten kurtarılmış bir yer, bir tapınak gibi duruyor. Tanrı'dan, dinden, laboratuarın onayından geçmemiş her tür bilgiden uzak ve 'üstün' tutulan bu yerin sakinleri ne çok kibirlidirler. Hayata karşı kazanmış adamların pozları içinde keskin birer inançlı gibi yaşarlar. Kendilerinden çok emindirler. Asla yanlış düşünmediklerini, bütün soruların cevabı için gidilecek tek bir adresin bulunduğunu, onun da 'bilim' denen 'yüce' şey olduğunu düşünürler. Bu adamlar ağlar mı, acı çekerler mi, bir gün bir an olsun hayata yetmedikleri olur mu? Dua ederler mi mesela? Yok canım, ne duası?! Prometheus'un bilmem kaç kuşak sonrası temsilcileri bu kadar 'bilgi'yi edinmişlerken, 'güç' denen şeyden epey nasiplenmişlerken, insanın Tanrı'ya teslimiyeti demek olan duaya geçerler mi hiç!

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanlığı'ndan emekli Profesör Ümit Meriç'in Timaş'tan çıkan Dualar ve Âminler kitabının bana niçin ilginç geldiğini anlatabildim mi şimdi. Tabii ki Ümit Meriç'i yukarıda anlattığım akademisyen türü içinde değerlendirmiyorum ve çok şükür Ümit Meriç de bu anlamda yalnız değildir. Ümit Hanım dua halinde bir hayat yaşıyor. Uyanık bir kalbin sahibi her gönül sahibi gibi, Allah karşısında hak olan bir konuma geçmiş olmanın huzuru içindedir. Bilginin Allah'a karşı bir güç belirtisi olamayacağını, sahici bir bilginin insana kendini bildirdiğini, kendini bildirmekle de Rabb'e yaklaştırdığını hayatıyla bize gösteriyor. Ümit Hanım'ın hayatına tanık olmuş, dualarına katılmış biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Rabbi bilmek, O'nun rızasını esas almak insanı iyileştiriyor. İnsan ancak Allah'ı hayatının merkezine oturtunca iyileşebiliyor. Değilse, yani insan Allah'a kapanmış bir hayatın içinde olunca bir yerinden bozulmaya başlıyor. Bir garip kibir ve büyüklenme içinde, hem can sıkıcı hem de can sıkan bir konuma geçiyor. İnsan kul olmayınca, büyüklenen egonun iteklediği uçlara gidiyor. İkili ilişkilerde uç veren 'iktidar' virüsüne yakalanıyor, arkasından 'bu dünyanın hâkimi benim!' diyerek, dünyaya ölümcül savaşlar musallat ediyor.

Ümit Meriç Dualar ve Âminler kitabıyla, bu kitabın içindeki dualarıyla, dahası dua halinde geçen hayatıyla bize insanın adresini gösteriyor: Biz Tanrı değil, insanız! İnsanız ve Allah'a gitmeliyiz. Hayatımız kendimizi bilmekle geçmeli. Kendini bilmekle geçen bir hayatın sahipleri olarak, “Allah'ım! Bizi bize bırakma! Yollar boyunca, tarih boyunca yardımcımız ol! Kalbimiz Sana aksın, yolumuz Sana varsın, yüzümüz hep Sana dönük kalsın!” demeliyiz.


Dualar ve Aminler

Ümit Meriç

Timaş Yayınları

176 sayfa

٪d سنوات قبل