|

Kıbrıs müzakereleri tamam mı devam mı?

Yeni Şafak ve
04:00 - 7/01/2017 Cumartesi
Güncelleme: 23:54 - 6/01/2017 Cuma
Yeni Şafak
Prof. Mehmet Nesip Ogun • Columbia Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi


48 yılı aşkın süredir devam eden Kıbrıs görüşmeleri 2016 yılında çok kritik bir sürece girdi ve görüşmeler 09 Ocak 2017'de Cenevre'de yapılacak ikili ve beşli görüşmelerle bir sonuca yaklaşmak üzere devam edecek. KKTC Cumhurbaskanı Sn. Mustafa Akıncı, seçildiği günden itibaren Rum lider Anastadiadis'le aynı kuşağın insanları olduklarını söyleyerek, 2016/2017'de muhtemel bir çözümün olabileceğini beyan etmiştir. Yönetim, güç paylaşımı, ekonomi, AB, mülkiyet, toprak ve güvenlik, garanti başlıkları altında yürütülen müzakerelerde her ne kadar Birleşik Federal Kıbrıs bağlamında bir çözüme yaklaşıldığı düşünülse de, Kıbrıs Türk tarafı ile Rum tarafı arasında çok büyük fikir ayrılıklarının olduğunu söylemek gerekiyor.



TARAFLARIN POZİSYONLARI VE GÖRÜŞ AYRILIKLARI


Yönetim ve güç paylaşımı başlığında, Türk tarafının dönüşümlü başkanlık istemesinin yanında, Rum tarafı azınlığın coğunluğu yönetemeyeceği ve ayrıca başlarında bir Türk Başkan görmek istemeyecekleri tezi doğrultusunda buna karşı çıkmaktadır. Ayrıca Türk başkan yardımcısının önemli konularda veto hakkı olup olmayacağı açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu başlıktaki en önemli konulardan bir tanesi de kurucu devletlerin yetkilerinin ne olacağıdır. Rum'ların domine edeceği merkezi ve federal bir yapı içerisinde yetki alanı sınırlandırılmış bir Türk devletini büyük tehlikelerin beklediği açıktır.



Diğer bir sorunlu başlık ise mülkiyet başlığıdır. Konuyla ilgili tarihte uluslararası örneklerin ve mahkeme kararlarının olmasına rağmen, Rum tarafının ve Türk tarafındaki bazı kesimlerin, Rum'ların lehine olacak şekilde düzenleme istemesi, mülkiyet konusunda Rum'ların duygusal bağı bahanesiyle geri dönüş hakkı talep etmesi, özellikle Rum tarafında kalan Türk malları üzerine kamu binaları yapılarak, Osmanlı Vakıf Mallarıyla ilgili tek kelime açıklama yapılmaması düşündürücü bir konudur. Bir başka önemli sorun da tazminatlar çerçevesinde çözüm için nasıl para bulunacağıdır. 24 milyar Euro olarak tahmin edilen Rum'lara verilecek tazminat oranın nasıl ve nereden bulunacağı meçhuldur ve daha önce 'yardım' sözü veren Avrupa Birliği bu konuda detaylı bir teminat vermemektedir.



STRATEJİK VE EKONOMİK ÖNEMDEKİ BÖLGELER


Müzakerelerde üzerinde en çok tartışılan başka bir konu ise toprak düzenlemesi ve harita mevzuudur. Halen Kıbrıs Ada'sı üzerinde KKTC'nin bulunduğu toprak yüzdesi %36'dır. Aynı şekilde yine Rum tarafı ve maalesef Türk tarafındaki bazı kesimler yapılacak yeni düzenlemede Türk tarafına %27 toprak verilmesini istemektedirler. Bunun yanında, Rum tarafı Güzelyurt, Maraş ve Karpaz'ı da istemekte ve verilecek bu topraklara 100.000'e yakın Rum'un yerleşmesine olanak sağlayacak bir anlaşma üzerinde görüşülmektedir. Güzelyurt Kıbrıs'ın en sulak bölgesi ve naranciye merkezidir. Türkiye'den gelen suyun kullanılması ile tarıma en el verişli olan Güzelyurt Bölgesinin Rum'lara verilmesi halinde KKTC'nin çok önemli hayat kaynaklarından birinin kesilmesi söz konusu olacaktır. Ayrıca, Karpaz bölgesi stratejik ve Türkiye'nin güvenliği açısıdan çok kritik bir öneme sahiptir. Karpaz'ın Rum'lara verilmesi demek, denizlerde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin de Rum'lara verilmesi demektir. Bu şekilde Rum'lar, Yumurtalık ve İskenderun'daki boru hatları ve Mersin limanına giriş ve çıkışları kontrol edecek hale geleceklerdir. Bu durumun herhangi bir şekilde kabul edilmesi halinde 43 yıldır barış ve huzur içerisinde yaşayan Kıbrıs Türk'ü, onca şehit ve gazi verdiğimiz topraklarda, hem toprak kaybedecek, Kıbrıs Türk'ü tekrar göçmen konumuna gelecek, hem de Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki stratejik üstünlüğü Rum'lara geçecektir.



AB KIBRIS'TA GARANTÖR OLAMAZ


Üzerinde en cok farklı düşünülen diğer başlık ise güvenlik ve garantiler başlığıdır. 1959 Zürih Anlaşmasında ve 1960 yılında ilan edilen ve Kıbrıslı Türklerin de “Kurucu Ortak” olarak yer aldıkları Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Anayasası'nda yer alan “Ek I, Garanti ve İttifak Anlaşması” içeriğince, Türkiye'nin de garantör olmasının çağa uygun olmadığı, garantörlüklerin kaldırılması gerektiği, eğer ille de bir garantör olması gerekiyorsa, BM veya AB'nin garantör olabileceği söylemleri mantığa aykırı konulardır. Burada dikkat edilmesi gereken diğer konu ise Rum tarafı ve bazı Türk tarafındaki grupların beyan ettikleri şekilde, garantiler ilk başta kaldırılmasın ancak belli bir süre sonra kaldırılsın beyanatları da aynı şekilde sakat açıklamalardır. Gündeminde onca sorun olan, ordusu bile bulunmayan AB'nin Kıbrıs'ta garantör olması konusunun gündeme bile getirilmemesi gerekiyor. İngiltere'nin AB'den çıkma kararı, İtalya'da Renzi'nin istifasi, AB ekonomisinin düşüşe geçmesi, aşırı milliyetçi söylemlerin arttığı, geçmişte Avrupa'nın ortasında yaşanan onca vahşete ses çıkarmamış bir AB dikkate alındığında, AB'nin Kıbrıs'ta garantör olabileceği söylemi ciddiye alınacak bir söylem değildir.



TÜRK ASKERİNİN VARLIĞI KORUNMALI


Keza, Ada'daki barışın teminati olan Türk Askeri'nin çekilmesinin de kabul edilmemesi gerekiyor. Rum lideri Anastadiadis'in Ada'da bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin unsurları için “Ada'yı kirletiyorlar, bundan kurtulmak için çalışıyoruz” demesi, ne Türk tarafının hassasiyetlerine ne de değerlerine saygı duymadığı anlamına gelmektedir. Tarihi kahramanlıklarla dolu, halen Fırat Kalkanı operasyonu kapsamında El-Bab'ta can siparane savaşan Türk Ordusu için, Ada'yı kirletiyor denmesi hoş olmayan bir açıklamadır. Ayrıca şu hususun da kesinlikle altının çizilmesi gerekiyor. Yapılan görüşmelere bazıları Kıbrıs'a barışı getirme görüşmeleri denmektedir. Kullanılacak tabirin, Kıbrıs'ta çözüm görüşmeleri olmalıdır. Zira, Ada'ya barış 1974 yılında Mutlu Barış Harekatı ile geldi. Ve o günden bu zamana kadar Kıbrıs Türk'ü Ada'da huzur ve barış içinde yaşıyor. 1963-1974 yılları arasında yaşanan onca kötü tecrübenin asla unutulmamasi gerekiyor. Bu nedenle, Türkiye'nin garantörlüğü ile Türk Askerinin Ada'dan çekilmesi konusunda, İngiliz Üsleri gibi sadece küçük bir mevcut içeren bir kuvvetin bir üste toplanması, 1, 5, 10 sene sonra Ada'yı terketmesi ya da garantörlüğünün başka güçlere devri veya geçici süre ile kabulu gibi şartların asla ve asla kabul edilmemesi gerekiyor. Hali hazırda Kıbrıs'lı Türklerin önemli bir bölümü Türkiye'nin etkin ve fiili garantisini olmazsa olmaz görmektedirler. Bu şartların olmadığı bir anlaşmayı onaylamayacaklardır.



Dikkat edilmesi gereken ayrı bir konu ise KKTC'de bulunan üniversitelerin durumu. YÖK'e uygun olarak eğitim veren üniversitelerimizde, Türkiye ve KKTC'li vatandaşlarımızdan başka farklı uyruklardan da çok sayıda öğrenci bulunmaktadır. Muhtemel bir anlaşmada, bu üniversitelerde okuyan öğrencilerin vizelerinin merkez hükümete değil, Türk Hükümetine verilmesi gerekiyor. Aksi halde, KKTC'nin herhangi bir şeyine tahammül edemeyen Rum tarafının, vize konusunda yapacağı en ufak bir menfi bir durum, öğrenci, prestij ve onca yatırımın boşa gitmesine sebep olabilir.



CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN KRİTİK AÇIKLAMASI


09 Ocak 2017'de Cenevre görüşmelerinin hangi sartlar altında gercekleşeceği ile de büyük fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Türk tarafı Cenevre'de masada 2 toplum ve 3 garantörün olacağını söylerken, Rum tarafı ise görüşmelere BM 5 daimi üyesi, AB ve Kıbrıs Cumhuriyetinin de katılacağını söylüyor. Aynı şekilde Türk tarafı toprak, mülkiyet ve yönetim konularında sonuca varılması halinde, sonraki adımın haritaların sunulması, devamında ise güvenlik ve garantilerin konuşulacağı beyanatlarına, Rum tarafı 01 Aralık görüşmesinde öyle bir şart yoktu diyerek Türk tarafını açıkta bırakıyor. Daha görüşmeler başlamadan kimin katılacağı, nelerin tam olarak görüşüleceği bile tam olarak net değilken, bu konferanstan bir sonuç beklemek biraz iyimser bir tablo çizmek olacaktır.



Kıbrıs konusuyla ilgili yüreklere su serpen en son açıklamayı Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, özetle; “Avrupa Birliği diyor ki Kıbrıs'ı ver bize karışma. Oldu, şehit kanı var orada. Utanmadan sıkılmadan tek bayrakla geliyorlar. Orada iki ayrı devlet olduğunu öğrenecekler. Sen Güney Kıbrıs'sın Kuzey'de Türk Cumhuriyeti var. Bunu göreceksin, bu da bir saygısızlıktır. Öyle veya böyle bunu anlayacaklar, öğrenecekler. Bu yılın sonuna kadar bir yere varılması lazım. Ama 'bu topraklar bizim olacak, bunun yönetimi tamamen bize ait olacak'; böyle bu tür şeyler olursa bu yürümez. Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış, bunların yaptığı bu” diyerek Türkiye'nin tavrını net olarak ortaya koymuştur.



Netice olarak, iki bölgeli, iki toplumlu, iki kurucu devletin eşit statüsün olduğu ve siyasi eşitliğe dayalı, Türk askerinin görevinin başında olduğu, Türkiye'nin fiili ve etkin garantisinin devam ettiği, herhangi bir toprak ve mülkiyet konusunda tavizin verilmediği, Türk tarafına sınırlı Rum'un yerleşmesine olanak sağlayacak, dönüşümlü başkanlığın onaylandığı bir anlaşma kabul edilmeyecekse, belki de anlaşamadığımız hususunda anlaşalım denilerek, 34 yıldır işleyen KKTC'nin tek taraflı tanınması için gereken adımların atılması daha faydalı olacaktır.





#Mehmet Nesip Ogun
#Kıbrıs müzakereleri
#Mustafa Akıncı
7 yıl önce