İPEK TANIR
Tarihi dizilere olan ilgi biliniyor. Bugüne kadar televizyonda görmek istediğim bir iş olması hasebiyle de çok mutluyum. Bu işin gerekliliğine çok inanıyorum. Gereklilik diye altını çiziyorum çünkü ürettiğimiz şey hamasetle red arasında bir şey olmalı. Bugüne kadar tarihimize karşı ya hamaset ürettik maalesef ya da tamamen reddeden bir politikadan geliyoruz. Senaryoyu okuyunca içim rahatladı. Bu vakte kadar belki de bilhassa yanlış anlatılan, gözlerden kaçırılan çok önemli bir tarihi kişisini artık çok şükür görüyoruz ekranda.
Tarihi film çekerken bir yandan sanat yapacaksınız ama bir yandan gerçeklere uygun olacak ve iyi bir öykü anlatacaksınız. Bunu yaparken de riske girip büyük ölçüde zarar edeceksiniz. Ama birilerinin elini taşın altına koyması gerekiyor. Bir süredir bu riski göze almaya başlayanlar çıktı. Bu tür diziler cesaret verecektir. Filinta verdi çünkü. Hatta Muhteşem Yüzyıl da içeriği bir yana bırakırsak teknik anlamda özenli bir işti. Sinemada da tarihi, filmler yapılmaya başlandı. Her şeyde belirleyici olanın bu özgüven eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Herhalde yüz kişilik ekibin onlarca yıl çalışması lazım böyle bir listeyi tamamlayabilmesi için. Karacaoğlan’ı alsam ciddiyetle yaklaşsam bu ayrı bir öykü, Şeyh Galip hâlâ el değmemiş halde duruyor ve en bilindik Yunus’umuzun bile ciddiyetle yeni dönem sinemasında bir filminin yapılamadığını görüyoruz. Bu da bir deneyim ve süreç gerektiriyor.
Biz şu anda özgüvenini toparlamaya çalışan, ne olduğunu şaşırmış, sudan çıkmış balık gibi etrafına bakınan, ben kimim, Batı mıyım Doğu muyum diye kimlik sorunu yaşayan, cüssesinin farkında olmayan kendini küçücük gören bir toplumuz. Ama gücümüzün farkına varırsak, o özgüveni yeniden kazanırsak, ‘yeniden Türkler geldiler’ diyen Boşnak nenenin hikayesinde olduğu gibi beklenen oluruz. Dünyada hayırla anılmak, beklenen olmak, umud edilen olmaktan daha büyük bir şey yok. Bu kadar badireler atlatmamıza rağmen geçmişten bugüne dimdik ayaktayız ve düşmanca olsun dostça olsun dünyanın gözü bizim üzerimizde ise bunu görmemek için kör olmak lâzım.
Evet, daha önce çekilen bazı dönem dizilerinden teklif aldığım halde oynamadım. Orada bir yanlışlık vardı. Çok da tarihini tanımayan bir toplumuz ve siz dizi yoluyla manipülatif bir şey yapabilirsiniz. Ben şunu söylüyorum zaten; biz doğrusunu bilelim, tarihi öğrenelim, fantazisini de yapalım. Ama hepten ciddiyetsizleştirdiğimiz, itibarsızlaştırdığımız işleri biz üretmeyelim. Payitaht Abdülhamid, bu işe ‘yeter artık’ demiş olacak aslında. Bunu en azından o ekibin bir oyuncusu olarak böyle değerlendiriyorum. Şunu da söylemekte fayda var. N’olur kültürel mirasımıza sahip çıkalım. Geçmişimize bizden çıkmış bir ifrazat gibi bakmayalım. Bu bizim tarihimiz. Bir Fransız, bir Rus kadar, tarihi 200 yıllık ABD kadar tarihimizle övünelim.
Geçenlerde bir twit attım, “Selçuklu da Osmanlı da Türkiye Cumhuriyeti de bizimdir, biziz” diye. Biri, ‘Nedir bu Osmanlıcılığınız” şeklinde. Şu cümleden Osmanlıcılığı anlamak zorlama olur. Ben bir kabulden bahsediyorum, eğrisiyle doğrusuyla. Ama onun için bilmek gerekiyor. Aidiyetini ifade eden bir cümleden ‘Siz bizi karanlığa sürüklemek istiyorsunuz’ gibi anlamlar çıkaran insanları da -biraz da tebessümle- garipsiyorum. Sorduğunuz zaman koca koca diplomaları var bu insanların. Eğitim sisteminden başlayan yaraların sonucu bu durum. Ben yine de ümitvarım. Referandum ile birlikte bir adım atıyoruz.Çok şükür ki son zamanlarda devlet büyüklerimizin sık sık vurguladığı gibi kültürel anlamda çok ciddi bir atılıma ihtiyacımız var. Yeni yazarların yetişmesi, yeni senaristlerin, yapımcıların sahaya girmesi, onlara fırsat verilmesi, bunun için kendilerine bir motivasyon sağlamaları gerekiyor. Ama ilk önce birilerinin o mayayı atması lâzım. Payitaht Abdülhamid de belki öyle bir maya.
Elbette. Tanımadan bilmeden tarihi yargılamak kolay. Bu saraylar neden yapılmış onu anlatmaya çalışmıştık o belgeselde. Dış ülkelerle ilişkiler gözetilerek mütekabiliyet esasına göre bu binaların yapılması gerekiyordu.
Bir devlet olmanın, zamanın, çağının gereği… Kaldı ki ecdadımız belli bir kültür, Anadolu irfanı, bilgeliği, inançlarımız gereği israfa çok da kaçmadan batı saraylarıyla kıyaslanamayacak ölçüde makul şeyler yapmaya çalışmışlar. Kültürel milliyetçilik çerçevesinden bakınca, milli damarı haylice kalın biri olarak, ben bu kültürü çok seviyorum. Bizler de yeniden tarihimize yüzümüzü dönerek, sahih kaynaklardan okuyarak, tarihi gerçeklikten beslenen belgeseller, dizilerle mümkün mertebe insanların doğrularla buluşması için vesileler üreteceğiz. Ümit ediyorum ve inanıyorum ki buradan yeniden bir uyanış olur. Eskiden dervişler yeni Müslüman olanlara ‘Hatırladı, hatırladı’ derlermiş. Biz de bir bakıma aynı şeyi söylüyoruz. Hatırlayalım kimdik biz. Ama gerçekten kimdik?