|

'Otantik' olanın tesellisi niye yetmiyor?

Düşünmeyi, eleştirel düşünceyi hayatın asli bir eylemi, gerçek bir parçası olarak görmeyen bir modernleşme, otantik olanın şekilden ibaret bir alımlamayla hayatın merkezine yerleştirilmesinin yolunu açıyor. Bu konularda kalem oynatan Dilek Zaptçıoğlu'nun 'Yeterince Otantik Değilsiniz Padişahım' isimli eseri, hafıza, modernleşme, cematleşme veya toplum haline gelme ve din etrafında yazılmış birbirinden ilginç on altı denemeden oluşuyor.

Cihan Aktaş
00:00 - 11/04/2013 Thursday
Güncelleme: 15:37 - 10/04/2013 Wednesday
Yeni Şafak
'Otantik' olanın tesellisi niye yetmiyor?
'Otantik' olanın tesellisi niye yetmiyor?

Modernlik tasarımının bütün gücünü daha önce gelen her şeyi silip süpürme arzusuyla açıklayan De Man, 'modern dünya'nın insanının herhangi bir şeyi başarabilmesini de geçmişi gönüllü olarak unutma becerisine bağlıyor ya… Başdöndürücü bir gelişmeyle değişmek istiyor modernist, bu amacı önündeki engelleri kıra döke kaldırmayı da hakkı biliyor. Fakat aynı zamanda bir yerlerde bir şeyler hem zorlu değişimi haklı kılmanın gerekçesi, hem de değişmeden kalana özgü teselliler adına muhafaza edilmeli…

Dil, alfabe, kılık kıyafet değişimi yönündeki baskıcı uygulamalar, yakın tarihimizin bildik örnekleri. Modernleşmenin şekilci alımlanması belki sadece tercih değil, bir zorunluluktu modernistler açısından. Bu nedenle de red ve tahribi izleyen ilk eğilim, ilk adım geleneksel kültürün şekilsel yüceltilmesi olarak tezahür ediyor. Düşünmeyi, eleştirel düşünceyi hayatın asli bir eylemi, gerçek bir parçası olarak görmeyen bir modernleşme, otantik olanın şekilden ibaret bir alımlamayla hayatın merkezine yerleştirilmesinin yolunu açıyor değil midir…

Bu konularda ülkemizde kalem oynatan sayılı yazardan biri olan Dilek Zaptçıoğlu'nun 'Yeterince Otantik Değilsiniz Padişahım' isimli eseri, hafıza, modernleşme, cematleşme veya toplum haline gelme ve din etrafında yazılmış birbirinden ilginç on altı denemeden oluşuyor.

Kitaba adını veren ilk deneme, 1867'de Paris Dünya Fuarı'na katılan Sultan Abdülaziz'in yaşadığı tecrübe etrafında kurulmuş.

Padişah Abdülaziz, Fransız başkentinde gazetecilerde ve onu merakla bekleyen sosyetede büyük hayal kırıklığı uyandırıyor, yeterince otantik bulunmadığı için. Çünkü, geniş bir haremle gelmemiştir Paris'e, başında türban, sırtında işlemeli kaftanlar, yanında Afrikalı köleler yoktur. 'Batılı göz her zaman adlandıracağı ve yöneteceği bir fark aradı bugüne kadar' diye yazıyor Zaptçıoğlu, kitabın sunuş yazısında. 'İyi ve güzeli yalnız kendisinin insanlık için tarif edebileceğine inandı.'

Avrupa fuarları, dünyayı hiyerarşik bir dizge içinde yeniden düzenlemeye çalışan Batı açısından aynı zamanda 'geriye kalanlar'ın görünürlüğüne ayar vermenin de sahasıdır. Fuarlar 'İyi' ve 'güzel'in patentini alıyor ve dünyanın geriye kalanını da düzenliyordu' diye yazıyor Zaptçıoğlu. İslam dininin farkı öne sürülürken, 'uyuşuk, miskin Müslüman' imgesinde derinleşip durmalı!

JAPONYA ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRME

Otantikliğin yüzeyselliğinde seyreden, biçimde yerleşmeyi öne alan modernilik-geleneksellik algılarını değil de olup bitenin, olup bitmekte olanın haklılığını eleştirme ve tartışma imkânına dair endişeleri öne çıkartan sorularla ilerliyor kitap. Kolektiften (cemaatten) bireye uzanan, meşakkatli olduğu halde vakarla ilerleyenlerin eksik olmadığı yol ne zaman, nerede tıkandı? Yazar, düşünceye saygının bir göstergesi olarak gördüğü yüzlerce yıllık bir geçmişi olan İslami şerh geleneğini hatırlatıyor.

Zaptçıoğlu otantiklik tartışmasını yerinde bir seçimle Japonya üzerinden, Japon siyasetbilimci Masao Maruyama'nın araştırmaları ve tespitlerini irdeleyerek sürdürüyor. Maruyama'nın sözünü ettiği anlamların içini boşaltan, aynı zamanda Türkiye'de düşüncenin kaybını güçlendiren olgulardan biri, 'dil kayması'dır. Modernleşme saplantısı yüzünden tek tip düşünmeye zorlanan toplum ciddi konulardan sıkılıyor. Öte taraftan kesintiye uğradıkça aksayan bir düşünme geleneği sorunu var. '…bireyin bir fikri tutkuyla savunması bize tarihin bir anında yabancılaştı ve bu yabancılaşma kültürel açıdan verimli bir toprak bulup serpildi. (…) Cumhuriyet toplumu tüm modernlik iddiasına karşın atasözü üretmenin ötesine geçemedi uzun yıllar boyunca.' (Sf. 50)

ÖRTÜNMEK VE UTANÇ DUYGUSU

Maruyama'nın Japonya'da tespit ettiği sorun, var olan düzene ve iktidar sistemine pasif itaat, ilk bakışta Türkiye toplumunun karakterini ifade için de kullanılabilecek gibi görünse de, özellikle 'düşünce geleneği' vurgusuyla birlikte yeterli gelmiyor bana. 'Birden fazla açıklama karşısında duyulan hoşnutsuzluk' ve benzeri tespitler, bizdeki düşünc e geleneğine yorumlanacak ve içsel faşizm de bununla bir şekilde bağlantılı görülecekse, görkemlı felsefe geleneğiyle Almanya'nın faşizme bunca açıklığını nasıl açıklamak gerek?

Kitapta öne çıkan bir diğer tema, eleştiriyi, söyleşiyi mümkün kılan ortaklaşmanın sağlanması önündeki engeller… Ulusçu mühendislik çalışmalarının muzdarip ettiği kesimler iktidar tecrübesi sırasında birikmiş öfkeleri nedeniyle benzeri bir baskıyı kendileri gibi düşünmeyenlere uygulayabilirler mi… Toplumumuz 20 yıl önce bile hayal edilemeyecek ölçüde çok sesli söyleşilere açık oysa. 20. Yüzyıl aydınına özgü bu güvensizlik, Aydınlanmacı ideolojilerin de eseri. Ne ak ne de kara olan bir yorumun şansına inanan yazar, irdelediği baskı potansiyelini bu coğrafyada çok eskiye dayanan otoriter ve ataerkil geleneklere de bağlıyor. Huzursuzluk ve belirsizliğe açılan bir hazırlanma korkusu, otantik olanı yüceltme eğiliminin bir açıklamasıdır yazara göre; toplum/Gesellschaft yerine cemaat/ Gemeinschaft'ın etkin olmasının da… Rasyonelleşmeye ve soyut düşünceye izin veren bir cemaat olamadığı kanısındadır, Maruyama da. Zaptçıoğlu cemaat algılarının şehre karşı kuşkularıyla taşrayı bünyesinde üretmeye devam ettiğini savunuyor Türkiye örneği üzerinden. Benzeri bir bakış açısının solda, feminizmde ve ekolojik hareketteki izdüşümlerine değiniyor.Toplum cemaatten, cemaat de toplumdan öğrenemez mi… Kendi adıma cemaatin modern şehirlilerin soyut ittifaklarının ötesine geçen somut, sıcak, canlı, sürekli, istişareye dayalı ve geleceğe açık ilişkiler anlamına geldiği oranda yapıcı ve anlamlı düşünüyorum. Zaptçıoğlu'nun kişisel tecrübelerine de atıfla kaleme aldığı geniş bir birikime dayalı yazıları 'öyleyse ne yapmalı?' gibi bir endişeyle ve paralaks bir yöntemle kaleme alınmış. Aydınlanma geleneği bu nedenle bazen sert bir dille eleştiriliyor, bazen ise yarıda kalmış bir proje olarak mümkün sahiciliğin biricik elverişli adresi gibi anılıyor. İlgimi çeken makalelerden biri, yazarın Almanya'da karşılaştığı bir Müslüman kadınla söyleşisinden hareketle kaleme aldığı 'Mahlut ve Saf: Örtünmek ve Utanç Duygusu Üzerine Düşünceler' başlığını taşıyor. Onu apayrı bir yazıda irdelemek yerinde olacak.

Yeterince Otantik Değilsiniz Padişahım

Dilek Zaptcıoğlu

İletişim Yayınları

2012

281 sayfa

11 years ago