İbrahim Halil Çelik, Gaziantep Nizip’li. Türkçeyi okulda öğrendi. Şimdi Türkçe öğretmeni olarak görev yapıyor. Öyküleri Heceöykü, Mahalle Mektebi, Muhayyel, Türk Edebiyatı, Edebiyatist, Mavi Yeşil ve Edebiyat Nöbeti adlı dergilerde yayımlandı. İlk öykü kitabı Korkunç Beyaz İz Yayıncılık etiketiyle okurla buluştu.
Nasıl anlatılır bu duygu, inanın bilmiyorum. Bolca mutluluk, çokça heyecan ve başarma hissinin verdiği o huzur. Hepsi iç içe. İnsan konuşurken nasıl ki karşısında bir muhatap arıyorsa, yazdıklarına da bir muhatap arıyor. Öykü için en güzel muhatap dergilerdir zannımca. Çünkü birilerinin öykülerinizi görmesini ve edebi açıdan değerli olup olmadığını size bildirmesini istiyorsunuz. Ben de bu yüzden dergilere göndermeye başladım yazdıklarımı. İlki Heceöykü 82. sayıda çıkmıştı. Sevinçten havaya uçtum desem yeridir. O günden sonra daha çok okumaya, daha çok yazmaya başladım. Her ikisi de çok güzel.
Bir çiçeği koklar gibi kokladım kitabı. Sayfalarını inceledim aşkla. Baskısının fotoğraflardakinden daha güzel olduğunu gördüm incelerken. Bu beni sevindirdi. Dedim artık bir eserim var benim. Tabi büyük bir mutlulukla gözlerim doldu o an. Çocuk dünyaya getirmiş bir anne gibi sevindim.
İnsan, bir şeyler üretmekle mükellef. Edebi bir ürün üretmek, bir görevi yerine getirmenin haklı gururunu yaşatıyor insana. Bu gururu da yaşadım kitabı elime aldığımda.
Sayfalarımın arasında gölgesi hep gezinen, küçükken bana masallar, kıssalar anlatan ve anlattığı gündelik olayları bile bir hikâyeyle bağdaşlaştıran o özel insana imzaladım: Babama. Belki de en çok ona benzediğim için. Onun kitabımı görmesini çok isterdim. Mekânı cennet olsun.
Aslında kitabın içeriğini oluştururken bu konuya dikkat ettim. O yüzden de okuyucu ilk hangisini okumalı sorusunu içindekiler bölümünü düzenleyerek cevaplamış oldum. Kitap, Araba İlanı adlı öyküyle başlıyor. Okuyucunun seveceğini düşünüyorum. Ama kitabın sonunda okuyucunun seveceğini düşündüğüm bir girişimde de bulundum. Umarım düşündüğüm gibi olur. Takdir okuyucunun artık.
Bu, pek fark etmiyor. Ama yalnız olmalıyım. Kimse rahatsız etmemeli. Yine de gece yazarken daha rahatım diyebilirim. Gecenin insanı rahatlatan bir özelliği var sanırım. Ben bu yüzden geceyi tercih ediyorum çoğu kez. Gecenin sessizliği, sonsuz karanlığı iyi geliyor bana.
Defter. Mürekkebi hissetmeliyim. Kokusu, satırlar arasında akan o narin çizgilerin duruşu, sayfayı çevirişimdeki o hışırtı, kalemin elde terlemesi hepsi beni çok mutlu eder. Bir kelimenin üzerini çizmek, bir cümleyi yuvarlak içine almak, cümlelerin yerini değiştirmek ve bazı işaretlerle şifreler yerleştirmek bana haz veriyor; bu, yani deftere yazmak, eserin ilk halini göstermesi açısından da önemli aslında. Bu yüzden ben defterde yazıyorum. Kendimi daha rahat hissediyorum böylece. Ve tabi üzerinden biraz zaman geçtikten sonra bu defterlere göz atmak da büyük bir mutluluk sebebi benim için.