Avrupa'da grafiti denen, Osmanlıda ise umûmiyetle câmi avlularındaki sütun bileziklerine yazılması hasebiyle “Bilezik Yazısı” denen yazıları derlemek için, İstanbul'daki selâtin câmilerinin tamâmını, ilâveten sâir birkaç büyük câmiyi dolaştık. Ve câmilerin sütun gibi kollarına takılmış o zarif bileziklerindeki yazıları tek tek fotoğraflayarak okumaya çalıştık.
Evliyâ Çelebi, bu yazıları daha çok, özel olarak vakıflar tarafından tutulan hakkakların yazdığını söyler: “Bu haremin cevanib erbaasında olan amudların aşağı kürsülerinde tunç bilezikler vardır. Evkaf tarafından hakkák müverrih vardır. Cümle veka-i azime misal ihrak binnar ve zelzele ve alev-ü velvele misallü şeyler yazılmıştır. Ki acaib tarihli sütun payeleridir.”
Bu yazılar, avludaki sütunlara rastgele yazılmakla birlikte, umûmiyetle câmi kapısının iki yanındaki sütun bileziklerinin, avluya bakan yüzeylerine yazılmış. Dökme demir, tunç ya da bakırdan oluşan sütun bilezikleri üzerindeki bu yazılar, sivri âletlerle kazınarak yazılmış olduğundan, asırların tahrîbâtına dayanarak günümüze kadar gelmeyi başarabilmişlerdir. Grafitiler, o günlerde yaşanan hâdiselerin, sonraki yıllara aktarılması gayretinin bir netîcesidir aslında. Fakat duygu ve düşüncelerini, hissiyâtını, bâzen de iletmek istediği bir mesajı yazmış olanlar da az değildir.
Bazen Arapça, bâzen de Osmanlıca yazılan grafitilerin, bazıları yarım kalmış. Sâdece kendi ya da devrin sultanının ismini, câminin mîmârının ismini yazmış olanların yanında, bu isimleri tuğrâ şeklinde süslemiş olanlar da var. Kimi zaman bir temennî, bir duâ isteği, hoşa giden bir beyit, ya da Kur'an'dan bir âyet bâzen de o günlerde yaşanmış en mühim hâdiseler kaydedilmiş bileziklere. Hemen hepsinin sonuna târih düşülmesi de ihmâl edilmemiş. Bu târihler sebebiyle, dönemin yazı kültürüyle ve gelenekleriyle ilgili az da olsa fikir sâhibi olabiliyoruz. Bu îtibarla grafitiler, gayriresmî bir vak'anüvistlik olarak da değerlendirilebilir.
Her kültürde, her millette olan grafitiler, Mısır piramitlerinde, Roma tiyatroları ve arenalarının duvarlarında, yunan tapınaklarında dahi vardır. Osmanlıda ise kalelere, kulelere, zindan duvarlarına yazılmış grafitiler, saraya dahi girmiş olacak ki, Topkapı Sarayı Harem dâiresinin duvarlarından birinde, bir câriyenin buhranlı bir döneminde yazdığı not hâlen mevcuttur. Avrupa'da grafiti denen, Osmanlıda ise umûmiyetle câmi avlularındaki sütun bileziklerine yazılması hasebiyle “Bilezik Yazısı” denen bu notları derlemek için, İstanbul'daki selâtin câmilerinin tamâmını, ilâveten sâir birkaç büyük câmiyi dolaştık. Ve câmilerin sütun gibi kollarına takılmış o zarif bileziklerindeki yazıları tek tek fotoğraflayarak okumaya çalıştık. İşte bunlardan en ilginç olanları:
En net ve en büyük grafiti bu câmideki sütun bileziğinde bulunuyor. Câminin ana giriş kapısının solundaki sütunda Arapça bir nasihat yazılı. “Rızık için kalbi yaralı olma. Zîrâ rızık için Allah kerimdir” meâlindeki, harekeleri bile konmuş olan bu beyti de, bir çok câminin bileziğine yazılar yazıp imzâsını atan Osman Çelebi isimli bir şahıs yazmış. İşte o beyit: “Lâ tekun lil ayşi mecrûhü'l-fuâd. İnnemer-rızku alellâhi'l-kerîm. Osman Çelebi. Sene 1020. Rebîulevvel. Fî yevmi duşembe (pazartesi).”
En soldaki sütunda târihî bir hâdise için not düşülmüş. Sultan 4. Mehmet zamânında, İran şâhına elçiler gönderildiği bildiriliyor: “Elçiler şâha gittiler Muharremin ikisinde. Sene 1017”
O devirlerdeki büyük İstanbul yangınlarından birinden bahsedilirken şu not düşülmüş Şehzâde Câmii'nin bir sütununa:
Bir sütunda da 3 yazı var:
Kemâlin yok ise bir yer…….
Bir başka sütunda yine aynı yangın:
Bir başkasında da:
Bir diğerinde ise hoş bir beyit var ibretâmiz:
Zevk-i Cennet hoştur ammâ şiddet-i nâr olmasa. Recep 28. 1169
Sütun bileziklerindeki grafitiler en fazla Beyazıt Câmii'nde var. Câminin ana giriş kapısı sağındaki sütunda bir fâtihâ ricâsı:
Avluya soldan girilen kapının yanındaki yeşil sütunda:
4 tâne sütunda “Vakf-ı Sultan Bayezid-i Velî. Sene 1193” yazılı. 4. sütunda 2 defâ yazılmış bu cümle.
Giriş kapısının sağındaki sütunda Arapça terkiple, Câmiyi yaptıran Sultan 4. Mehmet'in annesi Hatice Tarhan Vâlide Sultan'ın künyesi yazılmış. Fakat Arapçada annesi anlamına gelen ümmü yerine yanlışlıkla kızı anlamına gelen binti kelimesi yazılmış: “Vâlide Sultan binti Gazi Sultan Mehmet Han. Sene 1102” Yazının soluna da bir tuğra çekilmiş.
İç avlunun Ayasofya'ya bakan kapısından girince, sağdaki ilk sütunda kelime-i tevhîd ve “İnnallâhe alâ külli şey'in kadîr” âyeti yazılı. Ve arkasından şu duâ ilâve edilmiş: “Her kim bu kelime-i tevhîdi okursa, Allah makâmını yüksek ede. Ve himmetinden ve Resûlü Ekrem'in şefâatinden mahrûm eylemeye.”
Câmi ana giriş kapısının solundaki sütunda İstanbul'a methiyeler düzülmüş. Aynı sütunun arkasında da bir şahıs, Hüseyin isimli bir şahsın gadrine uğramış olacak ki, cami avlusunda bedduâ ediyor: “Ah Hüseyin Vah Hüseyin. Dilerim Allah'tan bulur Hüseyin……” İç avlunun Ayasofya'ya bakan girişinde, soldaki sütunda ise bir âşığın mâşukuna îlân-ı aşkı yazılı. Sevgilisinin bileziğine yazmaya muktedir olamadığı belli: “Âlem içre bulunmaz mı bu gözle bu emsâli. Sene 1093”
İç avluda, yine câminin taç kapısının solundaki sütunda, Kâbe'nin üstündeki altınolukun tâmirâtını haber veriyor Osman Çelebi...
Bu câmideki yazılar, sonraki yıllarda sütun bilezikleri altun yaldızla boyandığı için kaybolmuş. Altın bileziklerdeki yazılar artık okunmuyor.