|

Farklı parçalardan tek ayna

Peygamber’in Aynaları Şule Yayınları arasında okurla buluştu. Yazar Ali Ural, bu kitapta otuz üç sahabenin hikayesini kaleme almış. Ural, sahabeleri anlatırken aynı zamanda Efendimiz’in insan yetiştirme metodu hakkında da önemli bilgiler veriyor.

Yeni Şafak
04:00 - 13/01/2016 Çarşamba
Güncelleme: 00:13 - 13/01/2016 Çarşamba
Yeni Şafak
AYŞE SEVİM


Şair-Yazar A. Ali Ural'ın son eseri “Peygamber'in Aynaları” okurlarına kavuştu. Bu titiz çalışma bizlere otuz üç sahabe Efendimiz'i hissettirmeyi amaçlamış. Bu yolda da Ural hem şairliğinden hem de ilmi birikiminden istifade etmiş.Kitabın şu ana dek siyer anlatımlarında pek de önemsenmeyen kimi hususları ihtiva ettiğine dikkat çekmek isterim. Ne yazık ki siyer anlatımlarında ya “Hava durumu”nu sunar bir tarzda didaktik bir dil tercih edilmiş yahut anlatılanlar insani olandan uzaklaştırılarak, abartıyla, kişilerin şarj değil de deşarjolmasını sağlamak üzere kaleme alınmıştır. Bu iki tavır yüzünden zaman içinde okurda sahabelerden bahsedilirken olması gereken taban yani zihni alt düzey ortadan kalkmıştır. Bunda edebiyatçıların tembelliği ve egosu etkili olduğu gibi akademisyenlerin bilimsel kalmak adına “güzelden” fersah fersah uzaklaşması etkili olmuştur.



SİYERDE YAZARIN YOKLUĞU ÖNEMLİ


Pek çok yazar uzun ve derinlikli bir araştırmaya yanaşmadığı için (tembellik) buldukları ufacık bir bilgiyle yetinip, o malumatın önünü ve arkasını düşünmeden sadece bu bilgi üzerinden hareket etmişlerdir. Bir hadise anlatıldıktan sonra orada yaşanan olay üzerine okuyucuya düşünme, hissetme, şaşırma imkânı sunmayan yazarlar ne yazık ki (farkında olarak ya da olmayarak) kendilerini (ego) olaya katmışlardır. “Şu kişi böyleydi, orada böyle yapmıştı, biz de onu özledik, arıyoruz” gibi insanları coşturan ama coşturduktan sonra onlara bu coşkuyla ne yapması yahut ne yapmaması gerektiğini söylemeyen metinler yüzünden ne yazık ki okur sahabelerle alakalı ruhunda olması lazım gelen hissi zeminini kaybetmiştir. “Sahabelerin ahlakı örnek alınamaz onlara sadece hayran olunur” fikri okura bir manevi hastalık gibi bulaşmıştır. Böyle kitapları okuyanlar genelde, “Şu yazar şu şu hadiseyi anlatırken…” ifadesini kullanırlar. Hâlbuki siyer kitaplarının anlatımında yazarın kendisinin (üslubunun değil egosunun) tamamıyla aradan çıkması gerekir. Okur kitabı okuduktan sonra sahabelerle alakalı hadiseyi düşünmeli onu yazan yazarı sürekli anmamalıdır. Yazar anlatılanın önüne geçiyorsa siyer yazımına ego bulaşmış demektir. Bu tür hataların yanında siyer anlatımlarında duyguyu güzelliği estetiği bilim dışı kabul ederek –belki de bu şekilde yazamadıkları için- hareket eden akademisyenler vardır ne yazık ki. Onlar da başta söylediğimiz gibi hadiseyi mekanik bir dille bize aksettirmeye çalışırlar. Bu kişiler kendi tarzlarının dışında yazılan kitapları “değersiz ve faydasız” bulurlar. Bu tavırlarıyla ne yazık ki “Bu işi biz biliriz” diyerek kendilerini işaret etmektedirler. Bu ise farkında olunsun yahut olunmasın amaçtan uzaklaşıldığının göstergesidir.



A. Ali Ural'ın çalışmasında ise bu iki tavra uzak duran bir denge var şükür ki. Konunun daha iyi anlaşılması için kitaptan örnek verelim isterseniz. Ural'ın, Efendimiz (sav) hastalandığında Hz. Ebubekir'in onun yerine namaz kıldırmasını anlattığı bölümden bahsedebiliriz. Burada Ural akademisyenler gibi “Peygamberimiz'in (sav) Hz. Ebubekir'i namaza kendisinin yerine imam olarak tayin etmesi, Efendimiz'İn (sav) kendinden sonra Hz. Ebu Bekir'in halife olmasını istediğine dair bir işarettir” yorumunu yapmamıştır sadece, metinde hasta olan Allah Resulü'nün yerine imam olmanın verdiği sızıyı hissettirmiştir. Ural, devamlı kendisine işaret eden yazarlar gibi bu “sızıdan” yola çıkarak sayfalarcada konuşmamıştır. Bu sızıya işaret edip, o acıyı bir yumruk gibi boğazımıza koyup bırakmıştır. Bu hissin üzerinden ilerleyerek kendi duygu dünyasının zenginliğini göstermeye kalkmayışı, okuyucunun dikkatinin dağılmamasını sağlamıştır. Okuyucu bu “sızı” üzerine düşünebilmiş, oradan kendi sızısını oluşturmaya imkân bulabilmiştir.



TARİHE YAYILAN SORUMLULUK DUYGUSU


Yine Hz. Hüseyin Efendimiz'in şehadetinin anlatıldığı bölümde Ural'ın buradaki acıdan yola çıkarak kendince ağıt yakmadığını yeniden görürüz. Bu hassas mevzuda yazarımız akademisyenlerin yaptıkları gibi soğuk bir dil de kullanmamıştır. Yazının son bölümlerine beraber bakalım isterseniz: “On sekiz bin kişi sözünden döndüğü için kırıldı Peygamber'in aynası. Sonrasını kim anlatabilir… Hz. Hüseyin'in mübarek başının nereye defnedildiğini hâlâ tartışıyor Müslümanlar. Medine'de Baki Mezarlığına, Necef'te babasının yanına, Kûfe dışında bir yere, Kerbela'da bedeninin konulduğu kabre, Dımaşk'ta bilinmeyen bir yere, Rakka'ya, hatta Kahire'ye… Hayır hayır; doğrusu mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanların omuzlarının üstünde olduğudur.” Burada Ural yaşanan facianın oluşturduğu sorumluluğu o zamandan alıp her zamana yaymaktadır. Hadiseyle ilgili sürekli beddua etmenin yahut olayı görmezden gelmenin dışında bir davranış üretmeyi Müslümanlara önermiştir. Hz. Hüseyin'in şehadetini Müslüman dünyasının nasıl anlaması gerektiğini, bu şehadetin şimdiki zamanda nasıl bir anlamı olduğunu yukarıdaki cümle üzerinden okumamız iyi olacaktır. Bu cümlenin fener tuttuğu yolda hareket edersek İslam dünyasının içinde bulunduğu sıkıntıları çözebiliriz belki.





Kitapta İslam dünyasının içinde bulunduğu sıkıntıları çözebilecek başka ayrıntılar da mevcut. Ural'ın sahabeleri yazarken, onların Efendimiz'in (sav) irtihallerinden sonraki dönemlerini de kaleme alması bizim için çok değerli. Hz. Osman'la beraber çıkan ve sonu gelmeyen kargaşalarda sahabelerin nasıl davrandığını okuma fırsatı bulduğumuz çalışma “insan nasıl olur” sorusunun cevabı gibi. “Karışıklığın hiç olmamasını dilemek” gibi bir hayal yerine gerçek hayata dayanan İslam'ı görmemiz için de sahabeleri izlememiz gerekiyor sanırım. Fikirler ters düştüğünde, fitne çıktığında hangi tarafta olunursa olunsun “İnsan o lmanın” nasıl gerçekleştirilebileceğini ancak böyle anlayabiliriz. Örneğin İslam tarihindeki Cemel Vakası'na bir haklı haksız bulma telaşıyla değil de bu dertle bakmak bizi çok zenginleştirecektir. Ural bize çalışmasında bu bakış açısını neyse ki sık sık hatırlatıyor. İnsan bu kargaşalara dikkatle baktığında bazı olayların Müslümanlar için rahmet olduğunu fark ediyor. “Efendimiz'den (sav) sonra sahabeler arasında hiçbir problem olmasaydı biz onları gerçek hayatta kendimize nasıl örnek alabilirdik?” sorusunu kendimize sorabiliyoruz örneğin. Efendimiz (sav) zamanında düşmana karşı tek yürek olmayı bize öğreten sahabeler, O'ndan sonra Müslümanların aralarında çıkan fitnelerle nasıl mücadele edileceğini de bize öğretiyor. Sahabeleri bu açıdan anlamaya çalışmak, onlara bu şekilde izlemek kişiyi hayrette bırakıyor gerçekten.



Kitapta bize işaret edilenlerden biri de Efendimiz'in (sav) insan yetiştirme metodu. Efendimiz'in (sav) sahabelerin karakterlerini tek bir şablon tipte eritmediğini biliyoruz. İslam'ın farklı mizaçlardaki yansımalarının gelecek asırları aydınlatan bir zenginlik olduğu da hissettirilmiş “Peygamber'in Aynaları”nda. Sahabe hayatlarını yazarken Ural özellikle bu farklılıklara, fikir ayrılıklarına değinerek bu ayrılıkların aslında bir üst birliktelik olduğunu göstermiş. Kişisel özelliklerin nasıl silineceğini değil, onlardan nasıl istifade edileceğini sahabelerin hayatlarıyla bize hatırlatmış.



Kitap sahabelerin birer anısını almayıp, hayatlarına kısa da olsa topluca bakabilme imkânını sunuyor demiştik. Samimiyetle, şair duyarlılığıyla, yazar egosundan arındırılarak yazılmış bu eserin okullarda okutulmasının eğitimde çok olumlu sonuçlar doğuracağını söylemeden de edemeyeceğiz. Yine bu eserin, sahabelerin hayatları hakkında daha fazla eser okuma isteği uyandıracağı da kuşkusuz.





• • •


Peygamber'in Aynaları


A. Ali Ural


Şule Yayınları


Kasım 2015


250 sayfa




#Peygamber'in Aynaları
#Aynaları Şule Yayınları
#Yazar Ali Ural
8 yıl önce