|

Direkt kana karışan yazılar

Sıfır İroni Osman Konuk'un şiir soruşturmalarına verdiği cevapları ve 'küllük' yazılarının toplamı olarak 160.Kilometre Yayınları arasında çıktı. Yazdıklarıyla okuyucusunu derin derin düşündüren Osman Konuk direkt kana karışan fikirleriyle hep aynı adam.

Ömer Yalçınova
00:00 - 28/11/2012 Çarşamba
Güncelleme: 15:27 - 28/11/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Direkt kana karışan yazılar
Direkt kana karışan yazılar

Osman Konuk, yazdığı hiçbir şeyi kaçırmamaya çalıştığım bir şair. 2006'ta Tehlikeli Belki (Hece y.) ismiyle bütün şiirlerini kitaplaştırarak okuyucularını sevindirmişti. Sonra Beyaz Savunma (2010, Pan y.) geldi. Şimdi de düzyazı kitabı Sıfır İroni (160. Kilometre y.).

Sıfır İroni Osman Konuk'la yapılmış söyleşilerden ve onun heves dergisinde başlayan, sonrasında bir süre İtibar dergisinde devam ettirdiği, "küllük" başlığı altındaki, günlük-değini-deneme tarzı yazılarının bir araya getirilmesinden oluşturulmuş.

Osman Konuk şiirlerinde, söyleşilerinde ve "küllük" yazılarında hep aynı adam. Ne yazarsa yazsın, yazdığı bütün metinlerde inci gibi parlak, dikkat çekici, direkt kana karışan fikirlerle karşılaşırız. Parlak, okuyucunun zihnini kamaştıran ve karıştıran inciler. O, meselenin merkezine dönük hareket eder ve konuşur. Söylediklerini süsleme, dallandırıp budaklandırma ve dolaştırma gereği duymaz. O yüzden kısa, öz ve etkili şekilde verir düşüncelerini. Hep bir konuşma havasındadır. Onun hangi metni okunursa okunsun, okuyucu canlı bir adamla karşı karşıya olduğunu hisseder, onun da ötesinde görür. Canlı derken gerçek bir insan demek istiyoruz; hesapsız kitapsız, oyun oynamaya çalışmayan, kimsenin aleyhinde olacak bir hedefe ulaşma gayreti gütmeyen, kasti bir hareket içinde olmayan.

Postmodern filozofların zaafı

Bilindiği üzere özellikle Friedrich Nietzsche'den sonra felsefenin bir bütün halinde, yani bir bütüne, teoriye veya sisteme ulaştıracak şekilde değil parça parça yapıldığı söylenir. Bununla felsefenin artık ancak parça parça fikirler üretilerek ve bunların birleştirilip, bir bütüne ulaştırılması kaygısı güdülmeyerek yapılabileceği kastedilir. Postmodern filozofların hemen hepsinde bu tür özelliklere rastlamak mümkün. Tezatlar, karşıtlıklar, kendi öne sürdüğü fikri çürütmeler bu yüzden mazur görülür. Mesela bir kitap, kendi içinde, kendini boşa çıkarabilir. Nietzsche'nin eserleri de genellikle böyledir. Bunu modernizmin aşılması şeklinde yorumlayanlar da vardır. Artık filozoflar, dünyayı değiştirmek için bir ahlak veya yöntem sistemi kurmak zorunda değillerdir. Onlar günü, anı, eldekini ele alır; fazla soyutlama ve zorlamalarla delil veya sebep arayışına girişmez; bütünlük ve tutarlılık uğruna söyleyecekleri bazı şeylerden ödün vermek zorunda kalmaz.

Çünkü her şey parçalanmıştır. Modernizmin kendi iddialarının altından kalkamamış; pozitivizm, aydınlanma ve materyalizm kendi kazdığı kuyuya düşmüştür. Mesela Kant veya Hegel felsefesinin çöküşüdür bu. Dünyayı değiştirmek, dünyaya yeni ve alternatif bir düzen önerisinde bulunmak çöpe atılmıştır. Filozof artık, bir fikrinden yola çıkarak, diğer fikrin, önceki fikre tezat oluşturmayacak şekilde ilerlemesi için, ekstra bir efor harcamaz. Düşünceler parçalanmıştır, tezat ve tutarsızlık normaldir, hatta iyidir, -çünkü zihnin işlediğinin bir göstergesidir-, o yüzden yeni düşünlere ulaşmak için parçalar ele alınmalı, işlenmeli ve yorumlanmalıdır. Yeni düşüncelerin de bir sistem oluşturması gerekmez. Bu durumun en güzel tarafı tezada düşme pahasına zihne müdahale edilmemesidir.

Hızlı okumak derin düşünmek

Osman Konuk'un düzyazılarında ve söyleşilerinde karşılaştığımız o inci gibi parlak ve etkileyici, direkt kana karışan fikirlerin, böyle bir yönü vardır. Yani Konuk'un bu parça parça, bazen kendi içinde tezada düşmüş gibi duran, bir sistem oluşturmaya dönük olmayan fikirleri yalnızca şair artistliği, özgürlük düşkünlüğüyle açıklanamaz. Günümüz düşünce hareketleri, akımları ve yöntemleriyle sıkı bir bağlantısı vardır. Müdahale edilmeyen, özgür bırakılan, kısıtlamalarla belirlenmeyen zihinsel bir işleyişin işaretidir.

Tabii kısa, öz, dolaysız anlatımının artı ve eksi yönleri var. Artı yönlerini kısmen de olsa yukarıdaki paragrafta sıralamaya çalıştık. Eksi yönü ise, Osman Konuk'un sözlerinin gelişini ve gelişimini göremiyor olmamızdır. Diğer deyişle o, sözlerinin nereden, nasıl ve niçin geldiğini belirtme, gösterme gereği duymaz. Öyle olunca sözlerinin nereden geldiğini ve nereye gideceğini bulmak okuyucuya kalıyor. Sıfır İroni'yi belki bir oturmaya ya da otobüste başlayan, iş yerindeki molalarda devam eden ve evde akşam yemeği öncesinde biten kısa bir süreç içerisinde okuyabilirsiniz. Öylesine kolay okunan ve tat veren bir kitap Sıfır İroni. Ama hadi bu kitaptaki fikirleri deşelim, analiz edelim, diyalektik çözümlemelere kalkışalım dediğinizde, nutkunuz tutulup kalabilir. Çünkü bu durumda epey kitap, dergi ve makale karıştırmak, bulmak gerekecektir. O kadar kolay okunurluğuyla birlikte Osman Konuk metinlerinin okuyucuyu zorlayan tarafı ve özelliği de buradan kaynaklanır.

Bunu şiirlerinde daha net görebiliriz. Bir şiirinde "Yaşamak mı zor Çince mi?" mısraı geçer. Konuk bu mısraını Ezra Pound'un Konfüçyüs kitabını okuduktan sonra bulduğunu söyler. Çünkü Pound Çinceyi öğrenmek için en az 80 yılın gerektiğini söylemiştir. Belki Konuk'un her mısraına, ibaresine, sembolüne, imgesine ve tamlamasına bu şekilde yaklaşamayız. Yaklaştığımız zaman zaten değişik bir paranoyaya tutulur, onun metinlerinden hiçbir şey anlamamaya başlarız. Her kelime veya ibarenin altını oyma kaygısı, bizi onun şiirlerinden ve düşüncelerinden çok uzak yerlere fırlatabilir. O yüzden bir Osman Konuk okuma yöntemi geliştirmeliyiz. Her okuyucunun kendi özel çabaları ve yöntemleriyle oluşturulabilecek bir okuma şekli.

Sıfır İroni

Osman Konuk

160. Kilometre Yayınları

2012

208 sayfa


11 yıl önce