|

Kadın yazarların Doğu buluşması

İstanbul'la başlayan, Ankara, İzmir ile üç büyük şehrimizi dolaşan ve bölgelerle devam edip bizi Karadeniz”e sürükleyen, oradan Avrupa'ya uğrayan Kadın Öyküleri dizisinde sıra Doğu'ya geldi

Münevver Soylu
00:00 - 8/06/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:19 - 7/06/2011 Salı
Yeni Şafak
Kadın yazarların Doğu buluşması
Kadın yazarların Doğu buluşması

Geçmişte kadınlar ailevi konular dışında hiçbir konuda yetki sahibi olmadıkları için yazar da olamazlardı. Hatta Eliot Angel'in ünlü yazarların yaşamlarının ve yapıtlarının içyüzlerini bir araya getirdiği büyüleyici kitabı Oscar Nasıl Wilde Oldu' dan öğrendiğimize göre Jane Austen'in yayımcısına gönderdiği romanının ilk sayfasında adını yazacağı yerde “Bir Hanım” yazıyordu. On dokuzuncu yüzyılda yüzlerce kadın romanlarının yayımlanması için takma erkek adları kullanmak zorunda kalmışlardı. Bugün de İngiliz edebiyatının en önemli romanlarından biri olarak kabul edilen Jane Eyre'nin yayıncısı, Charlotte Bronte'e romanını yayımlayacaklarını haber verdiği mektubunda hangi adı kullanacağını da soruyordu. “Evet, hangi erkek adını kullanacaktı?” Yine “George Eliot, Viktorya döneminde kadınların kitap yayımlatmak için adlarını değiştirip erkek kılığına girmesi gerektiğini bilen bir kadındı.”

Bereket versin ki günümüzde kadın yazarlar kendi dünyalarını kendi bakış açılarıyla daha görülebilir, anlaşılabilir kılmışlardır.

Sel Yayıncılık'ın sadece kadın öykücülerin yer aldığı bir öykü dizisi var. İstanbul'la başlayan, Ankara, İzmir ile üç büyük şehrimizi dolaşan ve bölgelerle devam edip bizi Karadeniz'e sürükleyen, oradan Avrupa'ya uğrayan 'Kadın Öyküleri'nde' dizisinde bu kez sıra Doğu'ya gelmiş.

Hande Öğüt'ün editörlüğünde bugünlerde çıkan seçki Doğu'yu kent kent, kasaba kasaba insanıyla, kültürel zenginlikleriyle, bütün motifleriyle çerçevelenmiş öykülerle anlatıyor.

Nezihe Meriç'den Oya Baydar'a, İnci Aral'dan Suzan Samancı'ya, Ayşe Düzkan'dan Sema Kaygusuz'a, Nursel Duruel'den Ayşegül Devecioğlu'a, Ayfer Tunç'tan Karin Karakaşlı'ya uzanan otuz dört yazarın öykülerini bulabilirsiniz Kadın Öykülerinde Doğu'da.

Tek tek ele almak mümkün değil ama yine de küçük ipuçları verecek olursak. Zeynep Avcı'nın satırlarındaki hicvi keşfedeceğiniz bir öykü var kitapta: “Organize İşler”. Halk masalı motiflerini kullananlara, Erendiz Atasü'nün “Dullar Evi” ve Nalan Barbarosoğlu'nun “Kalp Ağrısı” birer örnek. Bir umut öyküsü ise Ayşegül Çelik'den: “Badem Çocuk”. Müge İplikçi Ahu'lu bir öykü yazmış. Töre üzerine: “Cehalet böyle bir şey dedi abisi. Aşkın yasası yoktur, kim delebilir ki aşkı, ne cüretle!” dedirtmiş kahramanına. Ama kahramanı bir yerden sonra kendini ele vermiş: “Ve ne yazık ki abisi bir çıkmaz sokak, kuş takalarına sığınan canlıları sapanlayan namus bekçisi bütün ağabeyler gibiydi” diyor!

Kaderin rengi kara mı?

Cihan Aktaş'ın “Bu Sonbahar Herşey Farklı Olacak” adlı öyküsünde çocuk dünyasına tuttuğu ışık, Kevser Ruhi'nin “Mınara Çarnık” adlı öyküsü, Zerrin Koç'un “Kundak”la Samsun Tren Garı'ndan Erzurum'a uzanışı. Jale Sancak'ın “Son Düğün”ü, Mine Söğüt'ün “Dağ Yüksek, Göl Derin, Tanrı Yok”u, Yasemin Yazıcı'nın “13”ü, yukarıda sözünü ettiğim duygu bütünlüğünde de okunabilir ayrı ayrı tadlar olarak da. Elbette devamı da mevcut. Hatice Meryem, Berak Alanyalı, Sezer Ateş Ayvaz, Gaye Boralıoğlu, Deniz Gezgin, Leyla Ruhan Okyay, Selma Sancı, Feryal Tilmaç, Yıldız Ramazanoğlu, Menekşe Toprak, Sibel K. Türker, Reyhan Yıldırım, Özlem N. Yılmaz de öyküleriyle seçkide yer alan yazarlar.

Bu bakış ekseninde kaderin kara olduğuna inandırılmış kadınlar, analar, kızlar, babalar, oğullar, acılar, iç hesaplaşmalar karşılıyor okuyanı. Göçebeliğin getirdiği tedirginlik, yabancılaşmayla baş edemeyen kahramanlarla tanışıyoruz. Selma Sancı'nın öyküsü, kemikleşmiş bir konuya el atan ama dilinin coşkusu, çizdiği atmosfer ve anlattığı yaşantının bungun gerçekliğiyle buna bir örnek.

Kadın Öykülerinde Doğu, pek çok mekânı, pek çok gizli-açık kahramanı olan hikâyeyi barındırıyor.

Çok kültürlü, çok kimlikli

Onların yarattıkları kurmaca kişiler, belirli doğruların savunucuları, belirli görüşlerin temsilcileri değiller. Bu kişiler, düşünen, acı çeken, kendilerini, çevresindekileri, kurumları, düzeni, evlilik, akraba, komşu ilişkilerini, ayılıkları, birliktelikleri, ölümü, tuhaflıkları, çelişkileri, karmaşayı, sürgünü sorgulayan, kendilerini yargılayan insanlar. Kiminde haklarını savunurlar, kimi zaman güçsüzdürler, belirsiz ve çözümsüz yaşamları içinde bocalarlar, kaybederler. Böylelikle öyküler kadınların gizli kalmış iç dünyalarını yansıtırken, onların içsel çatışmalarını, bastırılmış sıkıntılarını, olumsuzlukları da yüzeye çıkarmaktadır.

Yaşanmışlıkları ve mekanları önceleyen çokkimlikli, çokkültürlü bir yapının daha dar alanlarına girerek bölgeye bir ayna tutuyor kitap. Büyük şehre ayak uyduramamanın ve iç göçün sorunlarının ele alındığı; inançlar arasında bocalamaların irdelendiği; yörelerde kullanılan deyim ve sözcüklerin kullanıldığı görülüyor.

Gelenek ve görenekleri irdeleyen yazarlar, köy-kent kültürü arasında sıkışan ailelerin dramlarını, kentleşme sürecinin yarattığı ikilemi gözlemleyerek yansıtmışlar. Öyküler kimi yaşam kesitlerini, suç, şiddet, korku, esaret, kaçış, susku, kin, öfke, intikam temalarında kültür ve töre ayrımlarıyla farklı değer ve anlayışları da sunuyor. Yani temada, dilde, kurguda, anlatımda ve bakışta her biri farklı anlayışla kurgulanan öykülerle bilinmeyen, duyulmayan, saklanan, gün ışığına çıkarılmış, sezdirilmesi sağlanmış.

Kitap aynı zamanda kadınların karşılaştıkları zorlukları, örtük ya da açık dışlanmalarını, ölüme ya da intihara sürüklenmelerini, altında kaldıkları baskıları gizli kalmaya mahkum edilmiş, sorunlarını öyküler aracılığıyla açığa çıkarmalarına, seslerini duyurmalarına olanak sağlıyor. Bu ele verişler ve açıklamalar toplumsal belleğimize özgün katkılarda bulunuyor, toplumsal yapının tüm katmanlarıyla keşfedilmesine de yardımcı oluyor.

13 yıl önce