Milli Saraylar Başkanlığı tarafından oluşturulan Seksiyon Kurulu’nun verdiği rapor doğrultusunda üzerinde işlem yapılmasına karar verilen eserler, ilgili atölyelerde ustalar tarafından elden geçiriliyor.
Yerleşke içerisinde bulunan birbirinden kıymetli atölyelerden Varak Atölyesi sorumlusu Arzu Kural, Oyma Atölyesi sorumlusu Hasan Gül ve Döşeme Atölyesi sorumlusu Hikmet Avcı’yı ziyaret ederek atölyelerin hikâyesini dinledik.
Tarihi eserler özgünlüğünü kaybetmiyor
Gelen eşyalar ilk olarak mobilya ve oyma atölyesine gidiyor. Daha sonra döşeme atölyesine geçen eserin iskeletinde açılma yıpranma varsa işlem yapılarak varak kaplama işlemi için bize geliyor. Altın varaklarda aşınmalar oluyor, iklim şartlarından dolayı varak yüzeylerde ve çizimlerde dökülmeler oluyor. Onların estetik tamamlamaları yapılıp, alt zemin özgün zemin hazırlığı yapılarak varaklama işlemine geçiliyor. Gelen eserlerin durumuna göre atölyelerde kalma süreleri değişiyor.
- Genel olarak kendilerine ilgili oldukları koltuk takımları, masa, aynalar, çerçeveler, kornişler ve taşınabilir durumda olanlar eserler geliyor. Çok elzem taşınmaz durumda olan bir eser varsa, sürre alayı gibi, sarayda onların önüne iskele kurulup yerinde işlem yapılıyor. Şu an atölyemizde bulunan Dolmabahçe Sarayı Sifera Salonu kornişleri 150 yıllık bir eser. Bu kornişler 11 adetten oluşuyor ve yan yana geldiklerinde ise yekpare bir görünüm oluşturuyorlar. Yıldız Sarayı Küçük Mabeyin Salonu koltuklarını da hassas bir çalışma neticesinde en ince ayrıntısına kadar işlemleri yapıyoruz. Kornişler ve koltuklar üzerindeki restorasyon çalışmalarımız tamamlandığında sanki hiç el değmemiş gibi bir hale getirerek geri göndereceğiz.
Hayır, öyle bir uygulamamız yok. Zaten restorasyondan çıktıktan sonra o eserin fiziki veya iklimsel şartlardan dolayı ekstradan bir dökülmesi olmazsa o eserin tekrar bize gelme durumu yok. Dökülme, aşınma gibi bir durum ortaya çıkarsa eser o zaman bizim atölyemize geliyor. Her varaklı objeye restorasyon uygulanmıyor.
Yaptığımız işle duygusal bağ kuruyoruz
- Gelen eşyaların eksik ve yıpranmış parçalarını, eserin orijinalliğini koruyarak onarıyoruz. Yaptığımız işin tarihi boyutuyla birlikte şüphesiz duygusal bir yanı da var. Sanat ve işçilik olarak dönemin en güzel eserleriyle karşılaşıyoruz. Sonuçta bu eserlerle birlikte bir hanedanlık yaşamış. Ecdad olarak, tarih olarak oraya bağlıyız. Ben vakit buldukça Süfera Salonu’nu gidip oturur seyrederim. Sonuçta bizim elimizden geçmiş eserler insan bir bağ kuruyor ve duygulanıyor.
Venedik kriterlerine göre tarihi eser restorasyonunda yüzde seksenlik oranın yeterli olmasına rağmen, yaptığım tadilatlarda yüzde doksan beşe kadar uygunluğu yakaladığım oldu. Gelen eserde kullanılan ağaca göre işleme başlayarak bire bir aynısını yapıyoruz. Mesela masada bulunan eser Abdülhamit Han’ın tuğrası. Ben çok tuğra gördüm ama bu hepsinden farklı. Bu orijinal bir tuğra ve üzerinde 11 yıldız var. Üç gün sadece bunu düşündüm ve şöyle bir kanıya vardım: Türk tarihinde ki 11. devlet Osmanlı Devleti, tarihçi bir arkadaşım da beni onayladı. Bu eser çok kıymetli, bundan başka bir tane daha yok. Ben de elinden geldiğince aslına uygun bir şekilde bu tuğranın aynısını yapmaya çalışıyorum. Burada bir iş değil, tarihle iç içe bir zaman geçiriyoruz.
Çoğunlukla evet. Özellikle bizden önceki dönemlerde az bir zaman da olsa beraber çalıştığımız ustaların elinden çıkan eserleri hemen tanıyabiliyoruz. Daha da geçmişe gidersek Osmanlı döneminde tarz olarak, kendini belli eden ustalar da var. Eserlerinde imza mahiyetinde bir figür koymuşlar. Oradan çıkarabiliyoruz. Yüz yıl sonra eserlerimize bakıp zamanında buradan bir Hasan usta geçmiş denilse hoşuma gider.
En çok işlem yapılan atölyeyiz
Şu an atölyemizde Mabeyin Köşkü’nün koltukları var. Bu koltukların üstünde üç kat yüzde yüz pamuk, altında Viştal (Hindistan cevizi lifinden yapılan ot) ve bez kolan yay var. Saraylardan döşemeyle ilgili ilk ürün bize geliyor. Burada ürünü fotoğraflayıp sökümünü gerçekleştiriyoruz. Daha sonra kaplama yapacağımız vakit fotoğrafa bakarak nerede ne yapılmış ona göre işlem yapıyoruz. Kullandığımız bütün kumaşlar, Milli Saraylar’ın Hereke’de bulunan dokuma fabrikasından geliyor ve yüzde yüz ipek. Bunun dışında başka hiçbir kumaş kullanmıyoruz.
- Koltuklara döşeme yaptığımız için kumaş kullanıyoruz. Üstüne oturulmasa da iklimsel nedenler ve nemden dolayı kumaşlar oldukları yerde çürüyebiliyor. Koltukların ömrünün uzatılması için, bulunduğu ortamın iklimlendirmesinin iyi yapılması, temizliğinin özel olması gerekir. Kullandığımız kumaşlar el dokuması olduğu için dokuyan ustaların farklılığı bile bizim için önemli.
Onarım için en çok Dolmabahçe Sarayı’ndan eserler geliyor. Bunun nedeni orada daha çok odanın ve daha çok eşyanın olması. Sonuçta Dolmabahçe Sarayı’nda 244 oda var ve bütün odalar dolu. Kullanılmayan odalardaki eşyalar da durdukları yerde yıpranabiliyor. Biz sadece koltuk döşemesi yapmıyoruz. Boyası dökülmüş tavanlar için de özel kaplama yapıyoruz ve kalem işçileri de onun üzerinde aslına uygun çizim yapıyorlar. Özel ve hassas iskeleler kurarak bu işlemi gerçekleştiriyoruz. Yorulsak da yaptığımız işin tarihsel ve manevi durumunu düşündüğümüz zaman hepsi unutuluyor.