|

Çin’de siyasal rejim alarm veriyor

Yeni Şafak ve
04:00 - 18/10/2016 Salı
Güncelleme: 20:58 - 17/10/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Eşref Yalınkılıçlı - Avrasya Analisti



Maoist dönemin katı politik uygulamaları, planlı ekonomi ve kamulaştırma siyasalarının aksine, 1980'ler ile beraber Çin yönetimleri devlet kontrolünde bir liberalleşme ve reform sürecini benimseyerek ülkeyi yeni bir politik-ekonomik sisteme tedrici bir şekilde taşıdılar. Devlet kapitalizmi ya da sosyalist piyasa ekonomisi olarak anılan bu yeni karma sistem, ekonomik anlamda şimdiye kadar başarılı bir şekilde yürütüldü.



İktisaden piyasanın devlet eliyle kapitalistleştirildiği bu yeni sistemde, Çin Komünist Partisi (ÇKP) siyasal olarak eski gücünden hiçbir şey kaybetmeden yoluna devam etti. Dahası 1 Ekim 1949 yılında Mao Zedong tarafından ilan edilen Halk Cumhuriyeti'nde Mao başta olmak üzere, onun yerine gelen bütün liderler adeta kültleştirilerek ÇKP'nin iktidarı aradan geçen 67 senede daha da güçlendirildi.



YENİ KİMLİK İNŞASI


Adına parti-devlet denen bu sistem komünist devrimi gerçekleştiren köylüler, işçi sınıfı, küçük ve büyük burjuvazi olmak üzere dört sınıfın omuzlarında yükseldi. Çin bayrağında bu dört sınıfı temsilen yer alan dört adet yıldız devleti temsil eden ve büyük yıldız ile simgelenen ÇKP'nin etrafında yer almaktadır. Bu anlayışı 1950'ler sonunda milyonlarca insanın ölümü pahasına Büyük Sıçrama Hareketi (Great Leap Forward) ile iktisaden yerleştiren ÇKP, 1966-76 döneminde sürdürdüğü Kültür Devrimi politikaları ile de geniş kitlelere yaymayı başardı.



1990'lar ile beraber Batı yerkürede Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve komünizmin çöküşü Pekin için olumsuz bir gelişme olsa da ÇKP idaresindeki bu kapalı sistem kendini reforme ederek bugünkü durumuna geldi. Bu yeni düzende Parti klasik komünist ideolojinin doktrinel sınırlayıcılığını terk ederek, geniş kitleleri bir arada tutmak için ekonomik ve kültürel milliyetçiliğin sentezlendiği yeni bir kimlik inşasına girişti.



Büyük bir nüfusu mobilize etmek için kullanılan bu yaklaşım ÇKP'nin üzerine oturduğu yeni bir iktidar alanı yaratırken, parti üyeliği eskiden olduğu gibi, yeni ekonomik sistemin de nimetlerinden yararlanmak için vazgeçilmez bir kriter olarak kaldı. Sayıları yaklaşık 90 milyonu bulan üyeleriyle ÇKP, 1921'de kurulduğunda zamanındaki herhangi bir sosyalist örgütten biriyken, günümüzde dünyanın en büyük siyasal partisi haline geldi.



Doğu Avrupa'daki ülkelerin aksine Çin'de komünizm sonrası bir geçiş ve dönüşüm süreci henüz yaşanmış değil ve ÇKP yeni ekonomik düzende tek parti iktidarını sıkı sıkıya sürdürüyor. Çin paradoksu olarak anılan bu durum ülke içinde siyasal ve sosyolojik hoşnutsuzlukları tetiklerken, Pekin'in uluslararası alanda, özellikle de Batı'dan gelen ağır eleştiriler ve lobi baskılarıyla karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Çin yönetimleri şimdiye kadar uluslararası baskılar, insan hakları konusundaki ağır eleştiriler ve diplomatik kınamaları görmezden geldi. Ancak, tek parti iktidarının geleceği ve komünist rejimin içerdeki meşruiyet sorunu Çin açısından sürdürülebilir görünmüyor.



Şüphe yok ki yeni dönemin en büyük itici gücü olan ekonomik gelişme Çin'de hatırı sayılır bir orta sınıfın doğmasına vesile oldu. Bu durum bir yandan Çin'in dünya ile entegrasyonunu hızlandırırken, diğer taraftan hem daha fazla tüketen hem de siyasal beklentileri itibariyle daha fazla hak, hukuk ve refah talep eden geniş kitlelerin ortaya çıkmasını sağladı.



YENİ ORTA SINIFIN BAŞKALDIRISI


Bu yeni orta sınıf Çin'deki çoğu sorunun kaynağı olarak genellikle eski klasik komünist sistemin kapalı toplum, kolektivist ekonomi ve hesap vermeyen devlet anlayışını sorumlu tutuyor. Çok açıktır talepleri ÇKP tarafından karşılanamadığı takdirde bu geniş kitlenin parti-devlet anlayışına olan inancı ve teveccühü de ortadan kalkacağı içindir ki Çin siyasal sistemi sürekli krizlere açık bir hale gelmiştir.



Bu krizlerin başlangıcı kabul edilen ve tarihe Tiananmen Olayları olarak geçen kalkışma 1989 yılında yüzlerce öğrencinin öldürülmesiyle bastırılmış, fakat Çin siyasal hayatında önemli bir kırılma yaratmıştır. 4 Haziran Hareketi olarak anılan bu olaylardan sonra Çin'de liberalleşme, demokratikleşme ve şeffaf yönetim beklentileri artmış, ancak ÇKP bu beklentilere şiddet, yıldırma, baskı ve sansür ile cevap vermiştir. Lakin artan baskılar muhalefeti sindirmek bir yana, giderek rejime olan inancı sarsmaya ve ÇKP'nin toplumsal meşruiyetinin sorgulanmasına neden olan bir süreci tetiklemiştir.



Bu sürecin farkında olan Çin liderliği ÇKP'yi günün şartlarına uygun hale getirmek ve partiye olan inancı canlı tutmak için parti içi demokrasi ve şeffaflık politikalarını merkezi ve yerel yönetimlerde uygulamaya koymuşlardır. Demokratik merkeziyetçilik düsturuyla hareket eden ÇKP yönetimi her beş yılda bir yıl yapılan ulusal parti kongresi ile bir sonraki parti liderini ve dolayısıyla da Çin devlet başkanını belirlemektedir.



ÇKP'DE LİDERLİK MÜCADELESİ


Şu anki devlet başkanı Xi Jinping 2012'de yapılan 18. ulusal kongre sonunda parti lideri seçilerek yönetimi ele almıştır. Ancak parti içinde de demokratik teamüller oldukça sınırlıdır ve partinin üst yönetimine ulaşmak için verilen yarış olabildiğine rekabetçidir. Gelecek sene yapılacak 19. ulusal kongre Xi'nin iktidarı için oldukça önemli hale gelmiştir. Zira selefleri Hu Jintao ve Jiang Zemin gibi Xi de kendisi için ikinci bir dönemi arzulamaktadır. Bu minvalde partinin yedi kişilik merkez yönetimi ve gençlik ligini kendi politik ajandasına göre şekillendirme yönünde bir çaba içine giren Xi'nin gelecek sene de ulusal parti kongresinde kendi yönetim süresini on yıla uzatabileceği beklenebilir.



ÇKP'de liderlik yarışı olabildiğine sürerken ülkenin yeni ekonomik düzende birikmeye başlayan sorunları ise parti-devletin giderek altını oymaya başlamıştır. Ülke çapında kötürüm hale gelen yaygın yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırmacılık, ekonomik gelişmenin adaletsiz bölüşümü ve doğu-batı arasındaki sosyo-ekonomik uçurumlar toplumsal huzursuzluğu tetiklemektedir. Her yıl ortalama taşradan kentlere mevsimlik işçi olarak gelen yaklaşık 250 milyon kişinin yaşadığı sorunlarla beraber, katı nüfus politikaları, beslenme ve kısıtlı çevre imkânlarıyla, yoğun kirlilik ve etnik bölgelerdeki ayrılıkçı sorunlar bu huzursuzluğu daha da perçinliyor.



SİSTEMİN GELECEĞİ BİR MUAMMA


Bu mülahazadan bakıldığında 2014 sonunda ortaya çıkan ve Hong Kong'daki yerel hükümetin valisinin doğrudan halk tarafından seçilmesini talep eden Şemsiye Hareketi gibi toplumsal hareketleri anlamak güç değildir. Hong Kong'un ülkenin Şanghay ile beraber en gelişmiş iki şehrinden biri olduğu düşünüldüğünde yeni ekonomik düzenin parti-devlet için pek de arzulanan bir politik ortam yaratmadığı aşikârdır.



Kısacası, Çin'de ekonomik gelişmişlik arttıkça demokrasi, yerinden yönetim, şeffaflık, kamusal ve bireysel özgürlük talepleri de artacağa benziyor. Bu durum ise hâlihazırda meşruiyet zemini giderek zayıflayan ÇKP ve siyasal rejimin geleceğini tartışmaya açmaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki parti-devletin bahsi geçen sorunları yönetme kapasitesi ve yakın gelecekte bu sorunların çözümüne dönük atacağı adımlar ülkenin siyasal rejimi açısından son derece belirleyici olacaktır.



#Çin
#Xi Jinping
8 yıl önce