|

Çin-ABD arasında virüs jeopolitiği

Haber Merkezi
04:00 - 22/03/2020 Pazar
Güncelleme: 03:47 - 22/03/2020 Pazar
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
EMRE DEMİR - PEKİN

COVID-19 salgınında baş döndürücü haftalar yaşadık. Önce Wuhan’daki yerel zatürree vakaları sanıldı, sonra Çin’deki salgın oldu. Ardından Asya’da yayıldığı ve Asyalılara bulaştığı söylendi. Sonrası İtalya, İran…

İlginçtir, tüm bunlar yaşanırken ve salgın adım adım yayılırken, DSÖ ‘küresel pandemi’ işaretleri yok diyordu. Şimdi alınan tedbirleri övmekle meşgul olduklarını görüyoruz.

Çin’de azalan yeni vaka sayıları ve hükümetin salgına karşı zafer ilanına hazırlık işaretleri taşıyan söylemleriyle, iş bambaşka bir noktaya gelmiş görünmekte. Yeni tip korona virüs, Ocak ayı sonunda Wuhan kentinin ve Çin’in krizi olarak görülürken, artık Çin ekonomiyi yeniden üretime döndürme hazırlıkları yapıyor, buna mukabil pek çok Batılı ülke 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş kısıtlama ve karantina tedbirleri uygulamak zorunda kalıyor. Özellikle Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Wuhan ziyareti, tam da bu kontrasta vurgu yapması bakımından manidar bulunmuştu.

ÇİN’İN COVID-19 DİPLOMASİSİ

Çin yeni vaka sayılarını kontrol altına alırken, bir yandan yoğun bir “COVID-19 diplomasisi”ne girişmiş durumda. İtalya’ya 31 ton yardım ve sağlık ekipleri gönderilmesi, kuşkusuz politik motivasyonları bakımından kayda değer bir adımdı. Polonya, Yunanistan, Bosna Hersek ve İspanya’nın Çin’den medikal destek aldığına dair haberler çıkmaktaydı. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuciç, Çin’i kendilerine “yardım edebilecek tek ülke” olarak anıyordu. “Kardeşim ve dostum Xi Jinping’e inanıyorum” sözleri, Avrupa Birliği ile Çin arasında jeopolitik bir rekabet alanı haline gelen Orta ve Doğu Avrupa bölgesinde, meseleyi epidemiyolojik bir vaka olmanın ötesine taşıyordu.

Çin bir yandan tüm ideolojik aygıtlarını kullanarak, krizin başında yetersizlikleriyle eleştirilen sisteminin avantajlarını öne çıkarmaya çalışmakta. Batılı liberal demokrasilerin zafiyetine işaret edilirken, Çin’in tecrübelerinin ne kadar öğrenmeye değer olduğuna dair kamuoyunu ikna etmek gayreti göze çarpıyor.

Çin’de herhangi bir günlük gazeteyi yahut haber sitesini açtığınızda, COVID-19 haberleri şu önem sırasına göre diziliyor: Çin’de azalan yeni vakalar, ithal vakalarla virüsün dışarıdan Çin’e dönmesi (ki burada krizin kaynağının dışarıda olduğuna dair daha evvel pek çok olayda kullanılagelen argüman devreye giriyor), DSÖ’den Çin’in yöntemlerine övgü, Çin’in tecrübelerini öğrenmek isteyen gelişmekte olan ülke liderlerinin açıklamaları, Çin’in Afrika’ya ve Batı’ya gönderdiği yardımlar... Bu haberler, son yıllarda sıklığı artan yorum köşeleriyle de destekleniyor. Hükümet bu sayede meşruiyet zemini kurma ve söylemi her daim kontrol altında tutma derdinde.

“VİRÜSÜ ABD ORDUSU WUHAN’A GETİRMİŞ OLABİLİR”

Yeni vaka sayılarını kontrol altına alan ve ekonomide iş başına dönme oranlarını artıran hükümet, son günlerde siyasi cephede de saldırılara yanıt vermeye girişmiş durumda. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zhao Lijian geçtiğimiz hafta bir basın toplantısında “virüsün ABD ordusuna ait bir heyet tarafından Ekim 2019’da Wuhan’a getirilmiş olabileceğini” iddia etti. Sözcü, “ABD ordusu getirdi” demiyordu, “getirmiş olabilir” diyordu ve bu bile, Çin’in diplomasi söyleminde başlı başına bir değişime işaret ediyordu. Daha önce dışarıdan gelen eleştirileri reddetmekle yetinen diplomasi söylemi, bu kez karşı ithamlarda bulunma yoluna gidiyordu. Göreve yeni getirilen sözcü Zhao Lijian’le birlikte sanki yeni bir dil benimsenmiş gibiydi. Çinli diplomatların “Twitter mesaileri” de artmaktaydı. Sözcü Zhao, Dışişleri açıklamasına ek olarak kendi Twitter hesabında ABD’nin virüsün kaynağı olabileceğine dair yorumlar paylaştı.

Amerikan tarafı bunun üzerine Çin’in Washington büyükelçisini dışişlerine çağıracaktı. Çin’in sorumluluğunu üstlenmesi ve suçlu aramaması gerektiği belirtiliyordu. Amerikan yönetimi, Çin’in hep rahatsızlık duyduğu Pompeo’nun “Wuhan virüsü” ifadesinden vazgeçmediği gibi, bizzat Başkan Trump COVID-19’dan “Çin virüsü” olarak bahsetti.

Pekin ile Washington virüsün kaynağı konusunda propaganda savaşına tutuşmuş görünüyor. Bunu belki de salgın hastalığın jeopolitik etkileri bağlamında okumak gerek. Nihayetinde uzun süredir analistleri meşgul eden sistem tartışmaları, otoriter yönetimlerin refah yaratma konusunda liberal demokrasilere galebe çalabileceği yorumları, COVID-19 ile yeni bir analiz zemini bulmuş görünüyor. Hoş, bu tartışmalar genellikle Çin, ABD, Rusya gibi büyük aktörler üzerinden yürütülüyor; haliyle Güney Kore, Singapur ve Tayvan’daki demokratik yönetimlerin salgını önlemedeki başarı hikayeleri çoğu zaman gözden kaçıyor.

Şu an için esas hedef, salgının dünya çapında durdurulması olmalı. Küresel bir salgın sokaklarımızda kol gezerken, dünyanın en büyük iki ekonomisinin virüsün kaynağına dair polemiklere girmeleri, salgınla mücadele çalışmalarına zarar verebilir. İki taraf insanlığın hayrı için birbirlerini aşı ve ilaç konusunda sıkıştırmalıdır.

#Çin
#ABD
#COVID-19
4 yıl önce