|

Paula Rego’nun hikâyeleri İstanbul’da

Figüratif sanatı yeniden tanımlayan Portekizli sanatçı Paula Rego’nun eserleri “Hikâyelerin Hikâyesi” adlı sergi ile ilk kez İstanbullularla buluşuyor. Sergi adını, Portekiz’in başkenti Lizbon’un bir ucunda bulunan ve Rego’nun eserlerini barındıran “Hikâyeler Evi” isimli müzeden ilham alıyor. Küratör Alistair Hicks Rego’yu, “Kendisi de küçük bir hikâyeler evidir” diyerek tanımlıyor.

Latife Beyza Turgut
04:00 - 1/01/2023 Pazar
Güncelleme: 02:59 - 1/01/2023 Pazar
Yeni Şafak
Paula Rego.
Paula Rego.

2023’ü heyecan verici iki yeni sergi ile karşılayan Pera Müzesi, figüratif sanatı yeniden tanımlayan Portekizli sanatçı Paula Rego’nun eserlerine ev sahipliği yapıyor. Rego’nun sanatının tüm evrelerini temsil eden eserleri geçtiğimiz yıl önce Tate Britain’da düzenlenen retrospektifte, daha sonra 2022 Venedik Bienali’nde sergilenmişti. Bu sergilerin hemen ardından adını Avrupa’nın en büyük sanatçıları arasına yazdıran Paula Rego, bu kez İstanbul’a, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’ne konuk oluyor. “Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi” adlı sergi, Rego’nun resmini ilk kez, kapsamlı biçimde İstanbullu sanatseverlerle tanıştırıyor.

Serginin küratörlüğünü Alistair Hicks üstleniyor. Seçki, Rego’nun hem kişisel hem de toplumsal mücadelesini odağına alan 1960’lı yıllara ait erken dönem işlerini, 1990’larda ürettiği tek figürlerden oluşan, güçlü anlatımlara sahip büyük boy resimlerini ve 2000 yılından sonra ürettiği katmanlı sahnelerden oluşan çalışmalarını bir araya getiriyor. Sanatçının yağlı boya, pastel, karakalem ve akrilik resimleri ile yerleştirmelerinin yer aldığı sergide birbirinden ilgi çekici 77 eser bulunuyor.

SALAZAR ANAVATANI KUSUYOR

Paula Rego’nun hikâyesi, 1935 yılında diktatör António de Oliveira Salazar’ın yönettiği Portekiz’de başlıyor. Yaşamının ilk 35 yılı boyunca değişmeyen bu durum, Cumhuriyetçi bir aileye sahip Rego’nun yaşamını önemli ölçüde etkiliyor.1960 yılında yaptığı “Salazar Anavatanı Kusuyor” tablosu bunu açıkça gösteriyor. Ebeveynleri politik görüşleri nedeniyle ülke dışında yaşarken, Rego iki buçuk yaşına kadar babaannesi ve dedesiyle yaşıyor. 1937 yılında aile bir araya geliyor ve Estoril’de yaşamaya başlıyor. Boş zamanlarında annesinin resim yaptığını görmek Rego’ya erken yaşta çizim ve resim yapma ilhamı veriyor. Önce Carcavelos’ta bulunan İngiliz St.Julian’s Okulu’na giden Rego, ailesinin de teşvikiyle Portekiz’den ayrılarak eğitimini Britanya’nın en kibirli ve geleneksel sanat okulunda tamamlıyor. Rego, 1952 yılında The Slade School of Fine Art’ta okuyan 17 yaşında bir genç kız iken, kendisinden yaşça büyük, Mısır doğumlu sanatçı Victor Willing’le tanışıyor. Aralarındaki aşk, 1959 yılında evlilikle resmiyete dökülüyor. İkili hayat arkadaşı olarak birbirlerinin sanat hayatlarında da etkileyici role sahip oluyorlar. Lizbon’da yaşayan çift ve çocukları, 1966’da Willing’e Multipl Skleroz teşhisi konulmasıyla daimi olarak Londra’ya taşınıyor. Geçen on sene boyunca Rego, Lizbon’da açtığı bir-iki sergi dışında neredeyse gözden kayboluyor. 1981’de, 46 yaşındayken Londra’da ilk kişisel sergisini açıyor. Ancak asıl göz önüne çıkması, Willing’in öldüğü 1988 yılından sonra oluyor. Oysa o, eşini kaybettiğinde çalışmalarını dünyadaki herkesten daha iyi bilen kişiyi kaybettiğini söylüyor.

HİKÂYELER DİNLEYEREK BÜYÜDÜ

Serginin adı, Portekiz’in başkenti Lizbon’un bir ucunda bulunan ve Paulu Rego’nun eserlerini barındıran Cascais’deki “Hikâyeler Evi” isimli müzeden ilham alıyor. Küratör Hicks de Rego’yu, “Kendisi de küçük bir hikâyeler evidir” diyerek tanımlıyor. Ebeveynlerinden bir süre uzak kalan Rego da büyükannesi ve teyzesi başta olmak üzere, çevresindeki kadınların ona aktardığı hikâyelerle büyümüş. Büyürken ailesinin kadınlarının ona anlattığı bu masalları büyüdüğünde o da resimleriyle anlatmış. Rego’ya göre yazıya dökülen masallar anlatılanlar kadar sahici değildir. Bu masallar yayınevleri tarafından “sterilize” edilerek okuyucuyla buluşturulur. Oysa halk masalları dönüştürülen bu versiyonlar kadar sevimli değildir. Rego, resimlerinde bu hikâyeleri tüm gerçekliğiyle ele alır. Rego’nun eğitim gördüğü sanat okulunda ise kadın hikâyeleri, “dedikodu” olarak görülüyor ve küçümseniyordu. Aslına bakarsanız bu anlayış bir anlamda kadın sanatçılara ve genel olarak kadınlara karşı önyargının bir yansımasıydı. Hikâyelerin uzun zamandan beri anlamı resmetmenin faydalı bir aracı olduğuna inanan Rego, resme kandırmacalı hikâyeleme konumunu yeniden kazandırarak önemli bir feminist katkıda bulundu.Serginin planlamasının ardından 2022 yılı Haziran ayında, 87 yaşında yaşamını yitiren sanatçının tek oğlu ve “Paula Reno: Sırlar ve Hikâyeler” belgeselinin de yapımcısı Nick Willing’in annesine dair belgeseli de Pera Müzesi 5. katta izleyiciyle buluşuyor. “Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi”, 30 Nisan 2023 tarihine kadar Pera Müzesi’nin 4. ve 5. kat sergi salonlarında ziyarete açık olacak.

Çizmek düşünmekten daha ilginç

  • Rego, 2010 yılında Ben Eastham ve Helen Graham ile gerçekleştirdiği söyleşide çok erken gençlik dönemlerinde hikâye yazdığını söyler. Ancak bir iki denemeden sonra hikâyelerini sözcüklerle anlatmak yerine çizimleriyle anlatmayı seçtiğini şöyle anlatıyor: “Böylesi daha hızlı. Hikâyeni yazarken ne hakkında olduğunu biliyorsun ama çizim yaparken işin içine yaratıcılık giriyor. Bir şeyi çizerken, sıklıkla o şey başka bir şeye dönüşüyor ve o yeni şeyle çizimine devam edebiliyorsun. Çizmek, her şey üzerine düşünmek zorunda olmaktan çok daha ilginç.”

El işlerini tabloya taşımış

Tüm öznel gündemlerinin dışında güç oyunları ve hiyerarşi de Rego’nun en sevdiği temalar arasında yer alıyor. Rego, bu temalara müdahalesini, “Hep kafalarındakini altüst etmek, kurulu düzeni bozmak, kahramanları ve budalaları değiştirmek istiyorum. Eğer hikâye ‘verilmişse’ kendi deneyimime uygun hale getirmek ve şoke edici olmak için onu değiştiriyorum” diyerek anlatıyor.

1966 yılında Rego’dan Algarve’deki bir işyeri için altı buçuk metre boyunda bir duvar halısı yapması isteniyor. Tığ işi ve nakışla arası iyi olan Rego, geleneksel olarak kadınların kullandığı malzemeleri kullanmayı seviyordu. Yaşamı boyunca daha sonra resimlerinde karakterler haline gelen bez bebekler yapıyordu. Siparişi verenler ise Rego’nun seçtiği konuyu görünce şaşırdı. “Ksar El Kebir” ismini verdiği tablosu ünlü bir askeri yenilgiye atıfta bulunuyordu. 1578 yılında Portekiz Kralı I. Sebastian, Fas Sultanı’na karşı bir haçlı seferi başlatmış ve hezimete uğramıştı. Bu tablo aynı zamanda Rego’nun diktatör olarak gördüğü yöneticisi Salazar’ın Afrika’daki seferleriyle paralellik kurmaktaydı. Rego, bu çalışmasıyla savaşın beyhudeliğini gösteriyordu.

#Paula Rego
#Sanat
#Resim
#Hikâyelerin Hikâyesi
1 yıl önce