|

“Kazı İzleri” yuvaya döndü

Türkiye ile yurt dışından sanatçıları bir araya getiren “Sanat ve Arkeoloji” projesinde mutlu sona ulaşıldı. Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve Dr. Güneş Duru’nun kazı başkanlığında, Orta Anadolu’nun en eski yerleşim yeri Aşıklı Höyük kazısından ilhamla görsel sanatın farklı alanlarında üretilen eserler, İstanbul, İspanya ve İskoçya’dan sonra Aksaray’a döndü. Kazı İzleri bu kez “Yuvaya Dönüş”ü yaşıyor.

Latife Beyza Turgut
01:00 - 17/07/2022 Pazar
Güncelleme: 00:34 - 16/07/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Aksaray tarihinin “sıfır noktası” olarak kabul edilen, ve çalışmaların 32 yıldır devam ettiği Aşıklı Höyük’ün 10.500 yıllık tarihi Aşıklı Höyük Dostları Derneği’nin çabalarıyla 10 bin 500 yıllık tarih sanatla buluştu. Derneğin, “Sanat ve Arkeoloji: Kültürlerarası Diyalog” projesi, Aşıklı Höyük’ü tanıtmayı, kültürel mirasın özellikle yöre halkı tarafından benimsenmesini ve korunmasını sağlamayı hedefliyor.
Aksaray tarihinin “sıfır noktası” olarak kabul edilen, ve çalışmaların 32 yıldır devam ettiği Aşıklı Höyük’ün 10.500 yıllık tarihi Aşıklı Höyük Dostları Derneği’nin çabalarıyla 10 bin 500 yıllık tarih sanatla buluştu. Derneğin, “Sanat ve Arkeoloji: Kültürlerarası Diyalog” projesi, Aşıklı Höyük’ü tanıtmayı, kültürel mirasın özellikle yöre halkı tarafından benimsenmesini ve korunmasını sağlamayı hedefliyor.

Aşıklı Höyük Dostları Derneği, AB tarafından desteklenen ve Universitat Autònoma de Barcelona ve University of Dundee ile birlikte yürütülen “Sanat ve Arkeoloji” projesinde mutlu sona ulaşıldı. Türkiye ile yurt dışından sanatçıları bir araya getiren, arkeoloji ve sanat yolu ile bir diyalog oluşturmayı hedefleyen “Sanat ve Arkeoloji” projesi kapsamında İngiltere, İspanya, ABD, Kolombiya ve Türkiye’den 13 sanatçının bir araya gelerek oluşturdukları Kazı İzleri sergisi geçtiğimiz günlerde yuvaya dönüş yaparak Aksaray Müzesi’nde kapılarını açtı.

Orta Anadolu’nun en eski yerleşim yeri Aşıklı Höyük’ten ilhamla görsel sanatın farklı alanlarında üretilen eserler, Kazı İzleri başlığıyla geçtiğimiz aylarda İstanbul’da Tarihi Kethüda Hamamı’nda sanatseverlerle buluşmuştu. Sergi, daha sonra proje ortakları olan, İskoçya Dundee Üniversitesi ve Barcelona Özerk Üniversitesi’nin ardından “Yuvaya Dönüş” ismiyle fikrin doğduğu topraklara, Aksaray’a döndü. Farklı disiplinlerden sanat eserleri, Aşıklı Höyük’ten çıkan buluntularla aynı çatı altında Aksaray Müzesi’nde sergileniyor.

Yeni Şafak Pazar olarak yuvaya dönen Kazı İzleri sergisini Aksaray Müzesi’nde görme imkânı yakaladık. Serginin ardından sanatçılara ilham olan Aşıklı Höyük’ü Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve kazı ekibi ev sahipliğinde gezdik.

BİR SANATÇININ HAYALİ

“Bu proje bir sanatçının hayalinden doğdu” diyen Kazı İzleri sergisinin küratörü, sanat tarihçisi Fırat Arapoğlu, projenin Katalan-İngiliz sanatçı Eva Bosch’un daha önce Aşıklı Höyük ile yollarının kesişmesi ile ortaya çıktığını söylüyor. Eva Bosch ve Kolombiyalı meslektaşı Blanco Moreno burada alanı gezerek kazı ekibi ile vakit geçirmiş ve Kazı İzleri sergisinin fikri ortaya çıkmış. Geçmişte kazı ekibi ile tanışıklığı olan ve Aşıklı Höyük için çeşitli belgesel çekimlerinde bulunan Emre Zeytinoğlu’nun da projeye dahil olmasıyla proje küratörlüğü Fırat Arapoğlu’na teklif edilmiş. Özellikle İstanbul dışındaki, Anadolu’da gerçekleştirilen projelere karşı büyük bir heyecan duyduğunu söyleyen Arapoğlu, projeye katılmasıyla büyük bir grup sergisine dönüşen proje için uygun isimler kimler olur sorusunun peşine düşmüş. Arapoğlu ve serginin eş küratörü Gary Sangster, arkeolojiye ve disiplinler arası çalışmaya ilgi duyan, gişe sergisi gibi değil de gerçekten bu projeye vakit ayıracak isimleri bu projeye dâhil etmişler.

Özgül Arslan, Eva Bosch, Şahin Domin, Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar, Leyla Emadi, Stephen Farthing, Murat Germen, Osman Nuri İyem, Blanca Moreno, Dillwyn Smith, Hakan Sorar, Anita Taylor ve Emre Zeytinoğlu projede yer alan isimler olmuş. Sanatçılar ve küratörler birlikte önce Aşıklı Höyük’ü ziyaret ederek, buradaki arkeologlarla tanışıp sohbet etmiş ve kazıya dair geniş bir fikre sahip olmuşlar. Ardından kendi her biri kendi şehrine dağıldığında da bu sohbetler çevrimiçi olarak devam etmiş. “Küratörler olarak bu sergi ile çok mecralı, çok farklı alanlardan üretimler sunmayı hedefledik” diyen Arapoğlu, üretimini bildikleri ve beğendikleri isimler ile bu projede olmaktan memnuniyet duyduğunu da belirtiyor.

DÖRT FARKLI ŞEHİRDE AŞIKLI RUHU

Aksaray, sergiye ev sahipliği yapan son mekân olmasının yanı sıra ilhamın doğduğu topraklar olması sebebiyle de “Yuvaya Dönüş” duygusunu güçlü bir şekilde temsil ediyor. Dört farklı şehirde, üstelik birbirinden kültürel anlamda çok farklı mekânlarda, farklı ziyaretçi kitleleri için düzenlenen Kazı İzleri sergisi elbette her mekânda sanatseverlere farklı bir deneyim sunuyor. İstanbul’a bir Mimar Sinan yapısı olan Tarihi Kethüda Hamamı’nın sergi için mükemmel bir lokasyon olduğunu söyleyen Arapoğlu, “Tarihi mekânlarda çağdaş sanat sergilerinin düzenlenmesi zordur. Ancak Kethüda Hamamı tüm bu koşullara rağmen projenin en vurucu, ana sergisiydi diyebilirim” diyor.

İstanbul’un ardından İskoçya Dundee Üniversitesi’ndeki sergi, güzel sanatlar fakültesi galerisinde açılması sebebiyle mekânsal açıdan oldukça avantajlı olmuş. Üç binin üzerinde ziyaretçi sayısı ile yoğun bir ilgiyle geçen sergi, güzel dönüşlerle sıradaki durağı Barcelona’ya uğurlanmış. Barcelona Özerk Üniversitesi’nde açılan sergi, hem arkeoloji bölümünün olduğu fakülte binasında hem de kütüphane binasında birbirlerine simetrik olarak kurgulanmış. Bir üniversite kampüsünde sanat eserleri sergilemenin farklı bir deneyim olduğunu söyleyen Arapoğlu, “Üniversitede bir sanat sergisi açmak elbette öğrencilerin ilgisini çekiyor. Hem arkeoloji hem de diğer sosyal bilimler öğrencilerinin ilgisi yüksek oldu” diyor. Sergi, son ayağı olan Aksaray’da ise Aksaray Arkeoloji Müzesi’nin konferans salonunda ziyaretçisi ile buluşuyor. Farklı disiplinlerden sanat eserleri, Aşıklı Höyük’ten çıkan buluntularla aynı çatı altında Aksaraylılara sunuluyor.

Aşıklıların obsidyen aynaları

Dundee Üniversitesi Sanat ve Tasarım Okulu Dekanı Prof. Anita Taylor, Kazı İzleri sergisinin fikir sahibi ve sanatçısı Eva Bosch’un daveti ile 2019 yazında Türkiye’ye gelmiş. Aşıklı Höyük kazılarını ziyarete gelen sanatçı ekip içerisinde olan Taylor, “Daha önce Türkiye’deki çeşitli arkeolojik alanları, tarihi yerleri ziyaret etmiştim ama Aşıklı Höyük’ü duymamıştım” diyor. Bosch’un “Arkeoloji ve sanatı bir araya getirebilecek bir proje yapabilir miyiz?” düşüncesiyle Avrupa Birliği fonuna başvurmak istemiş. Ama proje için bir AB ortağı gerekliymiş. Taylor, Dundee Üniversitesi’ndeki akademin göreviyle hem bu ortaklığın sağlamış hem de sergi için ürettiği altı resim ile sanatçı olarak projede yer almış.

Taylor, daha evvel spesifik olarak arkeoloji değilse de kültürel miras alanlarında sanatçıların da araştırmacı olarak nasıl çalışabileceği ile ilgili bir çerçeve oluşturmak adına çalışmalarda bulunmuş. Aşıklı Höyük’te ise bu çalışmanın uygulamasını yapma fırsatı bulmuş. Taylor eserlerini “Aşıklı’ya şahitlik etmek” fikirden ilhamla üretmiş. Aşıklı Höyük bölgesindeki kazılarda sıklıkla rastlanan bir volkanik taş olan obsidyeni bir ayna olarak kullanan Aşıklıların tahmini yansımalarından yola çıkmış. Taylor, “Aşıklıların, kendilerini görmek için bu siyah ve parlak taşı ayna olarak kullanmaları benim için ilginç bir bilgiydi. Ben de obsidyen parçalarına bakarak kendimi görmeye ve gördüğümü resmetmeye çalıştım” diyor. Aşıklıların kendi zamanlarında bir resim yapmak isteselerdi kullanabilecekleri malzemelerden biri olan kömürü kullanmış.

Orta Anadolu’nun sıfır noktası

Aşıklı Höyük’teki ilk arkeolojik kazı çalışmaları, 1989 yılında, Mamasun Barajı’nın su düzeyinin yükseltilmesine karar verilmesi dolayısıyla höyüğün su altında kalacağının anlaşılması üzerine Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında başlatılmış. 2006 yılından itibaren Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ile Dr. Güneş Duru’nun başkanlığında başlayan yeni dönem kazıları ve araştırmalar, uluslararası uzmanların katılımıyla 33. yılında devam ediyor. Geçtiğimiz yıllarda “Deneysel Aşıklı Evleri”ni inşası ile kültür turizmine açılan höyükte yıl boyunca arkeolojik çalışmalar devam ediyor. Aksaray Müzesi’nde sergilenen kafatası ile bilinen en eski beyin operasyonunun bu bölgede yapıldığı saptanmış. Bölgede ayrıca Aşıklı halkının burada bulunduğu bin yıl içinde hangi zorluklarla nasıl mücadele ettiği, kalabalık topluluklar hâlinde nasıl yaşayabildikleri, ekonomi ve teknolojilerindeki değişim araştırılıyor. 33 yıllık bir kazı olmasına rağmen Aşıklı Höyük’te hâlen cevaplanacak çok fazla soru var. Bu soruların cevaplanması için Aşıklı Höyük’ün daha fazla tanınması ve kazının belirli maddi imkânlara sahip olması gerekiyor.

Aşıklı’yı terk eden adam

Sanatçı Şahin Domin, proje teklifi üzerine henüz Aksaray’a gelmeden Aşıklı Höyük üzerine biraz araştırma yapmış. “Araştırma yaparken hiç görüntü görmedim. ‘Herhalde buluntuların çoğu müzede veya sergilememişler. Belki de kazı çok yenidir’ diye düşündüm” diyen Domin, kazı alanına gittiğinde sıradışı bir kazı alanı gördüğünü söylüyor. On bin beş yüz yıl öncesine dair bir yerleşim yerinde bin yıllık bir yaşamın izlerini süren Aşıklı Höyük kazısında alışılmış arkeolojik kazıların aksine görülebilecek, ilham alınabilecek çok az materyale rastlamışlar.

Tam bu noktada sanat ve arkeoloji işbirliği devreye girmiş. Aşıklı Höyük Kazı Başkanı Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve kazı ekibinde yer alan arkeologlar ilham olabilecek pek çok bilgiyi sanatçılara aktarmış. Bölgede yerleşikliğe geçen ilk avcı-toplayıcılardan olan Aşıklılar, geçen bin yıl içerisinde tarımı bulmuşlar, koyun ve keçiyi evcilleştirmişler. Bulundukları bölgede komünal bir yaşam süren bu topluluğun tüm evleri birbirini aynısı olarak yapılmış. Höyük tepeden en dibe kadar incelendiğinde buradaki evlerin üç yüz kez yıkılıp yeniden yapıldığı ortaya çıkıyor. Tüm bu bilgiler ışığında “Peki Aşıklılar neden burayı terk etmiş?” sorusu Domin’in eserindeki çıkış noktası olmuş. Ahşap kullanarak tamamladığı heykele “Aşıklı’yı terk eden adam” ismini veren Domin, heykelin yüzüne açıkça okunabilecek bir tereddüt ifadesi yerleştirmiş. Heykelin üzerine yerleştirildiği tabanda farklı dinlere ait farklı semboller iliştirilmiş. Taban içerisine yerleştirdiği cenin formundaki ölü ise geçmişte bu yörede yaşayan insanların gömülme tekniğini temsil ediyor.


#Mihriban Özbaşaran
#Güneş Duru
#Orta Anadolu
#Aşıklı Höyük
#İstanbul
#İspanya
#İskoçya
#Aksaray
#Fırat Arapoğlu
#Şahin Domin
#Anita Taylor
2 yıl önce