Maske ve mesafe en çok şairleri etkiledi. Gerçek şairler maskesiz ve mesafesizdir. Behçet Necatigil gibi evlerini severlerse de, şehirden ve tabiattan mahrum kalmak istemezler. Hayatın içinde olup da şiire girmemiş ne var! “Bulaş” şiirinde, “kolonya kokuyorduk mis gibi ölmeden önce”, “omzu delik adamlarız hepimiz aşımızı olduk” ve “Kesik Dans” şiirinde “arasında kaybolacağım ağaçlar yoktu/üç oda bir salon, üç oda bir orman/kargocu sıçanı kuyruğundan/tutar gibi uzatıyor paketi…” demişsek etkilenmişizdir pandemiden.
USTA DİYECEKLER İNANMA
Dünya edebiyatında şiire dair pek çok şiir vardır. Paul Verlaine’in “Şiir Sanatı”, Raymond Queneau’nun “Şiir”, Archibald Macleish’in “Şiir Sanatı” şiirleri bunlardan birkaçı. Benim de böyle şiirlerim var kitaplarımda. “Usta” şiiri bunlardan. “usta diyecekler inanma her usta yüz çerağ taşır göğsünde” mısraıyla şair, yalnız genç şairleri değil kendini de mercek altına alıyor. Öğretmek, bildiklerini irdelemeyi, tasnif etmeyi ve yorumlamayı gerektirdiğinden ister istemez hoca da nasibini alıyor bu bereketli harmandan.
ŞİİR YAZMAK DAĞCILIĞA BENZER
Üniversitede “Yaratıcı Yazarlık”ın yanı sıra “Okuma Biçimleri” dersleri de veriyorum. Bilinçaltından şiire sızmış demek ki okuma biçimleri. Okumanın en yüksek şeklidir tabiatı okuma. Mevlana’nın, “Layık olana taş ve kerpiç konuşur,” sözünü kâinatın alfabesini sökmeye çalışanlara söylediğini düşünürüm. Şiir yazmak dağcılığa benzer. Yolu yoktur, tırmanmak gerekir. Yolu olmaması rehbere ihtiyaç duyulmayacağını göstermez. Görünmeyen yollardır tecrübeler. Bu yüzden tecrübeli bir şair yeni bir şair armağan edebilir edebiyat dünyasına.
KARAKOÇ, TÜRK ŞİİRİNİN HIZIR’IDIR
Sezai Karakoç modern Türk şiirinin Hızır’ıdır. Nereden yolu geçmişse oradadır tazelik. Klasik Türk şiirinin mazmunlarını yenilemekle kalmamış “İkinci Yeni” gibi bir şiir oluşumuna diriltici mayasını katmıştır. Şiirleriyle Türk edebiyatının zirvesinde büyük bir ateş yakan Karakoç, onurlu duruşuyla kendisinden sonraki Türk şairlerine yaşanan şiirin ne olduğunu göstermiştir.
FIRTINALAR KOPARMALIYDIK
- Akif’e, “Korkma de, rüzgâra ihtiyacı var şehadetin” diyorsunuz, “Akif, yıkıldı Kudüs biz tivit attık gece” diyerek başladığınız şiirde. Bunu çok önemsedik, bugünün işgali nedir ve bu işgal şiir üzerinden nasıl bir çağrı gerektirir?
- “Korkma!” bağımsızlık mücadelemizin anahtar kelimesi. Canımız için değil canımızdan çok sevdiğimiz al sancağımız için korkumuz. Akif, elini omzumuza koyup son ocağımız tüttükçe bayrağımızın dalgalanmaya devam edeceğini söyledi. Bunu bilsek de bir şairden duymaya ihtiyacımız vardı. O rüzgâr önce minberlerde sonra harp meydanlarında esti. Kudüs yakılırken o rüzgârı hatırladım. Türk şairleri olarak Mehmet Akif’in paltosundan çıktık madem, o rüzgârın mirasçıları olarak fırtınalar koparmalıydık bu yangın karşısında. Fakat zihinsel işgalden kurtulmaksızın yapılamaz bu. Yeniden inşa ve ihya etmemiz gerekiyor kendimizi. Milli kültürü hayatımıza hâkim kılmadan atacağımız adımlar, olsa olsa başkalarının yolunda yürütür bizi.