|

Boğaziçi Müzesi en büyük hayaliydi

İstanbul’un güzelliklerini kayıt altına alan Türk edebiyatının usta isimlerinden Nahid Sırrı Orik’in en dikkat çekici önerisi Boğaziçi’nde bir müze kurulmasıydı. Orik, üç kısımdan oluşmasını dilediği Boğaziçi Müzesi’nde Boğaziçi tabloları için de bir bölüm olsun istemişti.

R. Rüveyda Okumuş
04:00 - 13/08/2023 Pazar
Güncelleme: 22:45 - 12/08/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
 Nahid Sırrı.
Nahid Sırrı.

Eski İstanbul’u bilmeden, tanımadan bugünün İstanbul’unda yaşamak, gezmek, kuşkusuz eksik kalır. Bu eksikliği gidermenin en kestirme yolu ise İstanbul’un geçmişine ve kültürüne ışık tutan metinleri incelemek, okumak hatta mümkünse ortaya çıkarmaktadır. İşte Nahid Sırrı da İstanbul’un güzelliklerini, mazisini, abidelerini kayıt altına alan ve gelecek nesillere aktaran Türk edebiyatının usta isimlerden biridir.

Maziye yolculuk

Nahid Sırrı’nın (1895-1960) roman, öykü, tiyatro gibi edebi eserlerinin yanı sıra gazete ve dergi sayfalarında kalmış çok çeşitli konularda yazıları bulunuyor. Bu yazılar sinemadan edebiyata, kent tarihinden sanatın farklı dallarına kadar geniş bir perspektifteki gözlemlerini ve özgün anlatımlarını içermektedir. Bahriye Çeri’nin editörlüğünde hazırlanan ve Everest yayınlarından çıkan İstanbul Yazıları, Nahid Sırrı’nın 1933-1954 yılları arasında Tanin, Varlık, Son Telgraf, Yarım Ay, Milliyet, Dünya, Büyük Doğu gibi süreli yayınlarda neşredilen İstanbul’a dair kaleme aldığı makalelerden oluşuyor. Kitapta yer alan yazıları okuyunca, İstanbul’un tarihi, kültürü, sanatı ve imarı üzerine Nahid Sırrı’nın gözlemleri, anlatımları, önerileri, insanın zihninde bambaşka bir İstanbul manzarası beliriyor.

İstanbul Yazıları’nda Nahid Sırrı, şehrin uzak semtlerini, tenha sokaklarını sık sık arşınladığı; Boğaziçi’ne, Emirgan’a, Göksu’ya, Eyüp’e, Üsküdar’a, Pendik’e seyran ettiğini görürüz. İnsana bahar hissi veren güneşli bir aralık günü gittiği Boğaz’da, Yenimahalle’den Rumelikavağı’na uzanan tenha yolda yürüdüğü esnada gördüğü manzarayı “Karşıdaki sahil de, deniz de, yol da o kadar güzeldi ki, insanın bu güzelliklerden aldığı haz bir zevk mahiyetine geçiyor, âdeta ürpertiler veriyor ve âdeta ağlamak arzusunu hissettiriyordu.” sözleriyle tasvir etmektedir. Nahid Sırrı İstanbul’un muhtelif semtlerini, sayfiyeleri, yalılarını, çayır ve korularını, saraylarını, köşklerini, anıtlarını, meydanlarını, camilerini, çarşılarını bambaşka bir gözle dolaşarak okurlarına anlatırken aynı zamanda yaşadığı dönemden maziye de bir yolculuk yapar.

İstanbul’un sorunlarını anlatır ve çözüm önerileri sunar

Eski İstanbul’un yaşayışına, kaybolan kültürel dokusuna ve geleneklerine satırlarında yer verir. Boğaz’ın suları üzerinde süzülüp giden ve en büyük ziynetlerinden olan eski kayıkların sonsuza dek kaybolup gitmesinden korkar. Eyüp’ün meşhur oyuncakçılarının ortadan kalktığını ve çarşısında tek bir oyuncakçı dükkanına bile tesadüf etmediği söyler. İstanbul’un Büyük Çarşısı dediği Kapalıçarşı’ya uğradıkça Nahid Sırrı çocukluk hatıralarını ve eski bayram alışverişlerini anımsar. Bir Ramazan ayında gittiği Direklerarası’nda, çocukluğunun Ramazanlarını ve tertip edilen eğlenceleri yeniden hatırlar. Çok iyi bir gözlemci olan Nahid Sırrı, İstanbul’un güzelliklerini, semtlerini, mimari yapılarını, beşerî manzaralarını anlattığı gibi sorunlarını da aktarır ve çözüm önerileri sunar. Mesela Boğaz’a yapılacak köprü, Haydarpaşa’ya yapılacak liman meseleleri ve İstanbul’un otel, ulaşım vb. sorunlarını ele alır.

Nahid Sırrı, İstanbul’un abidevi eserlerinin korunmasına vurgu yaparken şehrin silüetine yakışmayan yapılardan kurtarılması ve daha faydalı hale getirilmesi önermektedir. Boğaz’ın en güzel ve bir zamanlar en mutena yeri olan Kuruçeşme’nin kömür depoları bölgesi olmasından yakınır, buranın simsiyah, harap ve makhur çehresinin değişmesi gerektiği vurgular. Bir zamanlar, Boğaziçi’nin en güzel yalılarının olduğu Kuruçeşme sahilleri, yıllarca baştanbaşa kömür yığınlarıyla kaplı halde kalmış ve nihayet 1980’lerde bu depolar ortadan kaldırılabilmiştir.

Üsküdar’ın kendine mahsus çehresiyle muhafaza edilmesini arzu eden Nahid Sırrı, “Üsküdar’a bizzat bir merkeze sahip olması gereken ayrı bir şehir nazarıyla bakmalı ve imarı için de ölçülü ve dikkatli davranmalıyız. Çünkü Karacaahmet Mezarlığı ile camileriyle asıl İstanbul kısmı kadar mazinin kıymetli eserleri ve hatıraları ile zengin ve yüklüdür.” demektedir.

Boğaziçi’nde bir müze kurma fikri vardı

Nahid Sırrı’nın yazılarına konu olan İstanbul için en dikkat çekici önerisi ise Boğaziçi’nde bir müze kurulması fikridir. Her fırsatta Boğaziçi’nin güzelliklerini ve önemini anlatan yazar, üç kısımdan oluşmasını dilediği Boğaziçi Müzesi’nin nasıl olması gerektiğini de şu sözleriyle dile getirmektedir: “Bu müze tabiidir ki, evvela Boğaz’ın ilham ettiği ve edeceği bütün tablolara, desenlere, eski Boğaziçi’ne ait Garp resimlerinin röprodüksiyonlarına ve eski Boğaziçi’ni pek çoğu yıkılmış yalılarıyla gösteren fotoğraflara ait bir kısmı ihtiva edecek; ikinci bir kısım, eski binaların mahvolmaktan kurtulmuş ve kurtarılacak tavan ve kapı gibi ziynetli parçalarına ve bütün bir medeniyeti canlandıran türlü kıymetli eşyasına-bu meyanda eski Boğaz kayıklarına- ait olacak; üçüncü bir kısım da, Boğaziçi’nin Türkçede ve her lisanda -vehleten tahmin edilemeyecek kadar çok miktarda- muharrire ilham etmiş bulunduğu eserleri toplayacaktır.” İstanbul’u bir servet telakki eden Nahit Sırrı bu eşsiz şehrin korunmasına ihtimam gösterilmesi gerektiğini de yazılarında sık sık dile getirmektedir: “En kıymetli servetimizi teşkil eden İstanbul’un güzelliği üzerine hassas ve kıskanç bir kalple eğilen her Türk, onun misilsiz hatlarındaki ahenge yapılacak hiçbir tecavüze müsaade etmemelidir.”

Eski eserlere hürmet edilmeli

“Bir Küçük Köşk İçin Mersiye” başlıklı bir başka yazısında, eski eserlerin korunmasının ehemmiyetini şu satırlarla ifade etmiştir: “Mazisi uzak asırların içinde kaybolmuş bütün şehirlerde, her yeni medeniyet eski medeniyetlerin enkazı üzerinde ve o eski medeniyetleri bazen de tahrip ederek kurulmuştur. Böyle olmakla beraber, zaruret olmadıkça eski eserlere hürmet etmek ve onların ömürleri devam ettirebilmek için azami gayret sarf etmek, fertlere ve bu fertlerin birleşmelerinin bir muhassala ve neticesi olan resmî teşekkül ve makamlara düşen bir vazifedir.” İstanbul’un imparatorluk başkentinden Cumhuriyet’in modern bir kentine dönüştürüldüğü yıllarda Nahid Sırrı’nın akıcı bir üslupla kaleme aldığı İstanbul’a dair yazıları hem şehir tarihi hem de edebiyat tarihi açısından zengin bir kaynak niteliği taşıyor.

Pera Müzesi ile zamanda yolculuk

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, ilhamını Oryantalist Resim Koleksiyonu’ndaki portrelerden alan yeni Instagram filtresi “Yüzyılların Yüzleri”ni kullanıma sundu. Instagram paylaşımlarında yüzlerini oryantalist tablolarda resmedilen figürlerle buluşturan sanatseverler; Osmanlı döneminden bir hizmetçinin, Avrupa ve Osmanlı modasına uygun giyinen bir genç kadının, bir Osmanlı sultanının ve daha pek çok figürün yerine geçebiliyor ve dönemin karakteristik özelliklerini taşıyan tarihi kostümler içinde bir tabloya konuk oluyor. Filtreye, Pera Müzesi’nin Instagram hesabından ulaşmak mümkün.

Pera Müzesi’nin oryantalist filtresi Yüzyılların Yüzleri’ne kaynaklık eden ve takipçilerin sosyal medya paylaşımlarına eğlenceli bir boyut kazandıran tablolar arasında; Henry Bone’un Sir William Beechey’nin eserinden hareketle emaye tekniğinde çoğalttığı “Thomas Hope’un Türk Giysileri İçinde Portresi”, Fransız asıllı Malta şövalyesi Antoine de Favray’e ait olabileceği düşünülen “Türk Giysileri İçinde Bir Avrupalı”, Fransız ressam Jules Joseph Lefebvre imzalı “Hizmetçi”, portre ve gündelik yaşam resimleriyle tanınmış Fransız ressam Thomas de Barbarin’e ait “Genç Kadın Portresi” ile ressamı bilinmeyen “Osmanlı Sultanı ve Hasekisi” ve “Sultan Abdülmecid” adlı eserler yer alıyor.

Evrensel bestelerin üçlüsü Rembrandt Trio Gümüşlük’te

Daha önce duyulmamış ve bundan sonra da asla duyulmayacak müziği ortaya çıkarma arzusuyla besteler yapan ve dünyanın dört bir yanında konserler veren Rembrandt Trio, Hollanda Krallığı’nın desteğiyle, Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali Suda Caz Konserleri kapsamında, 28 Ağustos’ta müzikseverlerle buluşacak. Üçlü bu konserde, özgün ve evrensel besteleriyle dinleyenleri müziğin sınırlarının ötesinde müzikal bir yolculuğa çıkaracak. Son albüm çalışmaları İntizâr’ı İranlı şarkıcı Mohammad Motamedi ile kaydeden Rembrandt Trio’nun bu albümünde Farsça ve Türkçe şiirler de yer alıyor. Kutsi Erguner ile daha önce aynı sahneyi paylaşan üçlünün ayrıca Erdal Erzincan ve Türk dinleyicilerinin çok yakından tanıdığı Kayhan Kalhor ile de projeleri bulunuyor.



#Aktüel
#Tarih
#Sanat
#İstanbul
1 yıl önce