|

Geleneği modern dile dönüştüren hikâyeler

Necati Kanter Kopuk adlı kitabında öykülerini geleneksel duyuşla kaleme alan bir yazar. Kanter aynı zamanda öykülerinde modern dili kullanmaktan da çekinmiyor. Öyle ki mekâna oldukça işlevsel değer yükleyen yazar, karakter seçiminde küçük insana ağırlık veriyor ve anlatıcı unsurunu kıvrak şekilde çeşitlendiriyor.

04:00 - 15/04/2024 Pazartesi
Güncelleme: 02:40 - 15/04/2024 Pazartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
ERDEM DÖNMEZ

Gelenek, en genel haliyle bir milletin değerler bütünüdür. Daha yakından bakıldığında gelenek; ait olduğu toplumu var eden ve sürekli kılan düşünme, inanma ve düşleme biçimlerinin toplamı olarak ifade edilebilir. Gelenek, zaman zaman karşıtları tarafından toplumdan dışlanmaya, yerine zoraki biçimde yeni biçimler icat edilmeye çalışılsa da beğenilsin ya da beğenilmesin bir dip akıntı halinde varlığını sürdürür; imkân bulduğunda ise doğrudan ya da dolaylı biçimde varlığını hissettirir. İçinde bulunduğumuz haberleşme, internet ve sosyal medya çağı, değişim odaklı bir yaşam tarzı hedeflediğinden geleneğe ait kavramlar gözden düşse de bu durum geleneğin varlığını ortadan kaldırmaz. Özellikle edebiyat gibi alanlarda bu kadim bilgelik kaynağı, bir turnusol kâğıdı gibi iyi ile kötüyü ayırt edici işlevini sürdürür; üretilen her metin gelenek süzgecinden geçerek ne vadede hayat bulacağını belirler. Geleneğin edebiyat üzerindeki bu tesiri, türler özelinde daha belirgin şekilde hissedilir. Türk edebiyatına Batı’dan gelen roman türü, özellikle 1950’lere kadar yerlileştirilmeye çalışılsa da türün başarılı/başarısız oluşundaki temel ölçüt, Batı’daki doğuş temellerine dayanan kod değerleri, yani kendi geleneğidir. Romanın doğuşundan sonra Türk edebiyatında büyük ölçüde bu türün gölgesinde kalan hikâyenin kendi geleneğiyle sağlam bir ilişki içerisinde olduğu da gözden kaçırılamaz. Nitekim anlatmak, nakletmek anlamında hikâyenin en eski edebî tür olduğu dikkate alındığında romandan çok evvel insanın anlatma ihtiyacına karşılık gelen hikâye, nesir türlerinin şiir karşısında güç göstermeye başladığı modernlik sürecinde özgün bir biçime dönüşür; ancak roman daha yeni ve sınırsız bir tür olduğu için hikâyeyi gölgesinde bırakır. Nihayetinde bugünden geriye türlerin gelişimine baktığımızda aslında hikâye türünün modern bir biçim olduktan sonra da geleneğe dair izleri terk etmediği, geleneksel anlatım biçimlerini, bakış açısını ve değerler sistemini kök değer olarak sürdürdüğü görülebilir. Hikâye türündeki söz konusu etki, Necati Kanter’in kaleme aldığı Kopuk üzerinden örneklenebilir.


BÜYÜSÜNÜ KAYBETMİŞ DÜNYADA MODERN MASAL YAZMAK

Akılla inşa edilen modern dünya büyüsünü kaybetmişken genelde edebiyat özelde ise öykü türü bu büyüyü yeniden tesis etmenin en önemli aracı olarak değerlendirilebilir. Tecrübeli bir kalem olarak uzun yıllardır Türk Edebiyatı, Bizim Külliye, Yedi İklim, Edebiyat Ortamı dergilerinde öyküleri yayımlanan, Bizim Şehrin Divaneleri (2013) ve İsmigül (2015) adlı öykü kitaplarının yanında Bürde-Bir Hırka-ı Saadet Romanı (2018) adlı romana sahip olan Necati Kanter, biçim olarak modern öykünün anlatım imkânlarını kullanırken içerik olarak yer yer modern masal kurgusuna sahip örnekler sunuyor. Bu çerçevede geçtiğimiz ay okurla buluşan Kopuk’ta da gerçek ile düş, akıl ile duygu, mecaz ile hakikat, varlık ile yokluk iç içe işlenerek büyüsünü kaybetmiş dünyaya alternatif geliştiriliyor. Öykü dilinin en karakteristik özelliğinin tasarruf ilkesi olduğu dikkate alındığında Necati Kanter’in bu dili son derece kıvrak şekilde kullandığı, bu süreçte anlatıya dair herhangi bir detayı açıkta bırakmadığı görülürken içeriği modern bireyin uyanık halde gördüğü gerçekçi rüyalar şeklinde kurguladığı söylenebilir. Öykülerin anlatıcısı çoğunlukla taşra olarak konumlanabilecek şehrin sokaklarında gezinirken dilencilere, düşkünlere dikkat kesiliyor. Böylece öykü türüne uygun biçimde detayda kalan ve ihmal edilenler gün yüzüne çıkarılıyor. Diğer taraftan bu düşkünlerin modern dünyanın ikiyüzlülüğünden nasibini aldığına da işaret eden Kanter, yeni dünyayı oldukça gerçekçi bir nazariyeden işliyor; bu türden çatışmalar yorum katılmaksızın gündeme getirildiğinden estetik kaygı da varlığını güçlü biçimde hissettiriyor.


KOPUŞUN ALTERNATİFİ OLARAK GELENEKSEL DUYUŞ

Doğu kültürü Batı’yla kıyaslandığında en temel farkın kopuş düşüncesi etrafında geliştiği söylenebilir. Batı, geçmişiyle yüzleşerek, bir anlamda ona karşı yeni bir söylem geliştirip büyük kopuşlar yaşayarak modern düzeni tesis ederken Doğu kültürü geçmişe eklemlenerek sürekliliği sağlamayı hedefler. Bu anlamda Kanter’in kitabına Kopuk adını vermesi oldukça manidar görünüyor. Öyle ki kitaptaki öykülerin neredeyse tamamı değişim kaynaklı kopuş teması üzerinde şekilleniyor. “Gece”de doğasından uzaklaşan kedi, “Takıntı”da samimiyetten kopan yoksulluk, “Esma’nın Gözleri”nde kaybettiği eşinin mekânından ayrılmak zorunda kalan dede, maruz kaldığımız modern çağın dayattığı kopukluklara işaret ediyor. “Kopuk” hikâyesindeki karakterin namının Kopuk olması da Anadolu’ya has bir söyleyişten kaynaklı. Bahsi geçen kopukluklar öykü karakterlerine tahammül edilemeyecek bir dünya sunarken kişiler yer yer hayal ve rüyalara sığınarak kendilerine bir alternatif geliştirme çabasına girişiyor. Bu da öykülerin rüya atmosferinde gelişmesine imkân sağlıyor. Kanter, modern olabilmenin temel koşulu olan kopuşa karşı hikâye türünün geleneksel kodlarını devreye sokarak duruş sergilemeye gayret ediyor.


MODERN ÖYKÜ DİLİNİ İHMAL ETMİYOR

Necati Kanter, geleneksel duyuşla kaleme aldığı öykülerinde modern dili kullanmaktan da çekinmiyor. Öyle ki mekâna oldukça işlevsel değer yükleyen yazar, karakter seçiminde küçük insana ağırlık veriyor ve anlatıcı unsurunu kıvrak şekilde çeşitlendiriyor. Çerçeve hikâye, üstkurmaca gibi teknikleri ihmal etmeyen Kanter’in geleneksel mecaz dilini modern sembole dönüştürmeyi de oldukça ustalıkla gerçekleştirdiği görülüyor. Kitabın son öyküsü olan “Şair”, geleneksel duyuşla modern biçimlerin sentezlenmesi noktasında hayli dikkat çekiyor. Şair Ka’b b. Züheyr’in Hazreti Peygamber’e ulaşmak için geçirdiği zorlu yolculuğu konu alan öykü, sahabe hikâyesinin modern bir dille buluşmasını örnekliyor. Bu bağlamda Necati Kanter, geleneğin değerini muhafaza ederek onun güncel koşullarda yeniden dirilmesine imkân sağlıyor.


#hayat
#aktüel
#kitap
15 gün önce