|

Hüznün kokusu: “Mülteci Parfümü”

Gazeteci-yazar Ayşe Böhürler, bedeni sahile vuran Aylan bebeğin fotoğrafını gördükten sonra Avrupa’nın içlerine doğru mültecilerle birlikte kimi zaman yaya olarak, kimi zaman trenlerde, kamyonlarda acılarla dolu bir yolculuğa çıktı. Böhürler’in “Mülteci Parfümü: Adım Adım Savaştan Kaçış” adlı kitabı işte o birlikte kayboluş hikayelerine tanıklığının eseri.

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/11/2017 Cumartesi
Güncelleme: 05:01 - 4/11/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
Böhürler’in “Mülteci Parfümü: Adım Adım Savaştan Kaçış” adlı kitabı birlikte kayboluş hikayelerine tanıklığın eseri.
Böhürler’in “Mülteci Parfümü: Adım Adım Savaştan Kaçış” adlı kitabı birlikte kayboluş hikayelerine tanıklığın eseri.

Minik Aylan küçücük bedeniyle Bodrum kıyılarına vurduğunda, yıllardır dünyanın görmezden geldiği; hayatta kalabilmek, insanca yaşayabilmek için, yerini yurdunu bırakıp yola çıkan Suriyeli mültecilerin dramı adeta bir tokat gibi çarptı herkesin suratına. İnsanlar botlarla yeni bir hayata doğru koşarken masmavi denizin derin sularına birer birer bırakıyorlardı bedenlerini. Siyaset bilimciler, sosyologlar, psikologlar, komplo teorisyenleri… Herkesin söyleyecek sözleri vardı Suriyeli mülteciler hakkında. Neden gidiyorlar, nasıl gidiyorlar, gittiklerinde başlarına neler geliyor? Bunun hakkında aslında kimsenin en ufak bir fikri yok. Çünkü masa başında üretilen fikirler, teoriler gerçek hayatta bir anlam ifade etmiyor. Yapılan konferansların, konu hakkında yazılan onlarca kitabın, tezin, araştırmanın da söyleyemediği şeyler var: Gerçekte ne yaşıyor bu insanlar? İşte bu noktada Ortadoğu uzmanlığına soyunmadan tamamen Suriyeli mültecilerin gözlüğünden neden gittiklerini anlamak için gazeteci, yazar ve yapımcı Ayşe Böhürler, aynı zamanda belgesel de olan “Mülteci Parfümü” kitabıyla farklı bir perspektif sunuyor.

TÜM HİKAYELER GERÇEK

Ayşe Böhürler’in belgesel olarak hazırladığı filmin malzemelerinden derlenerek hazırlanan kitap, mültecilerin ara duraklarında izlerini takip ediyor. En çok gidilen ülkeler örnek seçilerek Yunanistan, Makedonya, Avusturya, Almanya, Hollanda ve Danimarka ayrı başlıklar altında ele alınmış. Her durak için bir mülteci, bölümün karakteri olarak seçilmiş ve onun yol güzergâhı ile hikâyeyi anlatılmış. Buna göre bazı karakterler 3, bazı karakterler 10 sınır geçerek ulaşacakları yere varmışlar. Kitabın en önemli özelliği içinde geçen her isim ve hikâyenin tamamen gerçek olması. Mültecilerin umut yolcuğu kurgusal olarak dramatize edilmeden, olduğu gibi verilmiş. Mültecilerin kendi hikâyelerinin bizzat anlattırıldığı eserde, fotoğrafları ve yol haritalarıyla okur, mültecilere yol arkadaşlığı yapıyor. Kitaba adını veren “Mülteci Parfümü”nün hikayesi ise Makedonya’da gönüllü olarak görev yapan Kosovalı Kemal’in anlattığı öyküde saklı: “Bir gün yemek yapıyordum. 50 yaşlarında bir adam sürekli ağlayarak dizlerini dövüyordu. Yanına gidip yardım etmek istedim. “Sen bana yardım edemezsin.” dedi. “Nereye gidiyorsun?” dedim. “Bilmiyorum artık hiçbir yere seyahat etmek istemiyorum, burada kampta kalmak istiyorum. Annemi, karımı kaybettim. 6 çocuğum ve bir kardeşim denizde boğuldu. Param yok, hiçbir dileğim yok. Sadece burada kalmak istiyorum. Gidecek hiçbir yerim yok!” Mülteci parfümüne alışınca başka bir yere gidemiyorsun.

-Mülteci parfümü” ne demek Kemal?

-Üzüntünün parfümü bu. İnsanı alıştırıyor. Bir adam bana “Eğer verecek paran olmasaydı ne yapardın?” diye sordu. Ona “Buraya sadece size gülümsemek için gelirdim, size çektiğiniz acıları bir an olsun unutturmak için gelirdim.” dedim. Hepsi bu kadar.”


DENİZDE YOK OLAN HAYATLAR

Yapımcılığını Ayşe Böhürler’in yaptığı “Avrupa’nın Mültecilerle İmtihanı” isimli belgeselin bir nevi yazılı hali olan kitap da Avrupa’nın çeşitli yerlerine yayılmış Suriyeli mültecilerin yol hikayelerine eşlik ederek ayak izlerini takip ediyor. Kos limanında, kıyı boyunca uzayan mülteci kuyruğunda yemek almak için yalvaran mülteciler, tel kapıları zorlayanlar, trene binmek için kilometrelerce ayaklarını kanatarak yürüyenler, trene ulaştığında bayılan 7 aylık hamile kadın, spastik engelli çocuğunu engelli arabasıyla denizden karadan kaçak yollarla getiren anne, çocuklarını denizde kaybeden baba, anne babalarını kaybeden çocuklar... Hepsi birer sinema filmi olacak kadar büyük hikayeler yanı başımızda yaşanmaya devam ediyor. Biz görsek de, gözlerimizi çevirip görmezden gelsek de… Kitap, bu hikayelerle mültecilerin istatistiksel birer sayı olmanın olmalarının ötesinde “insan” olduklarını bir kez daha hatırlatıyor. Ve aslında şunu söylüyor: Siz görmeseniz de onlar var. Çünkü hikayesine tanık olduğunuz kişiye artık kayıtsız kalamazsınız, onu görmezden gelemezsiniz. Yunanistan sınırında bekleyen bir mültecinin sözleri Suriyelilerin neden yola çıktığını da özetliyor adeta: “Hangi ülkede yaşayacağımız önemli değil benim için. Sadece eşimle ve çocuklarımla kalmak istiyorum. Bizim gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın ve görmesinler istiyorum. Onlara mutlu, sakin ve aileleriyle birlikte yaşadıkları bir hayat diliyorum. Hepimiz birlikte, güvenli bir evde yaşayalım istiyorum.” (Yunanistan sınırında bekleyen bir mülteci)

UMUT IŞIĞININ PEŞİNDE

Kitapta mültecilerin hikayelerine tanıklık ederken 2011’den bu yana devam eden Suriye iç savaşının açtığı yaraları da görmeniz mümkün. Ülkeleri yangın yeriyken çoluğunu çocuğunu kurtarmaya çalışan Suriyelilerin kaçış öyküleriyle, iç savaşın farklı bir tarihçesi yazılıyor adeta. Türkiye, savaşın ilk günlerinden beri her gelen mülteciye kapısını açtı, ensar mantığıyla sayıları 4 milyonu aşan Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptı. Ancak her şeye rağmen Avrupa ülkeleri “mülteci kabul eden ülke” statüsünde olmalarına rağmen mültecilere kapılarını kapattı, hatta binlerce mültecinin barınmasına yetecek meblağda paraları sınırlara dikenli teller örmek için harcadı. Ama mülteciler hayatlarını riske atarak umut ışığının peşinden gitti. Türkiye’nin çabaları sonucu Avrupa’ya botla geçmeyen çalışan mülteci sayısı oldukça azalmış olsa da son üç yılda Ege’nin mavi denizlerinde kaybolan binlerce hayat geri gelmeyecek. Böhürler’in 2015 yılında mültecilerin Avrupa’ya doğru umut yolculuğunu anlattığı kitaptaki izlenimleri ise mutlaka okunmalı. Kitap’tan tadımlık: “İçimiz buruk. Yardım gönüllüleri arasında tek bir Müslüman yok. İngiltere’den gelmiş bir oyuncu on gündür adada, arkadaşı ile birlikte palyaço kılığında onlara gösteri yapıyor. Suriyeliler ilgisiz, Pakistanlı Afganistanlı, Afrikalı mülteciler dokunmak istiyor. Palyaçonun etrafını sarıyorlar. Charlie Chaplin gibi ancak sessiz sinema yapılabilir bu guruba. Çok gülüyorlar. Burada üzüntü daim, sevinç anlık!”

#Ayşe Böhürler
#Mülteci Parfümü: Adım Adım Savaştan Kaçış
7 yıl önce