Hollandalı bir annenin ve Türk bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Ayşegül Kılıç, Hollanda’da aktif şekilde yürüttüğü çalışmalarla tanınıyor. Amsterdam Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler Fakültesi okuyan Kılıç, gerek üniversitede gerekse sosyal hayatta epey zorlukla karşılaşmış. Göçmenler olarak her zaman ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerini ve başörtülü olmasının da üzerindeki baskıları arttırdığını söyleyen Kılıç, haklarını daha iyi savunmak için siyasete girmeye karar vermiş. Hollanda’da yapılan genel seçimlerde ‘En yüksek oyu alan Türk kadını’ olarak bilinen Kılıç’ın en büyük hedefi ise Hollanda’nın ilk başörtülü milletvekili olabilmek. Hollanda’da yaşayan Türklerin en çok eğitim alanında sorunlar yaşadığını dile getiren Kılıç, “Hollanda’da çocuklar ilkokuldan sonra bir sınava giriyor. Bu sınavdan ne kadar yüksek puan alsalar da son kararı öğretmenler veriyor. Öğretmenler de Türk çocuklarının zeka seviyesini düşük gösterek onların iyi okullara gitmesini engelliyor. Hollanda, Türklerin iyi yerlere gelmesini istemiyor. Ben bu alanda mücadele vererek hakkımızı arayacağım” diyor.
Özellikle üniversitede eğitim görürken epey zorluk yaşadım. İsmimin yabancı olması ve dış görünüşümün de Hollandalılara benzememesinden dolayı sürekli dışlanmıştım. Özellikle profesörler sınavlarda bize düşük notlar veriyordu. Örneğin bir keresinde iki bölümden oluşan bir sınava girmiştim. Sınavlarımdan çok yüksek notlar beklememe rağmen çok düşük bir puan almıştım. Sınav kağıdıma bakmak istemiştim ama bu reddedilmişti. Profesör, sınav sonucumu birkaç kez değiştirmişti. Bunu ortalamam düşük olsun diye yapmıştı. Onu şikayet etmiştim ve haklılığımı ispatlamıştım. Öğrencilerden de benzer tepkiler alıyordum. Hollanda kökenli bir öğrenci, ondan yüksek bir puan aldığım zaman hemen tepki gösteriyordu. Şu an bizler eğitim alanında sıkıntılar yaşamaya devam ediyoruz.
Hollanda'da öğrenciler ilkokuldan sonra bir sınava giriyor. Bizim çocuklar yüksek puan alsa bile burada öğretmen tavsiyesi dikkate alınıyor. Yani öğretmen, yüksek puan alan bir öğrenciyi desteklemezse o öğrenci düşük seviyede bir okula yazdırılıyor. Buradaki Türk çocuklarının zeka seviyeleri düşük gösterilerek iyi okullara gitmeleri engelleniyor. Bu bizim için büyük bir problem. Ayrıca eğitimde borçlanma sistemi geldi. Bu da gençlerimizin eğitim almasını engelliyor. Gençlerimiz özellikle bu süreçte çok yıpranıyor. Ayrıca yabancı isimli oldukları için staj yeri bulmakta da zorluk çekiyorlar. Aynı sorunları ben de yaşamıştım. Başörtülü olmam iş görüşmelerinde sorun olmuştu. Hollanda’da Türkler hep ikinci sınıf işlerde çalışsın isteniyor.
Evet... Hollanda'da zaten açık bir şekilde başörtüsü yasağı uygulanmasa da başörtüsünden dolayı işe alınmama durumları yaşanıyordu. "İşin için başını açar mısın?" sorusuyla çok sık karşılaştım. Bu kararla birlikte iyice destek aldılar. Kolay günler beklemiyor bizi ne yazık ki.
Evet... Çünkü bu zamana kadar bizi yani azınlıkları temsil eden bir siyasetçi olmadı. İlk zamanlar aktif siyasete girmeyi düşünmüyordum ama ırkçılık iyice artınca buna bir çözüm bulmamız gerektiğini düşündüm. Bir şekilde sesimizi duyurmamız gerekiyordu. Amsterdam'da ırkçılık ve İslamofobi ile mücadele eden bir partiye üye oldum ve şimdi Mplus (Multüculturel Plus Partij) isimli partinin başkanlığını yürütüyorum. Genel seçimlerde meclise 3 sandalyeyle girmeye hak kazanan Denk Partisi'yle beraber çalışıyoruz ve seçimlere de beraber katıldık. Avrupalı Türkler de artık yaşadıkları ülkenin siyasetine yeni yeni ilgi göstermeye başladı. Bunda yaşadığımız baskılar etkili oldu diye düşünüyorum.
Seçim çalışmalarımızda buradaki tüm kurum ve kuruluşlarla diyaloğa geçmeye çalıştık. Camilerimizi, derneklerimizi ziyaret ederek Türk kökenli vatandaşlarımızla bir araya geldik. Amacımız sadece partimizi tanıtmak değildi. İnsanlara oy kullanma bilinci sağlamayı amaçladık. Sandığa gidip demokratik haklarını kullanmaları için onları teşvik ettik. Bu süreçte engellemelerle karşılaştık tabii. Sokağa çıktığımızda Hollandalılar bize ilk olarak Türkiye hakkındaki düşüncelerimizi soruyordu. Erdoğan’ın diktatör olduğunu söylüyorlardı.
Evet… Özellikle medya, Erdoğan ve Türkiye hakkında her zaman kötü propagandalar yapıyor. Fetullah Gülen destekçilerinin gözaltına alınmasıyla “Erdoğan, herkesi toplayıp hapse atıyor” gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Halk da tüm bunlarla birlikte Erdoğan'a daha fazla tepki göstermeye başladı. Türkiye son yıllarda çok gelişti. Bunu hazmedemeyenler medyayı kullanarak halkı kışkırtıcı yayınlar yapıyor.
Çevremde gördüğüm kadarıyla referanduma ilgi oldukça yüksek. Hollanda ve Türkiye arasında yaşanan son olaylar da insanları oy kullanmaya teşvik etmiştir diye düşünüyorum. Bundan yola çıkarak katılımın yüksek olacağını düşünüyorum. Ben de sandığa gidip demokratik hakkımı kullanacağım.
Ülkesindeki tüm halkı kucaklaması gereken bir başbakanın böyle bir ifade kullanması çok üzücüydü. Onun düşüncelerinin bu şekilde olduğunu biliyordum ama açık açık söylemesi bizi daha zor bir duruma soktu. Ama bu söylem bana daha çok azim verdi. Hakkımızı arayarak mücadele etmekten asla yılmayacağım.