İkinci kitabın dokuz yıl sonra çıkmasının özel bir sebebi yok. Geç kalmak benim hayatımın metaforudur:) Bir de değişme fırsatı tanıdım kendime, tekrara düşmek istemedim sanırım. Az şiir yayımladım, yazılar, eleştiriler yazdım. Biraz geri çekilmek görüş açısını genişletiyor insanın. Bu süreçte şiirsiz mi kaldım diye de düşündürebilir. Böyle bir şey olmadı. İkrar yeni baskısını yaptığı için sanki bir kitap daha çıkarmışım gibi karşılandı. İkrar'a yönelik çok güzel tepkiler geldi. İkrar'ın okurdan gelen yankısı daima tazeydi. Bunun güzelliğini yaşadım. Daha sonra şehir değiştirdim, hayatımı değiştirdim. Sürekli bir adaptasyon hali yaşadım. Bu halimin şiire yansıması da oldu. Şiirim daha berraklaştı, zihnimi değil duygularımı daha fazla paylaştım. Bu sebeple İkrar'ın tekrarı olmayan ve tarihsel bir değişim de içeren kitabım çıkmış oldu.
Bir şair için fazla ortada olmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Çok ve tekrara düşen üretim yerine az ama merak uyandıran yenilikte eserler vermek bana daha uygun geliyor. Genellikle aynı dergilerde görünmeye çalışıyorum. Gönül huzurumu çok önemsiyorum bu ortamlarda. İki yıllık bir sessizlikten sonra beş şiir birden yayımlayarak dergilere dönüş yaptığımda bunun daha bir özenle göründüğünü fark ettim okurlar arasında. Şairin zihninin şiire başlangıcı ve aldığı mesafe arasındaki boşlukları en son yazdığı şiirler belirliyor diye düşünüyorum. Bu yüzden çok acele etmenin veya çok da geri kalmanın olumsuz bedelleri var.
Bir de görünmenin sosyal medya tarafı var ki, o mecranın şairin adına ve şiirine kalıcı bir katkıda bulunduğunu düşünmüyorum. Son derece göz boyayan bir yanı var sosyal medyanın. Popüler olanı belirlemekteki gücü tartışılmaz fakat asli değeri olanı oraya bakarak ölçebilir miyiz bilemiyorum. Günün modası ile edebiyat tarihi arasında bir yerlere sıkışıp kalmış durumda çoğu isim.
Şiirlerimin sahiciliği üzerinden kendimi gözden geçirdiğimde hala esaslı bir yansıma olduğunu söyleyebilirim. İkinci kitabımda kırk yaşımın tadı var. Fakat yenilik hissi hiç peşimi bırakmaz. Bu yüzden olgunluk kelimesini kullanırken düşünmek isterim. İkrar öyle zorlu dönemlerin eseri ki oradaki hırçın ses olmasa şimdiki sesimi bulamazdım. İkrar'da gücünü şiirinden alan mücadeleci bir kadın var. Şimdi ise burada gücünü sınamış sakin bir kadın. Daha derin keşifler isteyen biri, daha çok hisseden. Deneyselden uzaklaştığım da doğru fakat bunu deneysele karşı olduğum için yapmadım. Böylesi bir durulmayı tercih ettim.
İnsana dair derin bir merak içindeyim, kendimizi anlatırken karşımızdakinin kendine dair bir şeyler buldukça bize ilgi duyması insanın kendine olan hayranlığının belirtisi. Bu çok ilginç ve eğlenceli görünüyor bana. Kendimizden bahsetmek mükemmel bir olgudur çünkü karşımızdaki sadece kendinde olanı anlar ve biz ne kadar anlatsak da sözler daima yetersizdir. Aslında burada o mükemmelliğin peşinde olduğumu fakat asla ulaşamayacağımı bilerek kendimi anlatmaktan bahsediyorum.
Şairin iç ve dış çatışmalardan uzakta kalmaması gerektiğini düşünüyorum. İnsanı körleştiren bir bakış var; içeriye veya dışarıya çok fazla takılınca başa gelen. Belki de içteki değişimin dışa, dıştaki değişimin içe etkisini hafife almadan sorgulamaya devam etmeliyiz.
Merhamete bakışım, sözlük anlamıyla acıma duygusundan ibaret değil. Maddi dünyayla ilişkisi kesilmiş son derece manevi kalmış bir hali var merhametin. Yani topluma bakınca benim gördüğüm bu. Yeni tanımlamalara ihtiyacı var. Merhametin masalsı bir şeye dönüştürülmesini işaret ediyor olabilirim. Çünkü “orada” ve “varmış” derken bir muğlaklığa işaret ve –miş'li geçmiş zaman vurgusu ile hayale dair bir çağrıda bulunuyorum. Aynı isimdeki şiirim de gördüğüm bir rüyadan ibaret. Uçma, yükseliş ve sonra düşmenin merhametle bağlantısını kuruyorum. Aşağıda izleyenlere ait bir duygu bu. Biri uçtuğunda da, düştüğünde de ona karşı aynı güzel hissi besleyebilme gücümüz. Bunun adı merhamet. Süreklilik ve ısrar, iyi niyet ve güzel bakış içeriyor tamamen. Bundan yoksunuz. Şiirimle buraya çağırıyorum. Her şey bu yüzden.
Zeynep Arkan
Ebabil Yayıncılık
64 sayfa
2015