|

Sultan cenazeleri Ayasofya'dan kalkardı

İstanbul'da ilk Cuma namazı kılınan câmi Ayasofya'dır. Namazı kıldıran ise asrın sultânı Fatih Sultan Mehmet Han. Nice muhteşem hâtırâları içinde saklayan 1500 yaşındaki bu dev mâbed, kutsal makamlarıyla, dünyânın en büyük hat levhâlarıyla ve 12 rakamıyla ilgili gizemleriyle ve asırlık hâtırâlarıyla hâlâ ayakta.

Mahmut Sami Şimşek
00:00 - 2/10/2011 Pazar
Güncelleme: 21:52 - 1/10/2011 Cumartesi
Yeni Şafak
Sultan cenazeleri Ayasofya'dan kalkardı
Sultan cenazeleri Ayasofya'dan kalkardı

Ve 1 Haziran 1453 Cumâ günü 9 asırlık kilise câmiye çevrilmiş, ilk cumâ namazı kılınıyordu. Namazı kıldıran ise asrın sultânı Fâtih Sultan Mehmet Han. Şimdi bu hâtırâları yâd etmek üzere bu Pazar Ayasofya'ya gidiyoruz. Onca turistin arasından kurtulup turnikelerden geçer geçmez Ayasofya'nın bahçesindeyiz. Koca atriumdan günümüze bu kadarlık kısmı kalmış. Şimdiki Ayasofya üçüncü Ayasofya'dır. Birincisi, İmparator Constantin tarafından 326 yılında yaptırılmıştı. Yıkılınca, İmparator Theodosios ikinci defa yaptırdı. O da yıkılınca üçüncü Ayasofya'yı 20.000 işçiye 5 yılda İmparator Justinianus yaptırdı. Diğer ikisi çatılıydı, bu kubbeli. Mimarları: Trallesli ( Aydın ) Anthemios, Miletli ( Söke ) İsidoros. Hz. Meryem'e adına yapılan Ayasofya, Hz. İsa'nın 537. doğum gününde açıldı. Devâsâ kubbesi depremlerde kaydığından kuzey-güney çapı 32 metre, doğu-batı çapı 31 metredir.

532 yılında doğmuştu Ayasofya. Mor pelerinli imparatorların taç giyme törenlerine sahne oldu. Tam karşısında mavilerle yeşillerin, kırmızılarla beyazların spor mücâdelelerini seyretti yüzyıllar boyu. Sonra çan seslerinin yerini ezan sesleri aldı. Son Bizans İmparatoru Constantin Paleilogos'u uğurladıktan sonra, şehrin ilk Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet'i karşıladı 29 Mayıs Salı sabahında. Bundan sonra da Ayasofya'nın protokoldeki birinci sırası değişmedi. Vefât eden pâdişahların cenâze namazları hep Ayasofya'da kılındı. Güneydoğudaki tuğla minâreyi Fâtih, arkasındaki ince minâreyi oğlu 2. Bayezid, tramvay yoluna bakan ve Ayasofya'ya en uyumlu iki kalın minâreyi de 2. Selim Mimar Sinan'a yaptırmıştı.

DÜNYANIN EN BÜYÜK YAZILARI

Ve Sultan Abdülmecid dönemi. Kazasker Mustafa İzzet Efendi dünyanın en büyük hat levhâlarını yazıp astı. Daha öncesinde kare levhâlar üzerinde Hattat Teknecizâde İbrâhim Efendi'nin yazıları mevcuttu. Hünkâr mahfili de Sultan Abdülmecid tarafından yaptırıldı.

Hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi, göz nûru dökerek ana kubbeye Nur sûresinin 35. âyetini nakşetti. Daha sonra mihrâbın sağına lâfzatullah, soluna Muhammed, sağa Ebu Bekir, Osman ve Hasan, sola Ömer, Ali ve Hüseyin isimlerini altun yaldız ile yazdı. Böyle yapmasının sebebi; sağ tarafa mülâyim tabiatlılar sol tarafa da sert tabiatlıları toplamaktı. Ve en son Hz. Hüseyin'in de ismini yazarak, altına gözyaşı ( ya da kan ) damlası şeklinde imzâsını attı. Kerbelâda şehîd edilen Hz. Hüseyin'e gözyaşı dökercesine. Dünyânın en büyük hat levhâları olan bu levhâların çapı 7.5 metredir ( Yani 2.5 katlı bir ev boyunda ). Hattat'ın imzâsı da 1.70 metre ile dünyânın en büyük imzâsı oldu.

1935 yılında müzeye çevrilen Ayasofya'dan, mozaiklerin ortaya çıkarılması esnâsında bu dev levhâlar çıkarılmak istenmişti. Lâkin kapılara sığmadığından hünkâr mahfilinin bulunduğu köşeye üst üste konularak bırakıldı. 1949 yılında, İbnülemîn Mahmut Kemal İnal'ın ve Ekrem Hakkı Ayverdi'nin de gayretleriyle tekrar yerlerine asıldı.

Şu an Ayasofya'da ezan okunuyor, namaz kılınıyor. Her ne kadar 1935'ten beri müze olsa da, küçük bir bölümü ibâdete açık. Hünkâr Kasrı hâlen mescid olarak kullanılıyor. Fâtih'in yaptırdığı, Soğuk Çeşme Sokağı tarafındaki medrese ise 1936 yılında sebepsiz yere yıktırıldı. Bu sırada minâreleri de yıkmak istediler lâkin, minâreler ana kubbenin dayandığı son payandalar olduğu için, eğer yıkılırlarsa ana kubbe de yerle bir olacak endişesiyle vazgeçildi.

Şimdi birçoklarının bilmediği bir bilgiden bahsedeyim; Ayasofya'nın içindeki makamlar. Birçok makam mevcuttur Ayasofya'da, Evliyâ Çelebi'nin ifâdeleriyle. İçeri giriyoruz. Şu an dış nartexdeyiz. Burası âyine hazırlık bölümü. Sol tarafta vaftiz havuzu mevcut. En sağda ise Bizans döneminden bir lâhit. Ve yanında sinod meclisi kararlarının yazıldığı taş tabletler. Buradan iç nartexe geçiyoruz. Karşımızda 9 kapı. Ortadaki büyük olan imparator kapısı. Evliya Çelebi'ye göre bu kapının tahtalarının, Hz. Nuh'un gemisinin tahtalarından yapıldığına inanıldığı için buraya "Nuh Makâmı" denirdi. Birçok levendin deniz seferlerine çıkmadan önce pîrlerinden meded umup, duâ ettikleri yer. Şimdi naostayız. Ana bölüm. Ayasofya'ya ilk gelenlerin bu kapıdan girdiklerinde, dev mâbedin görkeminden heyecanlanmamaları mümkün değil. Asırlar öncesinde İmparator Jüstinianus da heyecanlanmış ve naosa imparator kapısından girer girmez apsise ( mihrâba ) doğru yürüyerek kollarını kaldırıp "Ey Süleyman! Seni geçtim!" diye bağırmıştı. Hz. Süleyman'a karşı bu saygısız imparatora inat, asırlar sonra Fatih, bu mâbede saygıyla girmiş (bazılarının iddiâ ettiği gibi atıyla falan değil) ve Farsça şu şiiri okumuştu Ayasofya'nın harâbe hâline bakarak:

(Örümcek Kisrâ'nın Takı'nda perdedarlık yapıyor. Baykuş Efrasiyâb'ın kalesinde nöbet tutuyor )

Sağ tarafta "Hz. Süleyman Makâmı" ve "Halîfe Harun Reşid Makâmı" var. Zîrâ İstanbul Fatih'ten önce 29 defâ muhâsara edilmişti. Emevîler, Abbâsîler, Osmanlılar… Harun Reşid de, Ömer bin Abdülaziz de tıpkı Ebû Eyyûb el-Ensârî gibi İstanbul'u fethetmeye gelenlerden. Sol tarafta hünkâr mahfili altında "Ömer bin Abdülaziz" ve "Akşemsettin Makâmı" da mevcut. Sol arka tarafta ise "Eyüp Sultan Makâmı" ve karşısında "Hızır Makâmı". Hani şu turistlerin başparmaklarını sokup, ellerini dâire şeklinde çevirdikleri sütun. Bunu bir defâda çevirebilenin her dileğinin kabul olduğuna inandıkları için saat gibi çevirip dururlar ellerini. Hızır hikâyesi de şöyle:

REHBERLERE İŞ DÜŞÜYOR

"Fatih Ayasofya'da ilk Cuma namazı kıldırırken kıble istikâmetini tam tespit edemediklerinden şüphelenir. Birkaç defa tekbir alır ve 3. tekbirde Kâbe karşısında belirir." Buraya kadar doğru. Efsâne bundan sonra başlıyor. Derler ki bu sırada Hz. Hızır geldi ve tam bu deliğe parmağını sokup tuttu Ayasofya'yı Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Haram'a çevirdi. Biz de bu efsâneye inananlara soruyoruz: Peki o halde Ayasofya neden hâlâ Mescid-i Aksâ'ya müteveccih? Bu konuda en mühim görev turist rehberlerine düşüyor. Hz. Meryem adına yapılan 15 asırlık bu dev mâbetten ayrılırken, ne büyük bir hazîneye sâhip olduğumuzu bir kere daha düşünüyoruz...



13 yıl önce