|

Roman yazar gibi senaryo yazılmaz

Senarist ve yazar Razvan Radulescu, “Roman yazar gibi senaryo yazarsanız felaket olur” derken ikisi arasındaki farklara da dikkat çekiyor.

Dilber Dural
04:00 - 6/08/2023 Pazar
Güncelleme: 22:08 - 4/08/2023 Cuma
Yeni Şafak
Razvan Radulescu.
Razvan Radulescu.

Yazar, senarist ve film yönetmeni Razvan Radulescu, Bükreş Üniversitesi'nde Filoloji ve Bükreş Ulusal Müzik Akademisi'nde Opera Yönetmenliği okumuş. 2014-2020 yılları arasında Karlsruhe Sanat ve Tasarım Akademisi'nde Film Dramaturjisi dersleri vermiş olan Radulescu, edebiyatla ilgilenmeye 1995 yılında başlamış. Sinema yazarlığına ise 1999 yılında başlamış olan Radulescu, 24 yıldır aralıksız olarak bu işi yapıyor. Radulescu, hem ilk romanı hem ikinci romanı için hem de Rumen filminin imajını değiştiren ilham verici senaryoları için ödül almış. 2010 yılında, ilk yönetmenlik denemesi olan “Felicia, Her şeyden Önce” uzun metrajlı filmi de Transilvanya Uluslararası Film Festivali'nde (TIFF) en iyi senaryo ödülünü getirmiş. Bir senarist olarak, pek çok işin yanı sıra, Cristi Puiu, Radu Muntean ve Cristian Mungiu gibi çok sayıda yönetmenle birlikte çalışmış olan Radulescu ile TRT 12 Punto yarışması için geldiği İstanbul’da bir araya geldik ve yazma biçimini, Cristi Puiu, Radu Muntean ve Cristian Mungiu gibi çok sayıda yönetmenle çalışmasını ve senaryo yazarlığını konuştuk.

* Bükreş'teki Yabancı Diller Fakültesi ve Müzik Akademisi'nde okudunuz. Gençliğinizden beri de yazıyorsunuz. Edebiyat sinemayı, sinemada edebiyatı tetikliyor diyebilir miyiz? Yazma biçiminiz hakkında neler söylemek istersiniz?

Roman yazımının bana öğrettiği bir şey var ise o da sinema yazarlığının farklı bir yazım türü olduğudur. Farklı bir faaliyettir. Roman yazarı tabii ki senaryo da yazabilir. Ancak benim bunu iyi başarabilmiş olmamın sırrı, senaryo yazımının farklı bir süreç olduğunu anlayabilmiş olmamdır. Eğer roman yazarken kazanmış olduğunuz bulguları sinemaya uygulamaya kalkarsanız, orada meydana gelmeye hazır bir felaket var demektir. Çünkü örnek olarak sinemada karakterlerin aklından ne geçtiği ile çok ilgilenmezsiniz. Sinema temel olarak ne gördüğünüz ve ne duyduğunuzla ilgilidir. Roman ise karakterin değişik seslerini kendi perspektifinizden yazmanızı gerektirir. Bu karakterler bazen konuşurlar, bazen konuşmazlar ama yine de ne düşündüklerini bilirsiniz. Onların belirli bir yerde neden bulunduklarını açıklarsınız. Edebiyatın bütün inceliklerini kullanarak bütün bir çehre yaratmaya çalışırsınız. Ve senaryoda bunların hepsine yer yoktur. Senaryoda sadece ne olduğunuz hesabını vermek zorundasınız. Ne görünüyor ve ne duyuluyor, bu önemlidir. Senaryo yazımı adeta diyet yapan bir insan gibi, aklınıza gelen şeyi yemek yerine, belli bir disiplin altına tüketiminize dikkat etmek demektir. Gerçekten çok farklı şeyler. Ama istediğiniz şeyi yazabilmeyi bilmek, senaryo yazarlığına geçtiğinizde gerekli olacak olan gerekenleri yazmak konusunda yardımcı olabilir. Bu açıdan bakıldığında roman yazarlığı geçmişimin faydalı bir tecrübe olduğunu söyleyebilirim. Buna ek olarak ayrıca söyleyebilirim ki, romanlarımı yazış şeklim göz önünde bulundurulduğunda, onların birer film senaryosuna dönüştürülmesini istemem. Eğer dönüştürülebilecek olsa bile, bu uyarlamayı yapan kişi ben olmak istemem. Çünkü bunun için bir sebep veya motivasyon göremiyorum. Çünkü roman yazarken kendimi ifade etmem ama film senaryosu yazarken kendimi farklı şekilde ifade etmek isterim. Ayrıca ifade etmek için de farklı bir konu seçerdim.

Senaryo yazarlığı bir sanat

* Baktığımızda filmi yapan kişi için genelde yönetmenlerin adı öne çıkarılır. Senaryoya teknik bir araç olarak mı bakmalı mıyız? Ya da senaryo aslında o görseli yazmaktır diyebilir miyiz?

Bu soruya “Evet” cevabı verebiliriz. Senaryo yazarlığının tamamen teknik bir iş olduğunu ve bir sanat olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca yaptığı iş bir hikâyeyi kağıda dökmekten çok daha yaratıcı olan yazarlar da vardır. Bazen çok yaratıcı bir senaryo, aynı oranda yaratıcı olmayan bir yönetmen tarafından filme aktarılmış olabilir ve film çok iyi tepki almaz. Bence bir filme girişmenin en önemli ön koşulları, yetenekli ve yaratıcı bir senaryo yazarı, bu yazarın yönetmen ile çok iyi arkadaş olması iyi iletişimde olması. Yönetmenin vizyonunu metne yansıtmak için sürekli onunla iletişim halinde olması gerekir. Nuri Bilge Ceylan’ın birkaç filmini buna örnek gösterebiliriz. Onun çektiği birkaç filmin ortak yazarı vardı ancak senaryonun ne kadarını kimin yazdığını bilemeyiz. Bu şekilde yapılan ortak çalışmalar en iyi sonuçları veriyor.

Hassas konular arkadaşlığınızı her zaman zorlar

* Cristi Puiu, Radu Muntean ve Cristian Mungiu gibi çok sayıda yönetmenle çalıştınız. Nasıl bir deneyimdi sizin için?

Bizler iyi arkadaştık. Çok iyi arkadaştık. Cristi ile yaptığımız fikir alışverişindeki dürüstlük seviyesi ve samimiyet çok yüksekti. Muntean ile de film konusunda işbirliği yapacak kadar yakındık. Aynı zamanda onun için de bu kadar zor olan bir konuda senaryo yazmak gibi bir zorluğun üstesinden beraber geldik. Hassas bir konu üzerinde çalışıyorsanız bu durum aranızdaki arkadaşlığı her zaman zorlar. Çünkü bazen hassasiyetler farklı olabilir, bazı temel konularda görüşler farklı olabilir ve bunlarla başa çıkabilmeniz gerekir. Ve tabii bu durum yazarlık tecrübesinde ve sanatsal tecrübede olduğu kadar hayat tecrübesinde de geçerlidir. Radu ile birbirimizi 2002 yılından beri tanıyoruz. Bugün bile çok yakın arkadaşız ve her konuyu konuşabiliyoruz.

İlk deneyimler biraz da şansa bağlı

Senarist ve film yönetmeni Razvan Radulescu, ilk filminde çok bir şey öğrenmediğini söylüyor. Radulescu, bu süre içerisinde başarılı olduğu projelerin de öylesine yaptığı işlerin de olduğunu dile getiriyor ve ekliyor: “İlk filmim olağanüstü bir deneyimdi ama aslında ilk filminizden çok fazla bir şey öğrenmiyorsunuz. Her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyorsunuz ama gerçek bu olmuyor. İlk deneyimler biraz da şansa bağlıdır. Ben daha önce roman da yazdım ama sinemada işler prodüksiyon şirketleriyle bağlantılar sayesinde ilerliyor."

Gerçek sinemanın daha soyut bir dili var

İkinci filmi olan "The Death of Mr. Lazarescu" (Bay Lazarescu'nun Ölümü) adlı yapımın hikâyesinin daha farklı olduğuna işaret eden Radulescu, "Bu yüzden ben ikinci filmimin deneyiminden bahsetmek istiyorum. Gerçek sinemanın biraz daha soyut bir dili var. Kafanızda olup biteni sahnede görmüyorsunuz. Beynimizin yansıttığı bir perdeniz oluyor, kafanızda her şey ideal şekilde gerçekleşiyor. Fakat sahneye baktığınız zaman perdede farklı şeyler oluyor" diyor.Radulescu, perde de olan hiçbir şeyin doğal bir şekilde ortaya çıkmadığını, sinemanın piyano çalmaya benzemediğini, filmlerin çok sayıda insanın bir araya gelerek yapıldığını söylüyor.



#Aktüel
#Röportaj
#Sinema
9 ay önce