|

Anlam ufuklarını kaybetmek

Günümüzde Müslümanlar olarak bir perspektif/algı karmaşası yaşadığımızı itiraf etmeliyiz. Bir yanda hepimiz, bir şekilde, hesaplanabilir şeylerin, matematikselleştirilen düşüncenin, matematiksel mantığın dünyasına katılırken, bir diğer yanda da, geleneksel-batınî-mistik algı dünyalarına katılıyoruz. İçerisinde bulunduğumuz algı-perspektif bozukluğunu aşamadığımız, aşmak için de ciddi bir çaba harcamadığımız için, Avrupa kendisini tarihin ve değerlerin merkezi saymaya devam edebiliyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 29/05/2017 Pazartesi
Güncelleme: 00:48 - 29/05/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Bugünün dünyasında, hiç bir gerçekçilik tarafından anlaşılması, açıklanması, gerekçelendirilmesi mümkün olmayan tarihsel/siyasal/felsefi gelişmeler, altüst oluşlar yaşanıyor. Hayatın içerisinde, tarihin içerisinde her şey, büyük ölçüde sermayenin talepleri doğrultusunda şekilleniyor. Araçsal aklın belirleyici olduğu bir dünyada, bütün anlam ve değer sistemleri göreli hale geliyor. Aklın bölündüğü, parçalandığı zamanlarda yaşıyoruz. İslam toplumları da dahil olmak üzere her toplumda ve kültürde, nicelleştirici düşünceler, tarzlar, yöntemler etkili oluyor. İktisadi akıl ve sermaye, anlam dünyalarını, anlam yapılarını, anlam ilişkilerini bütünüyle yok sayıyor.

FAŞİST RETORİK
DERİNLİK KAZANIYOR

Bugünün dünyasında, her toplumda ve hayatın her alanında niceliksel ve parasal mantığın tahribatı derinleşiyor. Hayatlarımız, çalışmak ve tüketmekle sınırlı hayatlar haline geldiği için, anlam ufuklarını bütünüyle kaybediyor; anlam ufuklarını kaybettiğimiz için de niteliksel değerlerle ilgili, niteliksel uğraşlarla/ilişkilerle ilgili hiç bir mücadele vermiyoruz. Finansal diktatörlükler, hayatın anlamını yok ediyor. Her toplumda, kişisel çıkar kaygısı toplumsal sorumluluk duygularının yerine geçiyor. Toplumlarda, bir yanda romantik idealleştirmeler yaşanırken, bir diğer yanda, her an, her gün değişen koşullara göre siyaset yapılıyor. Ütopik fanteziler peşinde duygusal tercihler yaptığımız için, hiç bir şekilde tarihin ve dünyanın hangi yönde hareket ettiğini gereği gibi göremiyor, değerlendiremiyoruz.

İslam ve Müslüman karşıtı faşist retorik bütün dünyada her geçen gün derinlik kazanırken, Siyonizmin dayattığı fanatik ideolojik-etnik-dini çerçeve ve Siyonist fundamentalizm bütün dünyada her tür eleştiri ve sorgulamadan muaf tutulabiliyor.

TEMEL SORULARA FELSEFİ ÇÖZÜMLEMELER

Müslümanlar olarak zihin ve bilinç dünyalarımız sömürgeci bilgi yoluyla kontrol altında tutulduğu ve belirlendiği için, yabancı bir gerçeklik içinde yaşayıp öldüğümüzü hiç bir şekilde fark etmiyor, bağımsız bir zihne ve gerçek bir bilince uyanıncaya kadar da aynı şekilde yaşamaya ve ölmeye devam edeceğimizi bir türlü idrak edemiyoruz. İslam dünyası toplumlarında, bir yanda, alışılagelen bağlılık her tür yenilenme ve değişimi imkansız kılarken, bir diğer yanda da, içerisinde bulunduğumuz dönemde yaşandığı üzere, Müslümanların devlet aklı doğrultusunda hareket ediyor olmaları, devlet aklı tarafından belirlenen tercihleri sahiplenmeleri, bizleri, örnek İslami varoluşlara, nitelikli, onurlu varoluşlara yabancılaştırıyor.

Politik ihtiraslar adına her tür popülizmin ve vülger unsurun güçlendirilmesi, batınî aşırılıkların ve inhirafların gözardı edilmesi, içerisinde yaşadığımız dünyaya, ‘tarihsel şimdi’ye varoluşsal bir anlam kazandıramayacağımızı gösterir. Toplumlarımızda geleneksel yapılar, yaklaşımlar ve pratikler, aklı tahfif ederek, düşünceyi tahfif ederek, insanlara kendi iradelerini dayatmaya devam ediyor. Dünya, tarih ve içerisinde yaşadığımız yüzyıl ile ilişki kurabilmek için, dünyanın, tarihin ve zamanın temel sorularına ilişkin felsefi çözümlemeler yaparak yeni bir geleceği başlatabiliriz.

ALGI/PERSPEKTİF BOZUKLUĞUNU AŞMALIYIZ

Varoluşun tüm süreçlerinde etkin bir şekilde yer alabilmek için, tarihsel bir üretkenlik içerisinde bulunmamız, tarihsel-yapısal bir perspektif, eleştiri ve vizyon ortaya koymamız, ‘yeniden inşa’yı gündeme getirebilmek için temel sorular-cevaplar üzerinde yoğunlaşmamız gerekir.

Günümüzde Müslümanlar olarak bir perspektif/algı karmaşası yaşadığımızı itiraf etmeliyiz. Bir yanda hepimiz, bir şekilde, hesaplanabilir şeylerin, matematikselleştirilen düşüncenin, matematiksel mantığın dünyasına katılırken, bir diğer yanda da, geleneksel-batınî-mistik algı dünyalarına katılıyoruz. İçerisinde bulunduğumuz algı-perspektif bozukluğunu aşamadığımız, aşmak için de ciddi bir çaba harcamadığımız için, Avrupa kendisini tarihin ve değerlerin merkezi saymaya devam edebiliyor. Düşüncesiz uzlaşmalar ve düşüncesiz mutabakatlar sebebiyle, seküler mutlakiyetçiliklere, bilimci mutlakiyetçiliklere katlanıyoruz. Koşulların dayattığı çerçeveler, çözümler, yaklaşım ve yöntemler, boyun eğmeler, hepimizi kendi dünya görüşümüzü inkar noktasına sürüklüyor.

YAPISAL SORULAR
SORMA ZAMANI

İçerisinde yaşamakta bulunduğumuz ve artık kronik bir hale gelen algı-bilinç karmaşası sebebiyle, yeni düşünme, algılama, yorumlama ve inşa biçimlerine cesaret edemiyoruz. Farklı kültürlerin, farklı toplumların, kendilerini, kendi dünya görüşleri doğrultusunda, farklı kavramsal çerçeveler temelinde konumlandırmaları, yapılandırmaları halinde bağımsız olabilecekleri gerçeğini, her nasılsa, gündemimize almıyoruz, alamıyoruz. Bu durum, toplumlarımızın, yapısal sorular sormayan, yapısal sorular sormak istemeyen özelliği ile yakından ilgilidir.

Düşünce hayatımız, kültür hayatımız, yapısal sorular sormadığı için, Avrupa tarihsel tecrübesinin ürünü olan kavramsal/kurumsal çerçeveler içerisinde, bu kavramsal/kurumsal çerçevelerle bütünleşerek hayatlarımızı sürdürüyoruz. Avrupa tarihsel tecrübesini oluşturan en etkili unsurun Hıristiyanlık olduğunu her nasılsa hatırlamak istemiyoruz. Hayatlarımızı Avrupa-Hıristiyan tarihsel tecrübesinin ürünü olan kavram ve kurumlarla şekillendirirken, ‘İslami olan’a, ancak ulusal birlik ihtiyacı duyduğumuzda ya da toplumsal kimliğin güçlendirilmesine ihtiyaç duyulduğunda başvuruyoruz.

***

Akif Emre kimsenin adamı değildi, bilinci ve vicdanı özgür bir düşünce adamıydı. Güce ve iktidara olan mesafesini İslami sınırlara riayet ederek belirledi. Kendisini güncel ve yerel olana hapsetmediği için, dünyanın dört bir yanında ne olup bittiğinin en üst düzeyde farkındaydı. Dürüst bir hayat yaşadı. Allah ona rahmet eylesin.

Atasoy Müftüoğlu

#Atasoy Müftüoğlu​
#Akif Emre
7 yıl önce