|

Teofilo Stevenson

Hürol Bilal
00:00 - 24/02/2008 Pazar
Güncelleme: 23:40 - 23/02/2008 Cumartesi
Yeni Şafak
Teofilo  Stevenson
Teofilo Stevenson

Yeryüzünde henüz görmediğim az sayıdaki ülkelerden biri olan güzel Küba'yı gerçekten çok merak ediyordum... Sonunda, sevgili dostum eski Küba Fahri Konsolosu Ünal Özuak vasıtasıyla Blanca Cruz ile tanışınca, seyahat kaçınılmaz oldu... Blanca, 11 yıl önce İstanbul'a okumaya gelip bu şehre aşık olduktan sonra yerleşmeye karar vermiş. Şimdilerde Taksim'de sahibi olduğu Guantanamera seyahat acentesi ile Küba'ya geziler tertip ediyor!... Gençliğimizin unutulmaz şarkısı ile aynı adı taşıyan acentaya adım attıktan sonra Blanca Küba'yı öyle bir anlatıyor ki o anda bu cennet adaya gidiş biletinizi almaya karar veriyorsunuz!.

Blanca'nın, çocukluk arkadaşım Baykal Kazancıoğlu ile bana hazırladığı dört dörtlük program sonucunda ilk defa gittiğim Küba'yı o denli beğendim ki aradan 3 ay geçmeden yeni yıl arifesinde tekrar Havana'ya geri döndüm!..

İşte bana, iyi ki tekrar Küba'ya gitmişim dedirten hayatımın en ilginç rastlantısı ile de burada karşılaştım!. Rastlantı veya sürprizler bazen insan hayatında çok önemli roller oynar!.. Başlangıcında iyi ki gitmişim derken yazının sonunda detayını bulacağınız bir başka kötü sürprizle az kalsın canımızdan oluyorduk!..


ESKİ BİR DOST

Neyse gelelim sadede. Hoş bir tesadüfle karşılaşıp kısa bir zaman dilimi içinde adeta canciğer dost olduğumuz gençlik kahramanlarımdan biri olan ringlerin kralı, yaşayan efsane Teofilo Stevenson'a!.. İstese bir Muhammed Ali olabilir, milyonlarca doları cebine indirip zengin olarak Amerika veya dünyanın herhangi bir köşesinde rahatça yaşayabilirdi!.. Casius Clay dediğimiz nam-ı diğer Muhammed Ali ile karşılaşması için önüne dökülen çil çil dolarları kabul etse, belki de onu yenip şan ve şöhrete kavuşur, adını dünya boks tarihine altın harflerle yazdırırdı!.. Aslında yine de adını yazdırdı altın harflerle.. Boks tarihine silinmez bir şekilde nakşetti Stevenson ismini… Ama bir başka şekilde.. Milyonları elinin tersi ile iterek profesyonel hayat yerine halkının sevgisini tercih ederek!...

Öncelikle bir noktayı özellikle belirtelim!.. Küba'ya gazeteci kimliğimizle değil de basit bir turist olarak geldiğim için ada hakkında herhangi bir yazı yazmayı düşünmüyordum.. Ancak böylesine bir tesadüfte, zamanı biraz geri alıp hayranı olduğum efsane bir sporcuyu gençlerimize tekrar hatırlatmamak da içimize sinmezdi!..

Kızı, 13 yaşındaki oğlu ve avukat olan eşi ile birlikte yaşadığı yüzme havuzlu, iki katlı evindeki oturma odasının duvarlarını süsleyen fotoğrafları gösterirken gülümseyen 56 yaşındaki 3 olimpiyat altın madalyalı Teofilo Stevenson, özellikle efsanevi lider Fidel Castro'nun elini havaya kaldırırkenki görüntüsü önünde durarak eliyle yanına gelmemi işaret etti..

Nasıl olsa herkesin bana sorduğunu sen de yineleyeceksin.. 'Halkım ve liderimizin bu sevgisini satın alacak para var mı dünyamızda? Hangi milyon dolarlara değiştirilir bu sevgi, bu muhabbet...'

19 yaşında, Pan Amerikan Oyunları'nda yenildiği Amerikalı Duane Bobick'i bir yıl sonra 1972 Münih Olimpiyatları'nda devirerek ilk altınını alıp muhteşem kariyerine başlayan, ardından 1976 Monrel ve 1980 Moskova Olimpiyatları'nda da altını boynuna takan büyük şampiyon, 1984 Los Angeles oyunlarındaki muhtemel altını Küba'nın Sovyetler Birliği ile birlikteki boykotundan ötürü kaçırınca, tarihte peşpeşe 4 olimpiyat şampiyonu olacak ilk boksör olma imkanını kaybetti!.. Zaten, 1984 Los Angeles oyunları ağır siklet şampiyonu Amerikalı Tyreell Biggs'i aynı yılın Şubat ayında ringde yere sermesi de bunun en büyük kanıtı!.. Ayrıca iki yıl sonra Reno'daki Dünya Şampiyonası'nda da ağır siklette kürsüye çıkıp altını alması da işin cabası.. Muhteşem kariyerindeki diğer, iki dünya amatör ağır siklet şampiyonluğunu 1074 Havana ve 1978'de Belgrad'da alan Stevenson, 1975 ve 1979 Pan Amerikan Oyunları'nda da yine kürsünün en üstündeydi...


KARDEŞİM MUHAMMED ALİ

Yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi bu özelliklerdeki bir amatör boksörü, profesyonel dünyaya çekmek, zamanın usta manajeri Don King ile Casius Clay dediğimiz namı diğer Muhammed Ali'nin menajeri Angelo Dundee'nin hayali ve hele fotoğrafını gösterirken 'Kardeşim..'diye hitap ettiği Muhammed Ali ile ringe çıkmasını sağlamak ise en büyük düşleri olmuştu!.. Ama ülkesinde kalarak huzur içinde yaşamayı yeğledi büyük şampiyon!..

Ali ile kardeş gibi oldular!. Ondan bahseder ve birlikte çektirdikleri sayısız fotoğrafları gösterirken adeta gözlerinden sevgi taşıyordu: “1998'de beni son ziyaretinde Ali'ye 'Stevenson ile maç yapsa idiniz kim kazanırdı” diye sorduklarında, kardeşim elini omuzuma atarak gazetecilere, hiç tereddüt etmeden 'Berabere kalırdık..' diye cevap verdi.. Ben de aynı şeyi tekrarladım!..' Stevenson'un ne denli zeki bir kişi olduğu kendisine tevcih ettiğim soruya verdiği cevaptan bakın nasıl da anlaşılıyor: 'Ali boks uğruna parkinson hastası oldu. Sen hiç korkmadın mı bu durumdan?..' 'Bana bu soruyu bokstan nefret edenler de sordu, onlara 'Bakın hala sırım gibiyim ve bu yaşımda bile dövüşebilirim sizlerle.. Hem bildiğim kadarıyla Papa da parkinson hastası ama hayatında hiç boks yapmamış!..' Dikkatinizi çekmiştir sanırım... Evinde beni karşıladığında merakla üzerindeki önlüğe baktığımı görünce hemen aklımdaki soruyu cevaplandırıverdi... “Benim sadece boks yaptığımı sanma… Sana ne denli iyi bir aşçı olduğumu göstereceğim şimdi!..” Böylece dev sporcunun bir başka marifetini de öğrenmiş olduk!.. Karnımız tok olduğundan fazla atıştırmadık ama ikram ettiği özel Havana purosunu reddedemedik!..


AIR FRANCE CANIMIZA KASTETTİ

Büyük şampiyona doyumsuz sohbet ve misafirperverliği için teşekkür ederek veda ederken o arkamdan tüm samimiyeti ile ' Türkiye'de beni hatırlayan sporseverlere sevgilerimi ilet!..' diye el sallıyordu!.. Şimdi geçelim tesadüf veya sürprizin kötüsüne.. Küba dönüşü sizler için hazırladığım bu yazıyı belki hiç yazamayacak veya en azından girmiş olacağım şeker komasından ağır hasarlı olarak ayrılacaktım!... Eğer uyanık olmayıp aklımı kullanmakta geciksem ki Havana'da otelde tanıştığım şeker hastası bir arkadaşın ikazı bunda başrolü oynadı; yoksa sağlığım önemli ölçüde tehlike içinde olacaktı!..

Meşhur Sarkosky hazretlerinin havayolu Air France, önceden ısmarladığım diyabetik yemekte bize gerçek reçel ve tatlılar ikram etti!.. Hem de üzerinde 'Şeker hastaları içindir..' etiketi bulundurarak!.. Tıpkısının aynısı hadiseyi ucuz atlatan arkadaş gibi benim de tepkisiz kalacağımı sandılar ama fena halde yanılacak Air France havayolları!.. Şikayet raporuma bile cevap verip özür dilemediler... (Kendi uçuş hostesleri de benim aleyhimde rapor verdi) Şimdi Teofilo Stevenson nasıl rakipleri ile ringlerde hesaplaşıyorsa biz de Air France ile mahkemede hesaplaşacağız!.. Bana yaşattıkları büyük stresten derslerini alsınlar ki bir başka kişi aynı olayı tekrar yaşamasın!


16 yıl önce