|

Özgürlük–tiranlık ve iki yüzlülük

Hayatımızı büyük ölçüde Batı'ya özgü ontolojik sistemin/düzenin sınırları içerisinde geçiriyoruz. Gerçek böyleyken, aynı zamanda, kendimizi İslam'a nispet etmek gibi çelişkileri de, farkında olarak, ya da olmayarak sahiplenebiliyoruz.

Yeni Şafak
04:00 - 5/10/2015 Pazartesi
Güncelleme: 23:36 - 4/10/2015 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

-ATASOY MÜFTÜOĞLU



Hayatımızı büyük ölçüde Batı'ya özgü ontolojik sistemin/düzenin sınırları içerisinde geçiriyoruz. Gerçek böyleyken, aynı zamanda, kendimizi İslam'a nispet etmek gibi çelişkileri de, farkında olarak, ya da olmayarak sahiplenebiliyoruz. Hayatlarımızı, tasavvurlarımızı, Avrupa prototiplerini örnek olarak alan kurumlar/fikirler/konumlar/statüler/ilişki biçimleri/davranışlar şekillendiriyor. Sömürgeci fetihlerin hayatlarımızı, toplumlarımızı, kültürlerimizi, dini hayatımızı, aile hayatımızı yapısal anlamda nasıl dönüştürdüklerini, nasıl dönüştürebildiklerini öğrenmek/anlamak için tarihe sorular sormaya cesaret edemiyoruz. Maruz kaldığımız ya da maruz bırakıldığımız bu dönüşümün mahiyetini, boyutlarını, etkilerini, sınırlarını ve üzerimizdeki tahribatını konuşmuş ve tartışmış değiliz. Olan biteni bir kader gibi kubal etmiş bulunuyoruz.



EBEDİ ÖTEKİLER

Toplumlarımızda, halen, kimi kesimler, yaşanan bu yabancılaştırıcı dönüşümü çok büyük bir mazhariyet olarak selamlıyor. Batı'ya özgü ontolojik sistem-düşünce, Batılılaştırılabilir, sekülerleştirilebilir, sömürgeleştirilebilir olan Batı dışı unsurların insan olarak kabul edilebileceğini öne sürerken; Batılılaştırılmayı, sekülerleştirilmeyi ve sömürgeleştirilmeyi reddedenleri “ebedi ötekiler” olarak görüyor. Günümüzde, emperyal-seküler ideolojik/politik tahakküm adına sürdürülmekte bulunan çatışmalar/savaşlar/rekabetler/gerilimler/istikrarsızlaştırmalar vb., Batılılaşmayı, sekülerleşmeyi, sömürgeleşmeyi kabul eden,kullanılabilir, biçimlendirilebilir, araçsallaştırılabilir, şeyleştirilebilir olduklarını ilan eden, kendileriyle emperyal-seküler sistem adına işbirliği yapılabileceğini savunan, kendi toplumlarında, İslam'a, İslam kültür ve medeniyet değerlerine karşı savaşta her tür memuriyeti gönüllü olarak üstlenen kesimlerin yardımlarıyla, katkılarıyla sürdürülüyor.



ÖZGÜRLÜK SÖYLEMİNİN MASKELEŞMESİ

Müslümanlar olarak, onur kırıcı kültürel yabancılaşmalar, düşünsel/felsefi yabancılaşmalar yaşadığımız halde, bağımlı, özgün olmayan, çarpık konumlarımızı/statülerimizi sorgulama konusu yapmıyoruz. Bağımlı, özgün olmayan, çarpık temsiller içerisinde olmak bizim için, ne yazık ki, sorun teşkil etmiyor. Seküler zamanlar boyunca iç içe yaşadığımız ve cevaplandıramadığımız kültürel küstahlıklar, küresel zamanlarda, politik küstahlığa dönüşerek sürüyor, sürdürülüyor.



Modern/seküler/küresel zamanlar her tür ikiyüzlülüğün büyük bir fütursuzlukla sergilenebildiği zamanlardır. Bu zamanlar boyunca özgürlük söylemi açıkça bir maske olarak kullanılmış, bu maskenin gerisinde korkunç tiranlıklar sahneye konulmuştur, konulmaktadır. Bu iki yüzlülük, çıkarları gereği utanç verici ırkçı mücadeleleri, ideolojik mücadeleleri, özgürlük mücadelesi olarak değerlendirebilmektedir. Her ırkçılığın çok derin bir uçurum olduğunu bilmek, anlamak gerekir.



ZİHİNSEL BAĞIMSIZLIĞI HEDEFLEMEK

Günümüz dünyası, emperyalizmlerin, korkunç/kirli ve kötü ihtiraslarının, aşırılıklarının neden olduğu, toplumsal, sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik adaletsizlikler yaşıyor. Bu adaletsizlikler, kötülükler, kirlilikler, etnik karşıtlıkları, ırkçı karşıtlıkları, mezhep karşıtlıklarını kışkırtıyor. Bu adaletsizlikler, aşırılıklar, mahrumiyetler, masum/mazlum/mahrum halkların hayatlarını bütünüyle mahvediyor. Mahrumlar, daha müreffeh-istikrarlı bir başka ülkeye girebilmek için, hayatlarını kaybetmeyi göze alabiliyor. İnsanlık hayatında yanabilecek en büyük mahrumiyet, en büyük trajedi, masum/mazlum/mahrum halkların kendi evlerini/toplumlarını/ülkelerini terke mecbur edilmeleridir. Göçmenlik, çok büyük acıların/hüzünlerin/yalnızlıkların bir araya geldiği bir varoluş biçimidir. Bugünün korkunç dünyasında, bugünün kontrolden çıkmış dünyasında yaşanan ağır insanlık sorunlarını profesyonel bir mekaniklikle yazarak/konuşarak/tartışarak bizler de, ağır ahlaki suçlar işliyoruz. İçtenliklerin, dürüstlüklerin, sadeliklerin, çıkarsızlıkların kaybolduğu bir dünyada, her alanda çürüme derinleşiyor. İçtenliklerin, çıkarsızlıkların kaybolduğu bir dünyada yozlaşma yeni bir hayat tarzı haline geliyor. Günümüzde karşı karşıya bulunduğumuz üzere, hepimiz yalınlıklara ve berraklıklara yabancılaşıyoruz. Bütün ve bütünlük bilincini içtenlikle temsil edemediğimiz için, kendi bilincimizle, zihinsel bir bağımsızlık içerisinde hareket edemiyoruz.



Müslümanlar olarak, seküler ontolojiye bağlılığımız, nerede, ne zaman, nasıl ve niçin başladı sorusuna ikna edici cevaplar bulmak üzere bilinçli kadroların, ortak çalışmalar yürütmeleri gerekir. İkna edici cevaplar bulamadığımız takdirde, bağımlılıklarımız sürecek demektir. İkna edici cevaplar bulamadığımız taktirde bağımlılıklarla özdeşleşeceğiz demektir. Tarihin failleri olduğumuz dönemlerde bu tür bağımlılıklarla malul değildik. Tarihin failleri olmaktan çıkarak, tarihi anlatanlara dönüştüğümüzde, olanlarla ilgilenmeyi bıraktık ve olduğu söylenenlerle ilgilenmeye başladık.









#özgürlük
#tiranlık
#iki yüzlülük
9 yıl önce