|

Savaşın bomba yağdırdığı hayatlar

Yazar Rawi Hage savaşın gölgesinde kalmış hayatların hikâyesini anlatıyor 'De Niro'nun Oyunu'nda. Kaybetmeye inat kazanma tutkusuyla milislere karışan George ile umudu başka bir ülkede arayan Bassam'ın yitip giden arkadaşlığı, savaşın tek bir çare bıraktığına güzel bir örnek: Değişim

Dilara Polat
00:00 - 14/04/2010 Çarşamba
Güncelleme: 21:32 - 13/04/2010 Salı
Yeni Şafak
Savaşın bomba yağdırdığı hayatlar
Savaşın bomba yağdırdığı hayatlar

Beyrut'ta savaş yılları. Havada uçuşan bombalar, korkulu gözlerle yavrularını korumaya çalışan anne babalar, ağlayan çocuklar, açlık, susuzluk, sefalet. Savaşın yanı başında iki arkadaş George ile Bassam. Zaman her şeyin ilacıdır denir ya hep, belki de bir tek savaşın ilacı ol(a)mayacaktır. Savaş yıllarının bıraktığı izler, mıh gibi saplanıp kalacaktır yüreklerine. Kaybedeni de kazananı da gören George ile Bassam, ilk fırsatta çıkış yolunu bulma yolunda hayatlarını değiştireceklerdir.

KARANLIĞA TESLİM OLMUŞ BİR ÜLKENİN SANCILARI

Rawi Hage'in bize Bassam'ın dünyasından okuttuğu'De Niro'nun oyunu', karanlığa, umutsuzluğa teslim olmuş bir ülkenin trajedisini anlatıyor. Bassam savaşta babasını kaybetmiş ama tüm hızıyla devam eden savaşa annesiyle tanıklık etmeye devam eder. Limanda bir işçi olarak çalışan Bassam'ın yakın arkadaşı George ise okulunu yarıda bırakmış, milislere katılmak üzeredir. Bir gece zengin mahallesindeki bir kulübe giden Bassam ile George, hepten kötü giden hayatlarına söverler. Simsiyah bulutların altında savaşın yaşattığı acılar büyürken, zenginlerin bir haber yaşadığı bu renkli hayat onların canını acıtır. George “Lanet olsun,” diye isyan eder. George, savaşın ve yokluğun pençesinde ezilmiş hayatından kurtulup yeni bir hayatın hayaliyle yaşar. Yavaş yavaş kararını verir ve milislere katılır. Kurtuluş umudunu orada arar. Belki de savaşın ona zarar vermemesi için oluşturduğu, içine gizlendiği savunma mekanizması budur. Kısa zamanda söz hakkı olan, zengin ciplerle dolaşan, yanında adamları olan birine dönüşür George. Bunun yanı sıra sevgisizleşmiş, silahın gücüne güvenen bir hayat yaşar olmuştu. Uyuşturucunun unutturucu ve hafifletici etkisine bırakmıştır kendisini. Çünkü galibiyet süsü verilmiş yenilgileri vardır unutulmaya mecbur. Bassam ise savaşta annesini kaybetmiş, George'un dışa açılmasının aksine gittikçe içine kapanmıştır. Savaş onu büsbütün yalnız bırakmıştır. Kendi içine dönmeye başlamıştır. Annesi için taziyeye gelen kalabalığa bir anlam veremez. Her gün ölümün galip geldiği savaşın ağırlığını hissettikçe yas tutmak anlamını yitirir belki de. Bassam, günü hiçbir şey yapmayarak geçiriyor ve dört duvar arasında hiçleşiyordu. Umarsızlaşmıştır… Buradan gitmeliydi Bassam. Roma'ya, yeni bir hayata gitmeliydi.

GÜÇLÜ OLMANIN YOLU GÜÇSÜZ YARATMAK MI?

Beyrut'ta savaş yılları. Evlere bombalar düşüyor, yıldız kadar çok ateş var gökyüzünde. Kadınlar, çocuklar, erkekler ölüyor. Bu kırık kente duyulan inançlar kaybedilmişti. Savaşın yenilgisinin içinde zafer kazanmanın tek bir yolu vardı; güçlü olmak. George savaşa ve şanssız hayatına karşı dimdik durabilmek için zırh olarak giymişti intikamı. George güçlü olmak istiyordu. Bunun için de bir güçsüz yaratmalıydı kendine. Bu da Bassam'dı. George'un organize suçlarının öznesi Bassam, birçok işkenceye maruz kaldı. Kafasının defalarca girip çıktığı suyun altında hayaller kurdu. Sudan gelen saflığı, dinginliği, duruluğu, keyfi düşündü. Ortadoğu'nun değişmez kaderini bir kez daha hatırlatan Rawi Hage, belki de savaşın susuz bıraktığı Beyrut'ta suyun bolluğunu diliyordu.

HİÇBİR SU ARINDIRAMAZ SAVAŞTAN KALAN İZLERİ

Savaş insanın sevdiklerini yutan bir köpek balığıydı adeta, herkesi yalnızlaştırıyordu. Tabancalar hakimdi ülkeye. Ufacık bir bebek görmüştü Bassam, tabancayla oynayan. “Kimsenin söyleyecek bir şeyi yoktu; savaşın ortalığı sessizleştirdiğini, dilleri kestiğini, taşları düzleştirdiğini bilmez misiniz?” diyordu içkisi Bassam'a. Hayır, George'un söyleyecekleri vardı daha. Bassam'ı işkencecilerin elinden kurtarıp köprünün altına götüren George, “Biz öldürdük… İşkence odaları içimizde” dedi. Savaş yıllarının başrol oyuncusu kan vardı her tarafta. Bassam, George'un üzerine bulaşan kanından arınmak istiyor, suların altında yıkanmak istiyordu. Ama hiçbir su arındıramazdı savaştan arta kalan izleri. Shakespeare'in Macbeth adlı tiyatro oyununda, karakterin kendiyle yüzleştiği bir an “Koca Posedion* bile yıkayamaz ellerimi, duru yeşil dalgalar kızıla döner” dediği gibi… Savaşın, intikamın, aldatmanın kanını hiçbir su arındıramaz. *Poseidon: Deniz Tanrısı



14 yıl önce