|

Doğayla dost çocuklar yetiştirelim

Ağaçların tepesine çıkan, dalından meyvesini toplayan, hayvan ve bitkilerin arasında büyüyen çocukların doğayla dostlukları da o yaşlarda başlar. Bu alanda çalışmalar yapan isimlere doğayla çocuk arasındaki dostluk bağını kurmak için neler yapılması gerektiğini konuştuk. Akademisyen Fatih Dikmen, Bilim ve Doğa Eğitmeni İlknur Kurt, Orman Okulları Derneği Başkanı Murat Tonbul, Pedagog Selma Alkan, Yazar Tuğba Coşkuner, İstanbul Permakültür Kolektifi Kurucusu Dilek Yalçın Demiralp öncelikle bu konuda ebeveynlerin çocuklara rol model olması gerektiğinin altını çiziyorlar. Murat Tonbul, “Doğa farkındalığı, iklim krizi döngüsünde atabileceğimiz en önemli adımlardan bir tanesi” yorumunu yapıyor.

04:00 - 22/08/2021 Pazar
Güncelleme: 00:55 - 22/08/2021 Pazar
Yeni Şafak
“Ağaç yaşken eğilir” atasözünden yola çıkarak çocuklarda doğa bilincini oluşturmak için atılacak adımları bu meseleye kafa yoran yetişkinlerle konuştuk.
“Ağaç yaşken eğilir” atasözünden yola çıkarak çocuklarda doğa bilincini oluşturmak için atılacak adımları bu meseleye kafa yoran yetişkinlerle konuştuk.
ZEYNEP TUBA KESİMLİ
Richard Louv, Doğadaki Son Çocuk isimli kitabında “Çevreciliği ve çevreyi korumak istiyorsak soyu tehlike altında olan bir gösterge türü de korumalıyız: Doğadaki çocuk.” diyor ve ekliyor: “Doğadaki çocuk, soyu tehlike altında olan bir türdür ve çocukların sağlığı ile yeryüzünün sağlığı birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.” Biz de çocuklar çam ile serviyi birbirinden ayırabilsinler, bütün kuşların cik cik diye ötmediğinin farkına varsınlar, yazın bitip sonbaharın başladığını tabiattan okusunlar, en sevdikleri arkadaşları arasında kara hindibalar ve solucanlar yer alsın diye neler yapabileceğimizin peşine düştük. Bu alanda çalışmalar yapan isimlere “Çocukların doğa ile bağını nasıl kuvvetlendirir, onlara doğa bilincini nasıl kazandırabiliriz?” diye sorduk ve hepimize ilham olabilecek cevapları bir araya getirdik.


İLKNUR KURT (Bilim ve Doğa Eğitmeni)

Ormana tefekkür etmek için de gitmeliyiz

  • Çocuklarımız ailelerinin önemsediği konulara önem verme eğilimindeler. Öncelikle anne-babalar olarak bizler doğanın farkında olmalıyız. Ormanlara sadece mangal yakmak amacıyla değil tefekkür etmek için de gitmeliyiz. . Bu doğa sevgisinin birinci adımıdır. İkinci olarak açık havada deneyim kazanacak alanlara giderek çocukların keşfetmesini, hissetmesini ve anlamasını sağlamalıyız. Anladığımızda normal gelen bir bilgi mucizevi hâle dönüşür, hayretimiz artar. Çocuklar deneyimledikçe, öğrendikçe ve en önemlisi doğayla fiziksel temas kurduklarında içlerine sindirirler. Bu nedenle bırakın düşsünler, kirlensinler, ağaçlara sarılsınlar. Zamanla doğaya karşı olan sevgileri kat be kat artacaktır. Ayrıca tabiat parkları, botanik bahçeleri, akvaryumlar, planetaryumlar gibi kuruluşlarda gönüllü olup çocuklarımızla birlikte vakit geçirmeli, doğa temalı yayınları (kitap, dergi, film, belgesel) takip etmeli, hayatımızda ekolojik yaşama geçiş yapmalı ve bunu çocuklarımıza benimsetmeliyiz.
TUĞBA COŞKUNER (Yazar-Editör)

Çocukları doğasız bırakmak bir soykırım ve katliam biçimidir

Yangınlar, küresel ısınma ve afetler sebebiyle kıymeti bazılarımız için yeni yeni anlaşılan doğa, çok uzun zaman bazı siyasiler tarafından bir savaş aracı olarak bile kullanılmış ve hatta birçok ağır ateşli silahtan daha etkili olmuştur. Dünyanın başına bela olmuş diktatörlere ve soykırımlarına bakın. Yetişkinlerin aksine ilk önce, geleceği inşa edecek çocukları hedeflemişlerdir ve çoğu soykırım, çocukların yeşillik alanlardan ve parklardan menedilmesiyle başlamıştır. Ya da sürülen insanların kapatıldığı kampların fotoğraflarını inceleyin. Etrafında hiçbir binanın olmadığı yemyeşil ve kocaman bir arazide bulunmalarına rağmen dikenli tellerin içinde neredeyse bir ot öbeği bile göremezsiniz. Bu konuya İkinci Dünya Savaşı›nın ardından yaptıkları şeyleri itiraf eden bir Nazi askeri açıklık getirir: «Toplama kamplarındaki çocukları orada tutmak zorundaydık. Çocuklar herhangi bir çiçek gördüklerinde bile oradan kurtulabileceklerine dair umut beslemeye başlıyorlardı ve biz bunu hiç istemiyorduk.» Anlayacağınız çocukları doğasız bırakmak bir soykırım ve katliam biçimidir. Fiziksel bir ölümü de kapsar, duygusal ölümü de. Doğasızlık sendromu, hem hiç iyi bakmadığımız dünyayı bırakacağımız hem de yemyeşil bir dünyada gri renkli dört tuğla duvar arasında büyüttüğümüz çocukların kronik hastalıklarından biri olacaktır. Anksiyete, kalp rahatsızlıkları, duyu körlükleri, öfke problemleri ve daha birçok şeyi beraberinde getirecektir. Çocuklara hak ettikleri bir yer bırakalım. Böylesini değil!


MURAT TONBUL (Orman Okulları Derneği Başkanı)

Ormanda dört mevsim vakit geçirmeliyiz

  • Doğa farkındalığı, iklim krizi döngüsünde atabileceğimiz en önemli adımlardan bir tanesi. Çocuklarda doğa farkındalığının oluşması için 2 yaşından itibaren onların şehrin içerisindeki park, koruluk gibi yapılandırılmış alanlarda değil, gerçek ormanın içinde doğayla bağ kurmasını sağlamak zorundayız. Çocuk doğayla bağ kurduğunda şehrin içerisinde kullanmadığı birçok duyu ve duygu ortaya çıkıyor. Çünkü ormanda farklı risklerle, engebelerle, inişlerle ve çıkışlarla karşı karşıya kalıyor. Bu riskler, çocukların algılarının açılmasını, zorluklarla mücadele etme yeteneklerinin gelişmesini sağlıyor. Ormanda çocuklar pek çok uyaranla karşılaşabiliyorlar. Çocuğun ormanda bir salyangozla, solucanla bağ kurması ve onu arkadaşı olarak görmesi onun küçük yaştan itibaren doğa bilinciyle büyümesine katkı sağlıyor ve bu bilinç sonraki hayatında da devam ediyor. Ormanlık alanlara sadece yürüyüş yapmak için değil; onu birebir hissetmek, koklamak, mevsim geçişlerini görmek, çocuğun bir dal parçasıyla saatlerce oynamasını sağlamak için gitmeli, çocukların düşüp kalkmasına, çamur olmasına izin vermeliyiz. Bütün bunlar çocuğun doğayla bağ kurmasını, doğa bilincinin ruhuna nüfuz etmesini sağlayacaktır.

Semra Alkan (Uzman Pedagog, Eğitim Koordinatörü)

Doğa bilinci süreklilik gerektirir

Çocuklardan bilmediği bir konuya karşı ilgi duymaları beklenemez. Doğa ve beraberinde getirdiği çevre bilinci için de bu söz konusudur. Yani çiçekleri genellerseniz derinlemesine bilgi edinme ihtiyacı hissetmez. Buna karşın püf çiçeği, papatya, aslan başı çiçeği, ballıbaba otu dediğinizde hepsini özgünleştirirsiniz. Her birin özel olması çocuklar için de beraberinde merak unsurunu tetikler. Bu durumu desteklemek için belki sadece çiçek oyunlarıyla başlayacaksınız. Örneğin yakın çevrenizde parklarda gördüğünüz çiçekleri sobeleyeceksiniz. Alfabetik bir çiçek ansiklopedisi oluşturacaksınız. İsim şehir oyunlarını çiçek şehir oyununa dönüştüreceksiniz. Zamanla çiçek türleri ilginizi çekecek. Türkiye’nin çiçek haritasını çıkaracaksınız. Gezdiğiniz şehirlerden topladığınız çiçekleri evinizin bir duvarına asılı olan haritaya yapıştıracaksınız. Yani çiçeklerin dünyasının ne kadar zenginliklerle dolu olduğunu hissettireceksiniz. Bu farkındalık da çocuğun bitkilere karşı duyarlılığına olumlu katkı sağlamış olacak. Farklı alternatifler olarak ağaç isimlerinden yola çıkarak bir yaprak koleksiyonunu yapabilirsiniz. Kuş tüyleri toplayabilir veya tohum kumbarası oluşturabilirsiniz. Bütün bu ihtimallerle çocuğun çevre bilgisi detaylandıkça, çevresine ve çevresindeki canlılara karşı farkındalığının da tetiklenmiş olduğunu göreceksiniz. Her alışkanlıkta olduğu gibi doğa bilinci de süreklilik gerektirir. Bir alışkanlığı davranış haline getirmesi için çocuklar pek çok tekrara ihtiyaç duyar. O nedenle yıllın belli bir zaman dilimine veya belli bir bölgeye indirgendiğinde sonuç etkili olmayabilir. Bunun aksine doğa bilincini günlük yaşantınızı ve yakın çevresini kuşatacak şekilde gündeminize almanız gerekir.


Dilek Yalçın Demiralp (İstanbul Permakültür Kolektifi Kurucusu)

Aileler çocukları ilgi alanlarına göre yönlendirmeli

  • Doğanın çocukların yaşamlarında, oyunlarında yer bulması gerekiyor ki algıları genişleyebilsin, algıda seçicilik oluşabilsin. Doğayla bağ kuramamış, doğadan korkan bir çocuk büyüyüp inşaat mühendisi olduğunda içinde doğanın olmadığı bir ev, okul inşa ediyor. Bu kısır döngü hayatına da yansıyor. Çocuğun küçük yaşlardan itibaren doğanın içinde olması, ağaçları, böcekleri, çiçekleri tanıması çok önemli. Çocukların ağaca sarılarak, onun dokusunu, kokusunu hissederek; çamın reçinesini fark ederek, her ağacın hışırtısının farklı olduğunu idrak ederek büyümeleri gerekiyor. Kendi yaşantımdan örnek vereyim. Kızımla henüz çok küçükken TÜBİTAK’ın hazırlamış olduğu ağaçları, bitkileri, çiçekleri anlatan çıkartmalı bir kitap yardımıyla ağacı, bitkiyi bulma oyunu oynuyorduk. Kara hindiba neredesin şarkısını söyleyip onu buluyor ve çıkartmasını kitaba yapıştırıyorduk. Kızım bir süre sonra bitkileri kendisi bulmaya başladı. Böyle oyunlarla çocukların bitkileri tanıması sağlanabilir. Ailelerin çocukları ilgi alanlarına göre yönlendirmesi, algıları konusunda yardımcı olması gerekiyor. Eğitim müfredatında çocukların yaparak yaşayarak öğrenebileceği doğa derslerinin daha fazla yer bulması, açık alanlarda yapılan derslerin artırılması çocuklarda doğa farkındalığını artıracaktır.

FATİH DİKMEN (İ.Ü Biyoloji Öğretim Üyesi)

Önce kendimizden başlamalı

Okulda başlamalı, eğitimle bunu vermeliyiz gibi klişe cümleler kurmak istemiyorum. Çünkü incelediğim ve kendi çocuklarımda da gördüğüm kadarıyla zaten bu konuda anaokullarından liselere kadar müfredatta belli başlı konular var. Elbette yetersiz ama bence bu konudaki en büyük eksiklik çocukların rol model alacağı büyüklerin olumlu davranışlarındaki eksiklikler. Sadece ebeveynlerden bahsetmiyorum. Öğretmeni, mahalledeki-sitedeki bir abisi/ablası, sokaktaki herhangi bir büyük… Eğer onların doğayla, çevresiyle güzel ilişkisi varsa çocuk da aldığı eğitimle bunu sürdürebiliyor. Ama yoksa verdiğimiz eğitim sekteye uğruyor. Aslında çocukların fıtratı doğaya çok uyumlu. Bunu sadece doğa ile iç içe büyüyen çocukların daha başarılı veya mutlu olduklarını gösteren araştırmalar söylemiyor bizler de çocuk yetiştirirken bunu fark edebiliyoruz rahatlıkla. Çocuk ön yargıları büyüklerinden devralmadıysa böcekten, köpekten korkmuyor. Ağaca sarılarak, çimenlerde yuvarlanarak büyüyor. O nedenle ben şöyle diyorum doğa eğitimi küçük büyük fark etmeksizin öze dönerek başlar ve özden kopmayarak devam eder. İşte bu öze dönüşü bir de bilinçli yapabilirsek yani hep beraber güzel kitapları seçerek hem çocuğumuzu hem kendimizi eğitebilirsek işte o zaman müthiş bir dönüşüm yaşıyoruz toplum olarak. Türkiye bu konuda çok şanslı. Çünkü son yıllarda popüler bilim alanında ve çocuk edebiyatı kapsamında birçok güzel eser yayınlandı. Bunları gören hem çocukların hem büyüklerin okuma iştahı artıyor. İşte bu aileler bir de bu okuduklarını deneyimleme aşamasına geçtiklerinde, ağaca, böceğe, kediye, köpeğe, çiçeğe, dağa, taşa birlikte dokunmaya başladıklarında, çevreye saygı içinde yaşamaya alıştıklarında o çocukların doğa bilinci artık içselleştirilmiş oluyor kanımca.

#Fatih Dikmen
#İlknur Kurt
#Murat Tonbul
#Selma Alkan
#Tuğba Coşkuner
#İstanbul Permakültür Kolektifi
3 yıl önce