|

Bitoloji kürsüsü

Hew Parthenon
00:00 - 27/06/2011 Pazartesi
Güncelleme: 21:22 - 26/06/2011 Pazar
Yeni Şafak
Bitoloji kürsüsü
Bitoloji kürsüsü

Gazeteler, dünyanın hiçbir yüksek mektebinde okutulmayan bir mevzu için masrafları benden olmak üzere W. Üniversitesine bir kürsü kuracağımı ilan ettikleri günden beri, elli kadar mektup aldım. Bunlarda, akla hayale gelmez ve korkunç teklifler vardı. İçlerinden en hoşuma gideni hatıra defterime naklediyorum: "Mösyö,

Hiçbir yerde öğretilmeyen bir bilim kürsüsü kurmak konusundaki cömert düşünceniz, nihayet, uzun yıllardan beri, meçhul kaldığı oranda reddedilmesi olanaksız incelemelerle kendime disiplin edindiğim ve şimdiye kadar, haksız yere hayvan biliminin haşarat bölümünün sıradan bir konusu, daha fenası, ancak tufeyliler (asalaklar) sınıfında adı geçen bir bilim bağımsızlığa kavuşacaktır.

Mesele, belki derhal anladınız, Bitoloji yani bitlerin incelenmesidir. Bu bilmi, bana, harp içinde, Londra'da British Museum'da, meşhur doğa bilimci W.N.P. Barbellion öğretti. Bu bilgin, bitleri sadece hayvan bilimi bakımından ele alıyordu, fakat ben, deri altındaki hastalıklar (pedriculaire) bakımından da incelemelerimi ilerleterek Bitolojiyi bağımsız bir bilim şubesi haline getirdim ve düşünceme göre bu "tarihi, ahlaki ve estetik zooloji" diyebileceğimiz sahada ilk örneği oluşturmaktadır. Anlatayım: Eski zooloji bilginleri sadece hayvanın tanımını yapmak ve ahlakını bildirmekle yetinirken ben, insanlar ve güzel sanatlar üzerindeki etkilerini de inceliyorum. Bitolojide ben, sadece, yarım kanatlı sınıfın "Pediculidae" ailesini oluşturan altı cinse ayrılmış kırk tür biti incelemekle kalmıyorum, fakat büyük bir çalışma sonunda topladığım sayısız tarihlerin yardımıyle, bitin, insanlığın değişiklikler gösteren tarihinde oynadığı rolleri ele alıyor ve bir araya getiriyorum.

Bu kadar küçük ve az sevilen bir hayvancağızın dünya tarihinde bir yeri, hem de küçümsenmeyecek bir yeri olduğunu söyleyişime belki de gülersiniz. Sizi inandırmak ve talip olduğum kürsü için ne kadar hazırlandığımı göstermek için, gelecekteki derslerimin konusunu kısaca söylememe izin vermenizi dilerim. Bitoloji başlıca dört kısma ayrılmış olarak özetlenebilir:

1. Zoolojide bir soy olarak bit; 2. Politika tarihinde bit; 3. Din tarihinde bit; 4. Edebiyat ve sanatta bit.

Yeni bir şey getirmeyen ilk kısmı bırakıp ötekilere geçiyorum. Bir özel bit cinsinin "Phtiriasis" denilen ve çoğunlukla öldürücü bir hastalığa sebep olduğunu herhalde biliyorsunuzdur. Eski zamanların ve bugünün meşhur birçok şahsiyeti bu iğrenç hastalıktan ölmüşlerdir. Mesela, Pelea'yı pusuya düşüren Akast; Büyük İskender'e suikast hazırlayan Olint'li Kallisten; Pisagor'un hocası Şıra'h Feresides; şair Alkman; kanunlar yapan Muciuc; çılgınlıkları ve kan dökücülüğü ile meşhur Antiokus IV. Epifan; diktatör Silla; Sicilya'daki müthiş Köle savaşının şefi Ennus; oğullarını ve karısını öldüren Büyük Herod; İmparator Arnol ve Maksimilien; en nihayet meşhur İspanya Kralı İkinci Filip.

"Phtiriasis" hastalığının bu meşhur kurbanlarının hayatlarını hatırlarsanız hemen hepsinin zalimlikle şöhret bulduklarını görürsünüz. Sadece Silla, Herod ve II. Filip'i hatırlatmakla yetineceğim. Eğer, insanlık tarihinde bitin, hak ve adalet hükümlerini yerine getiren saygı değer bir intikamcı rolü oynadığını söylersem hiç de aldanmış olduğumu sanmam. Her kim ki, kendi cinsinden olanları öldürür, bitler tarafından öldürülür!

Fakat bitlerin insan işlerine karışması bununla kalmıyor. Aziz Gervais, "Hayvanların tarihi" eserinde Westfalya'da Aremberg kasabasında hâkim seçiminin şöyle yapıldığını anlatıyor. Bütün adaylar bir masanın etrafına oturur, hepsi, sakalları masaya dokunacak şekilde başlarını önlerine eğerlermiş. Masanın ortasına bir bit bırakılırmış. Bit öteye, beriye dolaştıktan sonra arzedilen sakallardan birine çıkar, böylece seçtiği sakalın sahibi de hâkim ilan edilirmiş.

Şimdi din tarihine geçelim. Sadece, şunu söylemekle yetineceğim ki, Flavius Josef "İbranilerin eski zamanları" eserinde, Mısır'a üçüncü musibet diye Tanrı tarafından gönderilen "Kin-nim"lerin bitler olduğunu yazar ki, bu bitleri, fenaların celladı kabul eden teorinin doğrulanmasıdır ve İbranî Telmutcuları, belki de biraz gecikmiş bir minnettarlık eseri olarak, "Yevm-i-sebt" de yani Cumartesi günü, bir bit öldürmenin bir deve öldürmek kadar günah olduğuna hükmetmeye götürmüştür.

Hindistan'da, kendilerini sabır faziletine eriştirmek isteyen zahitlerin başına bir Brahma rahibi tarafından, her yıl yapılan muhteşem bir ayinde, birer bit konulur.

Meksika tarihçileri -Bingley (Animal Biography) isimli eserinin üçüncü cildinde yazar- anlatırlar ki: Fernando Cortez, Monteşuma'nın hazinesinde, içinde bitler bulunan keseler bulmuştur. Bunlar eski Aztekler tarafından din vergisi olarak sunulurmuş. Şunu da hatırlatacağım ki, on sekizinci asır Fransız azizlerinden Benoit Labre'in vücudunda, bitler, kimse tarafından rahatsız edilmeden yaşarlardı.

Bitolojinin dördüncü kısmında çok bol malzeme vardır. Fakat sabrınızı kötüye kullanmak istemiyorum. Sadece Ortensio Lendo bir bitin ölümü hakkındaki mersiyesi ile, meşhur Daniel Heinsius'un "Bit Medhiye"sini; sevgilisinin sarı saçları üzerinde gezinen bitler için şu mısraları yazan on yedinci asır İtalyan şairlerinden Anton Maria Narducci'yi hatırlatacağım:

Bir altın orman içinde fildişi canavarları andırır.

Son derece zengini olduğunuz bu serseri vahşi hayvanlar.

Fakat Fransızlar aşağı kalırlar mı? Eğer Kont de Lautreamond'un "Maldoror şarkılarını"nı okumuşsanız, ikinci şarkıda bulunan harikulade bit betimlemesini herhalde bilirsiniz. Baş tarafını hatırlatmak arzusuna dayanamayacağım:

"Bir böcek vardır ki, insanlar onu, masrafını kendileri ödeyerek beslerler. Ona hiçbir şey borçlu değillerdir. Fakat ondan korkarlar... Bu sebepten ona nasıl saygı gösterdiklerini, onu nasıl yaratıkların en üstünü tuttuklarını bilmek gerekir. Baş, kendisine taht olarak verilir ve o, saçların köküne, pençelerini gururla geçirir. Sonra, yağlanıp semizlendiği, yaşı ilerlediği zaman, eski bir milletin âdetine uyularak, ihtiyarlığın dertlerini duymasın diye öldürülürdü ".

Fakat bitin ilham ettiği şaheseri şüphe yok ki Arthur Rimbaud "Bit Arayan Kadınlar" isimli şiirinde vermiştir. Okudunuz mu?

"…………elektrikli ve lâtif parmakları

Çıtırdatır, gümüşü rehavetleri arasında,

Küçük bitlerin ölümünü, şahane tırnaklar altında.

Bu şiirle, bir başka sanat sahasında, Louvre müzesinde görmüş olacağınız Murillo'nun "Bit Arayıcısı" isimli tablosu kıyaslanabilir ve illa ki, Robert Burns'un güçlü bir hezel ilhamıyla yazılmış "Bir Bit Üzerine" isimli şiirini hepsinden üstün saymak istemeyesiniz!

Fakat sizi daha fazla rahatsız etmek istemiyorum. Verdiğim acele bilgi, Bitolojinin, bu tabiatın, güzel sanatların, tarihin yorum için birinci derecede ve esaslı bilimin, şerefli W. Üniversitesi'nde başlıbaşına bir kürsü olması gerektiğine sizi inandırmaya yeter sanırım. Şunu da ekleyeyim ki, benim bildiğime göre, Avrupa ve Amerika'nın hiçbir yerinde okutulmamaktadır ve Bitoloji'yi, dünyada, incelemelerinin tek konusu yapan "tek" insan benim.

Olumlu bir cevap almak ümidiyle, hürmetlerimin samimiyetine inanmanız ricasıyla."

Doktor, Profesör

Josiah Kuningrud Lubeck Akademisi muhabir üyesi,

Entomologische Zeitschrift yazarı,

Lydenburg Zoologish Enstitüsünde fahri preparatör.


Bu kadar küçük ve az sevilen bir hayvancağızın dünya tarihinde bir yeri, hem de küçümsenmeyecek bir yeri olduğunu söyleyişime belki de gülersiniz. Sizi inandırmak ve talip olduğum kürsü için ne kadar hazırlandığımı göstermek için, gelecekteki derslerimin konusunu kısaca söylememe izin vermenizi dilerim.

13 yıl önce