|

Mevlidi anlayanlar manen yeniden doğacak

Doğumlarda, cenazelerde, kandil gecelerinde ve daha pek çok vesileyle evlerde, camilerde mevlit töreni düzenlenirdi. Kandil günleri radyo ve televizyondan yapılan yayınları bütün ev halkı birlikte dinlerdi. Ancak bu kadim gelenek özellikle son otuz yıldır günlük hayatımızdaki yerini koruyamadı.

Ayşe Olgun
04:00 - 7/02/2021 Pazar
Güncelleme: 22:01 - 6/02/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Mevlit geleneğinin dünden bugüne hayatımızdan neden el etek çektiğini Mustafa Kutlu’nun Akışa Karşı Mevlid yazısından yola çıkarak masaya yatırdık.
Mevlit geleneğinin dünden bugüne hayatımızdan neden el etek çektiğini Mustafa Kutlu’nun Akışa Karşı Mevlid yazısından yola çıkarak masaya yatırdık.
Geçtiğimiz günlerde yazar Mustafa Kutlu Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde dünden bugüne toplumda önemini yitiren mevlit geleneği üzerine önemli bir yazı kaleme aldı. Nesiller arasındaki kopukluklardan bahseden Kutlu, Osmanlı’dan günümüze uzanan mevlid geleneğinin yavaş yavaş hayatımızdan çekildiğine dem vuruyordu bu yazısında. Doğumlarda, ölümlerle, kandil gecelerinde, hac yolculuğunda ve daha pek çok vesileyle evlerde, camilerde mevlit töreni düzenlenirdi. Kandil günleri radyo ve televizyondan yapılan yayınları bütün ev halkı birlikte dinlerdik. Kutlu, yazısında “Dinî-tasavvufî Türk edebiyatı ve Türk mûsıkîsi içinde önemli yer tutan ilahiler mevlit törenlerinin ayrılmaz bir parçasıdır” derken şöyle devam ediyordu: “Asırlardan beri halkımızın önem verdiği her eyleminde ona coşkunluk ve mâna katan; böylece nesiller boyunca peygamber sevgisini kalplere kazıyan bu eşsiz metin ile merasim, acaba günümüz gençliği arasında eski saygınlığını, kıymetini koruyor mu? 15-30 yaş arası gençler acaba kaç kez mevlid dinlemiş, kaç kez merasime baştan sona iştirak etmiştir?” Mustafa Kutlu’nun dikkatini çektiği mevlit geleneğinin dünden bugüne değişimini, hayatımızdan neden el etek çektiğini biz de merak ettik. Bugün yaşayan en önemli mevlithanlardan Mustafa Başkan’a, Tasavvuf üzerine yaptığı çalışmalarla ismi öne çıkan Mustafa Tatçı’ya, akademisyen Bilal Kemikli’ye ve tasavvuf müziği sanatçısı Ender Doğan’a sorularımızı yönelttik. İşte cevapları.

Bugüne kadar sayısız mevlit kaleme alındı. Ancak bu mevlitler arasında halk arasında en çok sevilen ve dinlenen Süleyman Çelebi’nin mevlidi olmuştur.
Osmanlı’dan günümüze gönüllere Peygamber Efendimizin’in sevgisinin tohumlarını atan mevlit okumaları gülük hayatımızdan el etek çekti.
Bugünkü gençlik bu gelenekten nasibini almadan büyüyor. Bunda ise son yıllarda mevlid aleyhine yine bazı din adamlarının yürüttüğü kötü propagandalar etkili oldu.

Bazı çevrelerin parmağı var

Ender Doğan (Neyzen, Tasavvuf müziği sanatçısı)
-Türk toplumunda Mevlid’in yeri ve fonksiyonu hakkında neler söylersiniz?

Mevlit; Din sanat edebiyat şiir ve musikinin iç içe geçmiş olduğu bir kültürü ifade ediyor. Bizim toplumumuzda birçok vesilelerle okunan okutulan mevlid-i şerif geleneği sevinçte, hüzünde, doğumda, ölümde, anma merasimlerinde, hacı uğurlama ve karşılamalarında, mübarek gün ve gecelerde vs. her vesileyle okunmuştur. Umumen Hz. Peygamber efendimize duyulan derin hürmet ve muhabbetin bir ifadesi olarak okunmasının yanında toplumun manevi değerlerini diri ve taze tutması, müşterek duygu, düşünce ve hissediş zemini oluşturması, kültürel kimliğin korunması gibi önemli sosyolojik anlamları da vardır. Mevlid uzun yıllar boyunca Anadolu insanının Din telakkilerine kaynaklık etmiş temel metinlerden biri olmuştur. Ülkemizde Kuran eğitiminin yasaklandığı dönemlerde Mevlid büyük bir fonksiyon görmüştür. Anadolu’da birçok hizmet ve himmet ehli Mevlid-i Şerif yazmışlar ve bu yöntemle hak ve hakikat yolunu insanlara göstermeye gayret etmişlerdir.

-İyi bir Mevlidhan nasıl olur?

Mevlit, geleneğimizde icazetle okunabilen bir sanat imiş üstelik her bir bahir için ayrı icazetler verilir her kişi her bahri okuyamaz, pek müstesna zevat bütün bahirleri okumaya mücaz olabilirmiş. Mevlidhan, öncelikle şiir ve vezin bilgisine sahip olmalı, hece ölçülerine mütenasip bir okuyuş için bu çok önemli açık ve kapalı hecelerdeki sesi uzatma kısa tutma, manaya göre sesi alçaltıp yükseltme, şiddetli yahut yumuşak okuyuştaki teknik hususları iyi bilip uygulayabilmelidir. Sağlam bir kulağa sahip olmakla beraber temiz ve güçlü bir sese sahip ve dahi musiki makamlarına aşina olmalıdır. Bu zikrettiğimiz zahiri şartlar dışında çok önemli bir şart da mevlidhan’ın peygamber aşkıyla dolu bir kalbe sahip olması şartıdır. Ustad okuyucuları dinlemek mümkünse onların dizi dibine oturup meşk etmek gerekir.

-Mevlid, onu dinleyen kişilerin ruh hallerinde ne gibi etkiler bırakır?

Mevlid-i şerifi dinlerken söz ve nağmenin birleşmesi ile güçlendirilmiş bir duygu bütünlüğü içerisine gireriz. Efendimiz A.s.’a karşı derin bir hürmet ve muhabbet duygusuyla ruhumuzda huzuru, sevinci, bağlılığı, iştiyakı, özlemi hissederiz. Adeta mevlid kalbimizi tasfiye, ruhumuzu takviye eder.

-Mevlide verilen önemin azalmasını siz neye bağlıyorsunuz? Dini gelenekler zayıflıyor mu? Mevlid’in bid’at olduğunu düşünenler var bunlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Günümüzde mevlid okuma okutma geleneği çok zayıflamıştır özellikle bu kültürün tamamen yok olması için mesai harcayan gayret gösteren kimi yapılar olduğunu düşünüyorum.

Özellikle mevlid-i şerifin bidat olduğu, sonradan uydurma olduğu ve yaygın okunup dinlenmesinin Kuran okuma ve dinlemenin önünde bir engel görülmesi gibi değerlendirmelerin tamamen sığ ve gerçek dışı olduğunu düşünüyorum. Aksine mevlid, ilahi, kaside gibi müminlerin gönlünü ferahlatan, ibadetlerini daha bir aşk ile muhabbet ile şevk ile yapabilmeleri hususunda takviye vazifesi gören bu gibi değerlerimiz hayatımızdan çıkarılmak suretiyle bilerek ya da bilmeyerek Müslüman toplumlarda kuru, ruhsuz, neşesiz bir dindarlığın meydana gelmesine hizmet edildiğini düşünüyorum. Ayrıca Peygamber efendimize medhiye yazma geleneği tâ Efendimizin Dedesi Abdülmuttalip ile başlamıştır. Ecdâdımız kendi doğum gününü kutlamamış Efendimiz a.s.’ın doğumunu kutlamıştır. Milletimiz Kuran ve Mevlid arasındaki farkı bilemeyecek, ölçemeyecek derecede irfansız değildir.

Şu noktayı da açıklığa kavuşturmak lazımdır ki bid’at dediğimiz şey ibadet ve itikad konularında yapılan ilave yahut eksiltme ile olur muamelatta bidat olmaz toplumun Allah ve Peygamber sevgisini taze tutma, dini inancını diri tutma amacı taşıyan bu amaca yönelik yapılan kutlama, kandil merasimleri ve diğer dini merasimler sosyal psikoloji açısından da büyük değer ifade etmektedir. İnsanların bir araya gelmesine birlik beraberlik dayanışma duygularının güçlenmesine, çoluk çocuk yaşlı insanların birlikte kuran okumalarına, dua etmelerine vesile olan mühim bir gelenektir.

90’lı yıllarda Mevlid Kuran’ın yerine konuyor diyerek suret-i hak görünümünde bu geleneğe ilk büyük darbeyi Fetöcüler vurdu. Diyanet İşleri Başkanlığımız da işin doğrusu Mevlid geleneğine net olarak sahip çıkmadı yıllar sonra basmış olduğu Mevlid Külliyatı eserinin daha başında, bu kitapta ifade edilen görüşler Başkanlığımızı bağlamaz, yazarına aittir gibi bir ifadeyi gördüğümde çok şaşırmıştım. Bu kültür yavaş yavaş yok oluyor, bu hengamede bu mesleği hakkıyla icra edenlerin de sayısı çok azaldı. Diyanet TV’deki mevlid programlarında bile vezne, heceye, kelimeye dikkat etmeyen çok amatör kişilerin arz-ı endam etmesi içinde bulunduğumuz durumun vehametini göstermeye kafi maalesef. Bu mesleğin iade-i itibarının verilmesi kararlılıkla titizlikle bu geleneğin yeniden ayağa kaldırılması tarihi bir görevdir. Devlet büyüklerimizin ivedilikle konuyla ilgilenmesi zaruridir.


Zihni değişim yaşıyoruz

Bilal Kemikli (Akademisyen-yazar)

  • -Mevlitler geleneği nasıl bir değişime uğradı?
  • Mevlid geleneği, geniş halk kitlelerini derleyip toparlayan bir gelenektir. Mevlid okumalarının yanında tevşih ilahileri, mukabeleler, getirilen salavatlar, okunan tekbirler, ikram edilen gül kokuları, lokumlar vs. başlı başına bir dünya… Bu dünyayı, mesela Âkif Safahat’ta Said Paşa İmamı’nı tasvir ettiği şiirinde çok güzel dile getirir. Derlenip toparlanma, buluşma, halleşme ve dertleşme zemini inşa ediyor. Ama bu zaman içinde değişime uğruyor.
  • Burada nasıl bir değişimden söz ediyoruz? Bu konuda sosyolojik bir tespit yapmaya imkân veren araştırmalar yapılmamıştır. Dolayısıyla, Mevlid geleneğinin değişim seyri, sadece gözleme dayalı bir kısım tespitlerden ibaret olacaktır. Fakat sadece Mevlid geleneğimizde mi bir değişim yaşandı? Hayır. Başta mahalle ve komşuluk ilişkileri olmak üzere, aile ilişkilerinde, yeni bir aile kurma, evlenme, düğün, doğum ve hatta ölüme ilişkin yas kültüründe de benzeri değişimi söyleyebiliriz. Şunu demek istiyorum: Evet, bir değişim yaşanmaktadır; ama bu bir birini takip eden hayata dair temel tutum ve davranışlarda görülen bir durumdur. Öncelikle sorunuza buradan bakmak icabeder: Göçler, şehirlerin hızla büyümesi, ekonomik ve sosyal şartlar değişimi tetikliyor.
  • Evet, Mevlid geleneği de buradan nasibini alıyor. Lakin şunu da söylemeliyiz: Değişen mahalle algısına rağmen, camilerde hâlâ Mevlid meclisleri kuruluyor. Şehirlerde, bilhassa metropollerde köy ve hemşeri dernekleri azda olsa bu geleneği canlı tutmaya çalışıyor. Çok yaygın olmamakla birlikte, doğum, ölüm, düğün ve askere uğurlama törenlerinde Mevlid meclisleri kuruluyor. Bu konuda 2007 yılında yaptığımız bir Mevlid Sempozyumu var… Bu vesileyle yaptırdığımız araştırmada, yukarıda temas ettiğim göç, şehirlileşme ve eğitim gibi etmenler sebebiyle Mevlid geleneğinin bir şekilde insanlarımızı hala derleyip toparladığını, bilhassa Rumeli’de dindarlık göstergesi olarak varlığını koruduğunu ve milli kimliği inşa eden bir aktör olarak önemli görevler icra ettiğini görmüştük. Ama bu yeterli mi? Bu ayrı bir soru; bunu tetkik etmek lazım.
  • -Bu değişimin sebeplerini nasıl açıklıyorsunuz?
  • Mevlid, buluşturuyordu. Şimdi belki başka buluşma noktaları bulundu? Bunu bilemiyorum. Yahut bireyci kültürün yaygınlaşması, yalnızlaşma, yabancılaşma gibi amiller etrafında da bu konu değerlendirilebilir. Bu meyanda komşuluk, akrabalık, arkadaşlık ve ahbaplık ilişkisinin değişimi… Değişim diyorum, ama asıl zayıflamadan söz edilebilir. Bütün bunlar buluşturucu, bir araya gelmeyi öngören ve toplumcu kültürü besleyen Mevlid geleneğine de yansımış olabilir.
  • Bütün bu tespitler, yukarıda da dediğim gibi, verili malzemeden hareketle yapılan tahliller değil. Birie durum tespiti... Ancak Mevlid geleneğindeki değişimin, sosyal değişim yanında zihni değişimle de doğrudan alakası var. Şunu demek istiyorum: Dini kültür ve düşünce ekseninde değişim, geleneği de etkiledi… Daha açık bir ifadeyle, Mevlid sadece Mevlid Gecesi’ne toplumu bir araya getiren bir metin değildi; kandillerin yanında sevinç ve matem günlerimizde neşidemiz, millet olarak karşılaştığımız felaket ve hüzün zamanlarında sığındığımız huzur limanıydı. Bunun böyle olduğunu görüp, millet ruhunu canlı tutan bir olgu olarak değerlendirilmesi gerekirken, bazı dindar çevrelerin ve okumuş yazmış kesimin acımasız eleştirilerinin muhatabı haline geldi. Mevlidi eleştirerek “geleneksel dini anlayışı” eleştirdikleri zehabına kapılanlar oldu. Tabi bu geniş bir konu… Ama şu kadarını söyleyeyim, seksen sonrası artan tercüme hareketleri, yerli pratiklerin tenkidinin önünü açtı. Kıraat, musiki, şiir, sanat gibi insanî dili dışlayan bir dindarlık anlayışının beraberinde ortaya çıkan durumdan söz ediyorum. Belki içinde samimi çıkışlarda içerse bu türden yaklaşımlar, dindarlığı kendi mecrasından uzağa düşüren ve tecrübeyi yok sayan bir zihni dönüşümdür. Fakat bütün bunlara rağmen, son yıllarda kendi tarihi tecrübesinden yararlanarak yeniden inşa olan bir zihniyetten de söz edebiliriz. Bu bakımdan Mevlide olan ilginin en azından akademik ortamda arttığını da söylemek isterim.
  • -Son yıllarda mevlid üzerine önemli kitaplar hazırlanıyor. Biryandan ilmi anlamda çalışmalar yapılırken diğer yandan günlük hayatımızdan çekiliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Evet, mevlid üzerine yapılan çalışmalar, 2007’de ve daha sonra Mevlid’in yazılışını 600. Yılı dolayısıyla yaptığımız 2009 yılındaki uluslararası Sempozyumla ivme kazanmıştır. Bu tarihlerden önce yapılan çalışmalar, merhum Necla Pekolcay hocamızın doktora tezi, Ahmet Ateş ve Faruk Kadri Timurtaş hocamızın çalışmaları… Mevlid türüne dair yapılan birkaç tez. Bir de merhum Muhammet Tayyip Okiç hocamızın alanında klasikleşen makalesi vardı. Bunlar zor zamanlarda ortaya konmuş fevkalade önemli eserler. Daha başka yayınlar da yapıldı. İsimlerini burada teker teker tadat edemeyeceğim neşirler. Bu neşirler, Mevlid okuma faaliyetlerini canlı tuttu. Bendenizin işaret ettiği çalışmalar, akademik çalışmalardır. 2009’da biz, sempozyumla birlikte bir de Mevlid Belgeseli hazırlamıştık. Diyanet İleri Başkanlığı da Uğur Derman ve Mehmet Akkuş hocamızın hazırladıkları güzel bir metin neşretmişti. Bu çalışmalarda, asıl muradımız, Mevlid metninin yani Vesiletü’n-Necât’ın metin değerinin ortaya çıkartılmasıydı. Neden? Çünkü yukarıda temas ettiğim dini düşüncedeki dönüşüm, Mevlidi ve bu toprakları mayalayan temel kitapları “popüler kültür” enstrümanı olarak tahfif ve tezyif ediyorlardı. Hala bu görüşte olanlar vardır. Ama ilmî bakış, metni temel alarak incelemeyi ve bu inceleme neticesinde bir sonuca varmayı gerekli kılar. Evet, Mevlid bir mesnevî nazım şekliyle yazılmış bir şiirdir; ama ilmî temeli olan bir şiir… Bu sempozyumların metinleri ortadadır; orada biz bunu ortaya koymaya çalıştık. Bu gayretin neticesi, bazı ilim adamlarımızın daha evvel yapılan Mevlid şerhlerini neşretmeye, mevlid türü içinde nazmedilen diğer metinleri de yayınlamaya sevk etti. Böylece Mevlidnâme ve Mevlid Külliyatı gibi eserler ortaya çıktı. Yeni Mevlid belgeselleri, filimler yapılmaya başlandı. Bunlar güzel gelişmelerdir. Asıl değişim bu mecrada olacaktır. Zamanın ruhuna uygun kültürel bir mecraya sahip olacaktır.
  • Burada şunu belirtmek isterim: Evet, eleştirenler, görmezden gelenler, unutturmak isteyenler, tahfif ve tezyif edenler olacaktır; ama bu toprağı mayalayan irfan membaları hiçbir zaman kurumayacaktır. Ben bu anlamda çok umutluyum. Bunu sadece Mevlid özelinde de söylemiyorum… Bütün bir kültür ve sanat hayatımız için söylüyorum. Akademik çalışmalar, yapılan yayınlar, samimi niyetle ve mütevazı gayretlerle yapılan çalışmalar, o zamana meydan okuyan klasiklerimizi, sanatımızı ve edebiyatımızı yeniden canlandıracak, irfan kaynaklarına dönük ilgiyi artıracaktır. Bu bakımdan yayınların artmasında fayda var. Peki, mesele nedir? Mesele, yeni dil imkânlarıyla genç kuşakları bu membalarla buluşturmak. Bunun için çalışmak, projeler üretmek gerekiyor. Velhasıl şunu söyleyeyim: Günlük hayatımızdan bhakkın çekilen bir şey yok… Sadece biraz güneş tutulması yaşıyoruz. Her şey zamanla yerine oturacaktır.

Eskisi gibi iyi mevlithan yetişmiyor

  • -Mevlit törenleri geçmişte nasıl olurdu?
  • Allah rahmet etsin bugün okuduğumuz mevlidi yazan Süleyman Çelebi’nin kıymetini anlatmaya benim ömrüm yetmez. Evet, eskiden çok sık mevlit okutulurdu. Çocuk doğunca, ölmüş kişilerin seneyi devriyesinde vs. Burada asıl gaye insanları bir araya getirmekti. Mesela benim çocukluğumdan hatırlıyorum radyolardan çok güzel hocalardan mevlitler dinlerdik. Köylerde mevlit okutulacağı zaman civar köylere de haber salınır eş dost herkes mevlit okunacak evde toplanırdı. Evde misafirler için hazırlıklar yapılırdı. Asıl gaye burada insanları buluşturmak, hasbihal etmek birinin sıkıntısı varsa ona da yardımcı olmaktı. Mevlit okunur, ardından ikramlara ve sohbete geçilirdi, o gece orada kalındıktan sonra sabah da herkes dağılırdı. İstanbul’da ise mevlid okutacak kişi “falanca camide mevlidimiz var” diye gazeteye ilan verirdi ve bu ilanı görenler mevlit okunacak camide buluşurdu. Her yaştan katılım olurdu. Evlerdeki mevlitlerde şerbetler ve başka ikramlar da olurdu ancak camilerde sadece şeker dağıtılırdı.
  • -Bugün ilgi neden azaldı?
  • Şunu söylemeliyim ki bizim ülkemizde hatiplerle mevlithanlar arasında her zaman bir rekabet olmuştur. Bir kısım hatibe göre insan ses ile irşad olmaz, hitabet gerekir. İşte bu tartışmalar ve mevlide yönelik camilerdeki karalamalar etkili oldu kanaatindeyim. Mevlit aleyhine çok fazla konuşma yapıldı.
  • -Bugün bu geleneği yeniden canlandırmak mümkün mü peki?
  • Bugünün gençleri biraz aceleci, her şeyi çabuk elde etmek itiyorlar, sabır maalesef yok. Sesi güzelse çıkıp mevlit okuyup ben artık mevlithan oldum diyebiliyor. İşin tekniğiyle çok fazla uğraşmak istemiyorlar. Ben çocuk yaştan itibaren önemli hocaların mevlit okumalarını radyolardan, kayıtlardan dinleyerek kendimi yetiştirdim. Bugün eski kayıtlardan bu insanların mevlid okumaları çıkarılıp önemli gün ve gecelerde radyolardan, ekranlardan günümüz insanlarının dinlemesine imkan verilmeli. Böylece yeniden mevlide ilginin artacağına inanıyorum.Bugün maalesef çok yanlış şekilde mevlit okunuyor. Makamları yanlış okuyorlar eski tavırları yok. Usul, erkan bilmeden okunan bu yanlış mevlitler insanları soğuttu diye düşünüyorum.
  • -Siz kimleri dinlediniz, eskilerden tavsiye edeceğiniz isimler var mı?
  • Babam kandil geceleri radyoyu açar dinletirdi bu mevlidleri. Eskilerden Hafız Zeki Altun, Aziz Bahriyeli,Kemal Tezergil, Kemal Gürses, Mecid Sesigür, Esad Gerede gibi pek çok ismi sayabilirim. Rahmetli Kani Karaca çok yakın arkadaşımdı. Bİr de bizim geleneğimize sahip çıkmak gerekiyor. Mevlid geleneğimizi geçmişten bugüne dğeştirmeden devam ettirmeyi çok önemli buluyorum. Bugün Ayasofya’nın müezzinlerinden Hadi Duran’ı beğenirim. Çok güzel bir delikanlımız.


Mevlidi anlayanlar manen yeniden doğar

MUSTAFA TATÇI (Yazar)
-Mevlit bizim geleneğimizde neden önemlidir?

Süleyman Çelebî’nin eseri, bir geleneğin dönüm noktasıdır. Tabiidir ki, Çelebî Mevlid kavramını veya siyer konusunu ilk işleyen kişi değildir. Fakat siyer veya mevlit konusunu en iyi işleyen, aşk ile işleyen kişidir. Tabiidir ki Çelebî’nin esas hedefi, bu metni okuyan ve dinleyenin kendini gerçekleştirmesinde elinden tutmak, insanın kendini tanımasını, bilmesini sağlamaktır. Mevlit, tarihî bir mevzunun anlatıldığı sıradan bir metin değildir. Bu metin, okuyanın, kendi doğumunu seyrettiği bir aynadır. Yahut Musa’ya Hızır gibi bir kılavuz. İlm-i ledün sultanıyla ilm-i ledün tâliplerinin serencâmı. Nihayet diyebilirim ki, Mevlid’i anlayanlar mânen yeniden doğacaktır!

HIZLI VE DÜŞÜNMEDEN YAŞIYORUZ
-Geçmişteki önemini günümüzde yitirmesinin sebepleri sizce nedir?

Mevlit okumak, dünkü hayatımızda, inananların birliğini, beraberliğini sağlayan livâü’l-hamd gibi bir gelenekti. Bu metin bir tefekkür malzemesiydi. Bugün çoğu konuda olduğu gibi tefekkür etme ameliyemizi yitirdik. Hızlı yaşıyoruz, düşünmeden yaşıyoruz. Stresle donanmış bir ortamdayız. Bu ortamda ne aşk ne de irfan ehli olunabilir.

Mevlid bir aşk ve irfan madenidir. Bunun değerini iyi bilmek gerekir. Yûnus Dîvânı gibi, Mesnevî gibi, Fütûhât ve Fusûs gibi. Türkçe irfan ve aşk kaynağı büyük bir hazinedir. Bu metni annem de anlar, çocuğum da. Bu hazineyi ne olur görelim. Ama maalesef günümüz insanı Mevlid’i bir ritüel olarak yaşatıyor, okutturuyor, dinlemiş görünüyor fakat -irfan ehlini tenzih ederim- çoğu anlamıyor, düşünerek dinlemiyor.


-Süleyman Çelebi’nin eseri neden kıymetlidir? Neler söylersiniz?

Vesîletü’n-Necât tefekkür edilmesi gereken bir eserdir. Bu eser, Hz. Peygamber’in şahsında Süleyman Çelebî’nin; Çelebî’nin şahsında bizim manevî doğuşumuzun hikâyesidir. Sadece tarihî, dinî bir hikâye veya sıradan bir metin değildir. Mâlum-ı âliniz, Hz. Peygamber, Hz. İsa’dan naklettiği bir hadîsinde “İki kere doğmayan göklerin ve yerin melekutuna ulaşamaz.” demektedir. Bendeniz bu hadîsten, insan-ı kâmilden doğmayanın / uyanmayanın kendi hakikatine ulaşamadığını anlıyorum.

#​Mevlid
#Doğum
#Cenaze
#Kandil
3 yıl önce