Fotoğraf sanatçısı Cemil Şahin’i diğer fotğrafçılardan ayıran önemli bir özelliği var. O, kubbelerin üstadı olarak tanınıyor. Şahin, Türkiye’deki tek kubbe fotoğrafçısı. Yıllardır İstanbul’daki camilerin kubbelerini fotoğraflamakla kalmıyor, kubbeler üzerinden İstanbul’un eşsiz fotoğraflarını da çekiyor. Şahin, 2011 yılından bu yana çektiği fotoğrafları, “Fotoğraflarla İstanbul” adıyla kitaplaştı.
İstanbul ile ilgili çekilen fotoğraflarda bir eksiklik olduğunu düşünüyordum. Bir gün Sultan 2. Abdülhamit Han’ın Fatih Cami kubbesindeki güzelliklerin görünmesi için Hereke halısına kubbenin manzarasını nakş ettirdiğini öğrendim. O ecdadım kubbe sanatını görsün demişti. Abdulhamid kubbedeki sanatı halıya dokuttuğu gibi ben de fotoğraflamalıyım dedim. Kubbe sanatıyla ilgili araştırmalar yaptım ve işe koyuldum.
En başlarda izin alamadım ama vazgeçmedim. Fatih Sultan Mehmet’in güzel bir sözü var. “İmkansızı görmek için imkansız olanı denemek lazım.” Bu sözün ardından gittim. Daha sonra bir arkadaşımın vasıtasıyla Fatih Cami’nin kubbesinde buldum kendimi. Benim için güzel bir başlangıç oldu.
İlk kubbe fotoğrafını 2009 yılında çektim. Ancak asıl serüvenim 2011 yılında başladı. Kendimi kubbelere aşık bir adam olarak buldum. Ecdadımız eşssiz bir sanat yapmış ve ben onu ortaya çıkarmak istedim. Lalenin soğan başını kubbeye işlemişler. Lale ve kubbe Allah lafzına götürür.
Ben tarih kitaplarında kubbelere dair her şeyi okudum. Ancak kitaplarda olmayan bir şeyi fark ettim. Süleymaniye’ye defalarca çıktım. Kubbeye çıkarken 114 basamak var. Bu basamak sayısı Kuran-ı Kerim’deki sure sayısına tekabül ediyor.
Selimiye Cami’ne 99 basamak ile çıkıyorusunuz. Mihrimah Sultan Camisi’ne çıkarken bir anda karşımdaki pencereleri saydım. 19 pencere bir tarafta 19 pencere diğer tarafta. 19 sayısı “Bismillahirrahmanirrahim” harf adedi. Toplamda tüm pencere sayısı da 114 ediyor. Tüm bunlar hiç tesadüfi değil. Mimar Sinan bu sayılarla bize şunu diyor; Kuran-ı Kerim’den sanatı gösteriyorum.
İstanbul’un yedi tepesini gören tüm camiilerden çekim yaptım. Doğru ışığı yakalamak için saatlerce bekliyorum. Sabahın dördünde çıkıyorum. Su içmeden, yemek yemeden uzun süreler bekliyorum. Karlı bir gün Sultanahmet camiinde çekim yaparken parmaklarımı hissetmediğim anları unutmam. Ancak istediğim kareye ulaşınca tüm yorgunlukları unutuyorum. Hep bir manevi boyut arıyorum. Burada kesin bir sır saklanmış diyorum. Bu işi gönülden yapınca da Allah karşıma güzellikler çıkarıyor.
1071 Malazgirt ve 1453 İstanbul’un fethi olmasaydı biz bu güzelliklerden mahrum kalacaktık. Bu mirası en güzel şekilde gelecek nesillere aktarmalıyız. Abdulhamid Han 36 bin fotoğraf çektirmiş. Çektiğim bu fotoğraflar da
100 yıl sonra önemli bir belge olacak. Bu bilinçle hareket ediyorum.
2011’den bugüne çektiğim fotoğraflar arasından seçtim. Toplamda 126 fotoğraf var. İstanbul’da daha önce hiç çekilmemiş kareler var.
Galata Kulesi ve Çamlıca Camii’ni aynı karede bir araya getirmek için beş sene bekledim. Bu kareyi kitabın kapağına koydum. Üç dört ay bekledikten sonra çektiğim çok fazla fotoğraf vardır.
Çamlıca Cami altı minareli İstanbul’a vurulan en önemli mühür. 2014’ten beri hem caminin içinde hem de dışında gönüllü olarak çekim yapıyorum.
“49 yaşına geldin hala minareye çıkmaya devam ediyorsun” diyenlere şu cevabı veriyorum. Mimar Sinan 49 yaşında baş mimarlığa geldi ve 80 yaşına kadar inanılmaz eserler yaptı. Ben de kendimi yeni başlıyor gibi hissediyorum. Bu güzel sanatı nasıl daha iyi gösteririm, hangi boyuttan ışığı daha iyi yakalayabilirim. Hep bunun çabası içerisindeyim. Her seferinde görmediğim yeni bir şeyi keşfedip fotoğraflıyorum. Ömrüm ve gücüm olduğu sürece devam edeceğim.
“Kubbelerden Gönüllere” isimli İstanbul, Edirne ve Bursa’dan toplam 41 camiiyi kapsayan bir projem var. Osmanlı’nın ilk yaptırdığı mescid ile başlayacağım. Türkçe, İngilizce ve Arapça olacak. Endülüs ve Kudüs gibi simge şehirlerde çekim ypama hayalim var. Destek ve sponsor bulursam bu konudaki projelerimi de haayta geçireceğim.