|

Şairin yolu...

“Hayat bir yolculuktur” diyor Hüseyin Akın. Yol karlı. Tipi bastırmış. Bir ritim yakalarsın. Gittikçe hızlanırsın. Hızın, kar tanelerinden oluşan kamçıyı yedikçe artar. Durmak artık bir tercih değildir.

Hakkı Yanık
04:00 - 15/11/2023 Çarşamba
Güncelleme: 13:46 - 15/11/2023 Çarşamba
Yeni Şafak
Hüseyin Akın (Karakalem çalışması: Hakkı Yanık)
Hüseyin Akın (Karakalem çalışması: Hakkı Yanık)

Hüseyin Akın, erken tanıştığım fakat şiiriyle geç buluştuğum bir şair. Onun geçen yılın sonunda yayımlanan Tipide Koşu’sunu (Şule Yayınları) bu yaz okuyabildim.

Yüzü daima gülen öğretmen-şair Akın’a ‘yazan şair’ demek yanlış olmaz. Mütevazıdır. Kitap gibi konuşur, konuştukları içe dokunur. Çalışkan ve cana yakındır, askerlik arkadaşınız gibi(dir).

Şiire İkindiyazıları’nda başlayan şair, çeşitli dergilerde editörlük yapar. Birçok dergi kurar. Öğretmenlikten vaz geçmez. Deneme kitapları ağırlıklı olmak üzere şiir, hikâye, hatırat gibi dallarda eserler verir. Seçme şiirleri Farsça’ya çevrilir. Hu Dönüşü’yle Türkiye Yazarlar Birliği Deneme Ödülü’nü (2014), Yan Tesir’le ESKADER Şiir Ödülü’nü (2017) alır. Çeşitli radyo ve televizyonlarda kültür-sanat programları yapar. dunyabizim.com’da yazılar yazar. Birçok gazetede köşe yazılarına imza atar.

Sade kapağıyla dikkat çeken kitap, iki bölümden oluşuyor. İlkinde ‘Kenardan İzleyen’dir şair; devamında ‘Kendine Tanık’lık eder. 86 sayfalık kitapta, iki bölümde toplanmış otuz üç şiir var.

Gönlünün genişliği ithafına yansıtmış şair. Kendi ‘yedi güzel adam’ını sıralamış: Sezai Karakoç, Ahmet Kekeç, Mevlâna İdris Zengin, Bülent Parlak, Asım Gültekin, Hayrettin Orhanoğlu ve Nuri Ahmet Özalp. Cümlesine rahmet olsun.

‘Bir dize yeter’ düşüncesinde bir okur olarak Akın’a “adamım” diyebilirim zira şiiri bana çok yakın yapıda. Tam hece değil, kafiye şiiri de denemez. Ne öyleyse? Modernle geleneğin buluşmuş hali. Bu türe, ‘yeni hece’ ya da ‘serbest hece’ diyorlar. Dörtlükle değil beşlikler halinde yazıyor (Bazen beşlik yapıyı da bozuyor). Çünkü, “O aruz yudumluyordu benimkisi heceden (s. 55).

Yakın değil de uzak kafiyeler kullanıyor. Şiirindeki bütün derinlik basitlikte. Basite girifti sığdırıyor. Şiir evindeki her pencere felsefeye açılıyor. Yaşayan dile bağlı. “Kedilere simit atsam” (s. 43) veya “Yazıyorsa bir insan belli ki yaşıyordur” (s. 20) gibi dizelere imza atıyor. Kendinden yola çıkarak başka hayatları da şiirine dahil ediyor.

Şair, bu eseriyle bir yandan tipiye karşı yaptığı koşuyu resmederken diğer yandan da yaşadıklarını dillendiriyor. Şiirini hayata karşı savunma silahı olarak kullanıyor. Çokça yorum getiriyor bu konuda. Dert hep aynı: Hayat da öyle roman da / Başına ve sonuna / Karışan çok (s. 44). Yaşadıklarını, “Sımsıkı sarıldığım yorgan dışında / ‘Benim’ diyeceğim ne var dünyada? (s. 17) dizeleriyle özetleyen şair için ‘yaşamak’ uğraşı, “İnsan doğar, acıkır, şiir yazınca geçer” (s. 15) dizesindeki kadar basit. Basit fakat bir ibadet yaşamak: Niyet ettim yaşamaya (s. 42).

En önemli özelliklerinden biri okuyucuyu şaşırtması. Klişe ifadeyi bozup, “... gelen gideni ağlatır” (s. 16) örneğinde olduğu gibi değiştiriyor. Ters yapıda cümleler kuruyor. “... denizimiz olsaydı bu limanda” (s. 18) dizesinde görüldüğü gibi. Devrik yazmayı da seviyor. Dizeleri bazen okurda bir türkü dinliyormuş hissi uyandırıyor: Erik dalında üzüm yerken bir ceviz düştü (s. 34). Unutulmaya yüz tutmuş evlek, varsıl, kavi gibi kelimeleri de ‘diriltme’ çabasında.

Şiirde tahkiyeyi seviyor. Bunu görmek için ‘gerçek’le ‘sanal’ı harmanladığı Aynadaki Kader şiirinin ilk beşliğine bakmak yeterli.

Kendine has bir mantığı var Akın’ın. Bunu, “Cinayeti örtüyor perde arkası” (s. 23) veya “Ölüm havada sekip bizim bahçeye düşer” (s. 18) diyerek gösteriyor.

Acı ve gerçek hiç ayrılmayan bir ikili şiirinde. Birleştiklerinde, “Yokluğunda tanıdım annemi” (s. 76) dedirtiyor.

Yeri geliyor Nasreddin Hoca’ya şiir yazıyor (Nasreddin Diye Biri), yeri geliyor bir harfe (Kenardan İzleyen). Bazen Van’a (Van Yeri), bazen de bir kiracıya (Kiracı).

Mehmet Akif Ersoy hayranlığı için ayrı bahis açmak gerekir. Hayranlık bağlantısını sağlayacak çok sebep var: Yoksulluk, yerlilik, şairlik, dik duruş, yalnızlık.. Şu dizeleri ona yazdıran saik başka ne olabilir? “Onlar paltosundan çıkmış / Yürümek ne bilmeyenin / Biz Akif’in ceketinden (s. 41).

Okumayı bitirdiğimde kitap baştan sona çiziklerle dolmuştu. İlgimi çeken dizelerden bazılarını alıntılayayım: Zaman meğer boş beşiği sallarmış (s. 13). Taranmış saçlarını rüzgâra ithaf ediyor (s. 24). Ağlamanın vezninde yuvarlanıyor anne ... Yaşadığımız hayatı üstümüzde eskitsek (s. 27). Yol toplayan gövdeme tanıklık etti gölgem (s. 61) ve Herkesin uykusu gelip kendi çocukluğuna döküldü (s. 77).

Bir yolcu olarak, Akın’ın koşusunu anlamaya, ardında bıraktığı izleri -kapanmamışsa- sürmeye çalıştım. Gördüm ki, “Hayat bir yolculuktur” diyor Akın. Yol karlı, tipi bastırmış. Bir ritim yakalar, gittikçe hızlanırsın. Kar tanelerinden oluşan kamçıyı yedikçe artar hızın. Durmak artık bir tercih değildir. Cümle yolculara selâm olsun...

İsrail bir devlet, Coca Cola bir meşrubat, Birleşmiş Milletler bir barış örgütü, Starbucks bir ticari kuruluş, Filistin kimsesiz, Hamas bir terörist teşekkül, dünya sığınılacak bir yer, zulüm payidar Değildir!!! Hüseyin Akın

Nail Abbas Sayar (Karakalem çalışması - Hakkı Yanık)

Mücadele ve zafer

Yılkı Atı’yla Nail Abbas Sayar üzerine yaptığım bir okuma esnasında karşılaştım. Ötüken Neşriyat’ın geçen yıl yaptığı baskıyı edinip kitaplığımın bir köşesine bırakmışım. İlk ne zaman okuduğumu hatırlayamadığım eser hakkında, ‘bir atın hikâyesi’ ibaresi kalmış aklımda.

Sayar’ın kitaptaki kısa hayat hikâyesini okurken şu cümleyle karşılaştım: Yoksulluk yüzünden üniversiteye gidemedi. Evet, yoksulluk yaygındı ve gençler sırf bu yüzden okuyamazdı.

Dolu bir adam var karşımızda. 76 yıllık ömrüne ‘ömürler’ sığdırmış. 44 yılı aşan gazetecilik, politika deneyimi, şairlik, roman yazarlığı, ressamlık. Ödül alan, filmleşen, dizi yapılan romanlar.

10 bölüme ayrılmış Yılkı Atı’nı uzun hikaye tadında okudum. Romanda Orta Anadolu’daki bir köy, köydeki hayat bir atla sembolize edilerek yansıtılıyor. İşlenen konular bilindik: Vefasızlık, itaat, terk edilme, acıma.. Romanın kahramanı Dorukısrak, ilk zamanlarında gözde olan fakat güçten düşünce gözden de düşen bir at. Doru’ya çok iyi kişilik kazandırmış Sayar, kusursuz! At gidiyor, yerine bir insan geliyor sanki: Tayına acıyordu. ... Bir kalbur saman, bir avuç arpanın kul kölesi olacaktı ömrü boyu (s. 48). Kader, Doru’yu ‘yılkılık’a sürükler. Böylece olaylar başlar. Zalim insanlar ve ilişkiler. Çetin tabiat şartları, canavar(kurt)lar. Mücadele ve zafer!.

Tam manasıyla bir köy romancısı Sayar. Köylülüğü hakkıyla kağıda aktarıyor. Marksist ideolojinin herkesi esir aldığı bir dönemde çoğunluğu köy enstitüsü kökenli romancıların rüzgârına kapılmıyor. İdeolojik model sunmadığı gibi, başkaldırıya da davet etmiyor. Kendi iç dünyasını, tabiatı ve yaşadığı toplumun dertleriyle halkın geri kalmışlığını ele alıyor. Bunu yaparken en büyük yardımcıları hatıralar ve gözlemciliği.

Dikkati çeken bir diğer nokta, eserde deyim ve atasözlerinin sıklıkla kullanılması. Birkaçını buraya alayım: Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi (s. 9). Para şahine benzer, gökten turnayı indirir (s. 13). At yedi günde, it yediği günde (s. 86). Kendisini, “Zaten ben biraz da yılkı atıyım” diye ifade etmekte mahsur görmeyen yazar, atların dünyasına ait gem, hamut, meses ve tırıs gibi sözcükleri de yerli yerinde kullanıyor.

Sıradan ve fakat parıltılı bir dili var. Köylerimizle birlikte unutulmuş kelimeleri kullanıyor. Avara diyor; gayrik, cıbır, buymak, zey, saçkı, zabın ve ivaz diyor.

Kötü adamın elinden kurtulan Doru’nun, yanına tayını da alarak kaybolması mânidar. Bu son, yazarın değer bilmez insanlara tepkisini yansıtır. Doru, zafere ulaşmış, vefasızlığın intikamı alınmıştır.

Abbas Sayar’ı yeni kuşaklar mutlaka tanımalı. Hayvan Çiftliği ve Beyaz Diş gibi eserleri okumadan önce Cengiz Aytmatov’un Elveda Gülsarı’sını, bir roman olmasa bile Necip Fazıl’ın At’a Senfoni’sini ve Sayar’ın bu küçük fakat dev eserini okuyabiliriz.



#Aktüel
#Edebiyat
#Sanat
8 ay önce