|

Her şey ortada

Orta Avrupa turuna çıktığınızda Viyana'da bir açık hava müzesinde geziyor, Prag'da bohemliği gözleyip, Budapeşte'de ise Osmanlı'ya bir selam çakıyorsunuz. Gezmesi kolay, eski şehirleriyle ünlü ülkelerde turist olarak sıkıntı çekmiyorsunuz. Sokaklarında rahatça gezebildiğiniz bu Orta Avrupa ülkelerinde olan biten her şey ortada!

Aysel Yaşa
00:00 - 27/10/2013 Pazar
Güncelleme: 17:06 - 26/10/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Her şey ortada
Her şey ortada

İyi bir gezginin en önemli özelliği yol haritasını çok iyi çizmesidir. Gideceği rotaları hayal defterindeki sıraya göre dizmelidir. Bu yüzdendir ki ben gezmeye doğudan başladım. Avrupa'nın açık hava müzeleri beni pek cezbetmemiş olmalı ki yönümü hep doğuya ve o ülkelerin mistizmine yönelttim. Fakat şeytanın bacağını da bir yerde kırmak gerek diyerek geçtiğimiz ay, Viyana, Prag, Budapeşte üçlemesini yapmak üzere yola çıktım. 3 ülke, 3 başkentte en çok dikkatimi çeken ilk başta elbette Tuna. Ardından Tuna'nın taşkınlarıyla getirdiği vebanın ülkeler üzerindeki etkisi. Her ülkede mutlaka bir veba anıtı bulunuyor. Öyle ki bir dönem suyun getirdiği hastalıklar yüzünden yıkanmayan insanlar başka hastalıklardan hayatlarını kaybetmişler. Vebanın yol açtığı kayıp öyle büyük olmuş ki bugün bile halen anılarda, taze!

AĞAÇLAR VE SARAYLAR HALK İÇİN

Yolculuğumuza Viyana'dan başlıyoruz. Ve ülkeyi gezmeye başlar başlamaz sonbaharın bu şehri gezmek için ne kadar uygun olduğunu görüyoruz. Caddelerde dökülen sarı yapraklar var. Kimseler dokunmuyor, ağaca, ormana ve insana. Her şey insan odaklı, her yer insana açık. Buna saray bahçeleri de dahil. Bir öğleden sonra soluğu Belvedere Sarayı'nda alıyoruz. Savoy Prensi Eugene tarafından yaptırılan saray, Aşağı Belvedere ve Yukarı Belvedere binaları olarak iki ayrı yapıdan oluşuyor. Bu saray günümüzde Avusturyalı sembolist Gustav Klimt'in tablolarına ev sahipliği yapıyor.

HEY MOZART, BİZ GELDİK

Viyana'da Aziz Stephan Katedrali'ni görmek için yol almaya başladığınızda renkli dükkânları, bir rüyayı anımsatacak kadar güzel vitrinleriyle, şık faytonları ve onlarca Mozart benzerleriyle aynı havayı solumaya başlıyorsunuz. Viyana için hep açık hava müzesi derler. Binaları bunu doğruluyor. Opera binası, parlamento bir fotoğraf karesine mükemmeli sığdırma imkânı sunuyor size. Bu şehir kültür ve sanatın merkezi. Klasik müzik konserlerine Mozart'ın memleketinde gitmek ne büyük saadet! Sokaklarda dolaşırken Mozart'ın kıyafetlerine bürünmüş sayısız adam sizi akşamki konsere davet etmekle meşgul. Ellerinizi cebinize koyup, soğuk bir Viyana akşamında Cafe Museum'da meşhur Viyana kahvesini yudumladıktan sonra devasa salonlarda konser dinlemek de ayrı bir zevk. Konserin ardından acıkanlara tavsiyemse dünyaca ün yapmış Figlmuller Schnitzel'cisine gitmeleri. Aman dikkat mekana rezervasyon alınmadığı gibi, kapıda sıra beklemek durumunda da kalabilirsiniz. Ardından tatlı yemek isteyenlere önerim Sacher Cafe. Viyana'nın en meşhurlarından olan bu kafede Sacher Torte'nin tadına bakmadan olmaz!

Tozu alınmış Viyana

Budapeşte Orta Avrupa'da mutlaka görülmesi gereken başkentlerden biri. Osmanlı için bir dönemler çok önemliydi. Ne tam manasıyla Avrupa ne de Balkanlar. Aslına bakarsanız Budapeşte, biraz tozu alınmış Viyana gibi. Binalar, ihtişam aynı ama o aristokrat ve sıkıcı hava burada yok. Sokakları da, insanları da çok canlı. Topraklarında yaşamış çeşitli, halkların birleşimi aslında Budapeşte. Osmanlı da var, Avusturya da. Ama insanları içten ve sıcak. Bize daha yakın. Viyana ve Prag'daki soğuk hava dalgasını atmamızı sağlıyorlar. En rahat dönemlerini Osmanlı devrinde yaşadıklarını söyleyen Macarların memleketinde bizden kalan çok fazla iz var. Budin ve Peste'nin 1873 yılında birleşmesiyle oluşan Budapeşte'de gezilecek tarihi bir çok yapı var. Gezmeye Budin'den başlayanlar ilk olarak tepede bulunan Matthias Kilisesi'ne gidebilir. Tuna'nın en iyi aktığı yer derler Budapeşte için. Buna, bir gece yarısı Tuna Nehri üzerinde tekne turu yaparak biz de katılıyoruz artık. Avrupa'nın en iyi aydınlatılmış şehri burası. Parlamento Binası, Budin Kalesi, Zincirli Köprü, Margaret Adası gece turuncu ışıklara boyandığında şehri izlemeye doyum olmuyor.

TUNA NEHRİ AKMAM DİYOR!

Budapeşte için en az 3 gün ayırmak gerekiyor. Her sokağı, caddesi, köprüleri ve tepeleriyle bir turist için cazibe merkezi olan Budapeşte'ye gitmişken Estergon Kalesi'ne gitmemek olmaz. Osmanlı için büyük öneme sahip bu kalede sahipsiz kalan 2 mezar taşından başka Osmanlı'ya ait hiçbir şey yok. Macaristan başpiskoposluğunun bulunduğu kalenin şimdiki yerinde sırtınızı tarihe verip oturduğunuzda bir köşeye, hüzünleniyorsunuz. Bir dönem Osmanlı'nın gelmiş geçmiş ayak izlerini görmek istiyor, sesleri duymaya çalışıyor ama yapamıyorsunuz. Turistlerin uğrak yeri olan kalede, bir köşede bekleyen müzik öğretmeninin çaldığı 'Tuna nehri akmam diyor/ Etrafımı yıkmam diyor' nidalarıyla ayrılıyoruz Budapeşte'den. Bir daha gelmek ümidi ve dileğiyle!

Kafka'ya bir selam verin

Orta Avrupa turunun ikinci ayağındayız. Masal şehri gibi, büyüleyici, Kafka'nın memleketi cümlelerinden sıyrılıp, kendimi Prag Kalesi'ne atıyorum. İlk önce şehre şöyle bir kuş bakışı bakmak gerek! Dünyanın en büyük kalesi olan Prag Kalesi, şimdilerde Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanlığı Sarayı olarak kullanılıyor. Saray muhafızlarının kapıda hareketsiz duruşlarına selam verip içeriye doğru yürüyoruz. Prag'da beni en çok etkileyen gotik tarzda yapılan kiliseler. Prag benim için sivrilik demek. Uçlarda yaşayan bir ülke. Halkı da öyle. Tam Avrupa da değil, kasvetli, eski bir şehir. Avrupa'nın en fazla turist alan başkentlerinden biri. Bu tanıtımda şüphesiz Kafka'nın payı büyük. Prag'ı mükemmel yansıtan Kafka'nın mürekkep izini takip eden niceleri, Charles Köprüsü'nün hemen dibindeki Kafka Müzesi'ne gidiyor, biraz soluklanıp, birkaç cümle not ediyor defterine. Şehirde birden fazla Kafka Müzesi var, doğrusunu bulamazsanız eğer turist kandırmacasının tam ortasına düşmüşsünüz demektir. Bohemya kralları Prag'ı kurarken şehrin ruhunu da, o bohem kültürünü de sokaklara serpiştirmişler. Gezi boyunca emin olduğum tek gerçek bu.

Astronomik saatin görücüsü çok

Sokakları karanlık, kuleleri sivri Prag'da Saint Vitus Katedrali de mimarisiyle dikkat çekiyor. İçerisindeki vitraylar ışığın yansımalarını en iyi şekilde aktarıyorlar. Charles Köprüsü üzerinden eski şehre yürürken köprüler şehri Prag'ı Vltava Nehri'ni de yakından görüyorsunuz. Köprüden geçip de astronomik saate tam saat başında vardıysanız devasa bir kalabalık görürsünüz. Korkmayın, ekstra bir durum ya da olay yok. Herkes saniyeler sonra, bugüne dek yapılmış en eski ve ayrıntılı astronomik saatin çalışını izlemeye hazır. Derken saat başı geldiğinde saat üzerindeki ölüm figürü bir çan çalar ve 12 Havari yukarıda belirir. Saatin üzerindeki her bir figürün farklı anlamları var. Elinde müzik aleti olan gece hayatını, altın torbası olan cimriliği, ayna olan ise kendini beğenmişliği temsil ediyor. Saati yapan Hanuş ustanın hikayesi ise çok dramatik. Rivayet odur ki saati yapan Hanuş Usta, çok beğenilen astronomik saatinin aynısını yap diyenlere evet demez. Ama bu teklifleri duyan kral, ustanın gözlerine mil çektirir. Hanuş Usta'nın kraldan intikamı ise acı olur. Kendini saatin mekanizma boşluğuna atarak intihar eden usta, saatin de mekanizmasını bozar. Astronomik saatten Charles Köprüsü'ne yürüdüğünüzde İşkence Müzesi'ni gezebilirsiniz. Bunun yanı sıra Komünizm Müzesi ve Yahudi bölgesi de görülebilir.

Şifalı sular Karlovy Vary'de

Prag'a gelmişken şifa niyetine bir yolculuk isteyenler Karlovy Vary'i kaçırmamalı. Zamanında Freud, Atatürk, Mozart ve daha nicelerinin ziyaret ettiği bu şehir yer altından kaynayan şifalı sularıyla biliniyor. 70 derecenin üstüne çıkan kaplıca suları, mide ve metabolizma rahatsızlıklarına iyi geliyor. 12 farklı içmenin bulunduğu Karlovy Vary'de şifalı sular porselen kupalarla içiliyor. Etkili bir kür için suyun belli bir çeşmeden, azar azar içilmesi ve yavaş yavaş yürüyerek sindirilmesi gerekiyor. Bu suya girmek isteyenler için termal oteller bulunuyor. Fiyatlar Prag'a göre daha uygun.

1400 odasıyla Schonbrunn

Viyana'da 1400 odasıyla ve doğal ortamın korunduğu eşşiz ormanıyla Schonbrunn Sarayı mutlaka gezilmeli. Schonbrunn Sarayı'nın sadece 40 odası gezintiye açık. Sarayı gezmek için kısa turu seçerseniz 28 oda, uzun turda ise içinde Maria Therasa'nın yatak odasının bulunduğu 40 odayı da görebiliyorsunuz. Viyanalılara şehirdeki tüm sarayların kapıları açık. Kimi sabah sporunu yapıyor, kimi bebeğiyle bir bankta oturarak temiz hava alıyor.

Dilenme!

Prag'da dilencilik yapmak için önce yetkili makamlardan sertifika almak gerekiyor. Bu sertifikayı alırken dizleri üzerine çökmüş ve başları neredeyse yere değecek şekilde çalışmak zorunda olduklarını biliyor dilenciler. Bunun mecbur tutulmasının nedeni ise dilenciliği onur kırıcı bir meslek olarak gösterip heveslileri daha baştan bu işten soğutmak.

11 yıl önce