|

Trump’la başa çıkmak: Çin nasıl yapıyor?

Çin’de üç büyük medya organının birleşmesiyle oluşturulan Çin Medya Grubu Trump’a karşı şu yorumda birleşiyordu: “ABD'nin siyasi rejiminde büyük eksiklikler var, buna karşın Çin 5 bin yıllık medeniyet tarihine sahip. Tüm dünyaya meydan okuyan ABD karşısında Çin, ahlak ve adalet bakımından daha avantajlı bir konumda. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olarak çok taraflı ticaret sistemini korumak Çin'in boynunun borcudur.”

Haber Merkezi
04:00 - 28/08/2018 Salı
Güncelleme: 02:53 - 28/08/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Emre DEMİR / Pekin

Amerikan seçimleri öncesinde, Çin içinde ve dışında, iki adaydan hangisinin Çin için daha uygun olacağına dair değerlendirmelere sıkça rastlanıyordu. Kimisi Clinton’un bir şahin olarak Çin’i zorlayacağını, Asya-Pasifik’te Amerikan varlığının artmasının Çin’i daha fazla tehdit edeceğini savunarak, ‘kolay lokma’ olarak gördükleri Trump’ı işaret ediyordu. Kimiyse Trump başkanlığının Amerika’ya ve dünya siyasetine büyük belirsizlikler ve istikrarsızlık getireceğini öngörerek, katı tutumuna rağmen ne yapacağı az çok kestirilebilen Clinton’dan yanaydı. O dönemde görüşlerine başvurulan Çinli bir yetkili şöyle diyordu: “Clinton çok sıkı bir kadın, ama Trump’la başa çıkabiliriz!”

DEĞİŞEN ZAMAN, DÖNÜŞEN TRUMP ALGISI

Aslında Trump-Çin ilişkisi, kampanya döneminde Trump’ın kullandığı sert söylemlerin aksine ılımlı başlamıştı. Liderler önce telefon görüşmeleri yapmış, ardından Nisan 2017’de Florida’da bir araya gelmişlerdi. Dönemin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Florida’da Kuzey Kore ve ticaret konusunda ‘çok samimi tartışmalar’ yapıldığını söylemişti. Kasım ayında gerçekleştirdiği Pekin ziyaretinde Trump evinde dahi görmediği ilgi ve alakayı görmüş olabilirdi, Çin devlet televizyonu Trump’ın uçağının alana inişini, başkanı taşıyan konvoyun alandan Tiananmen Meydanı’na ilerleyişini canlı yayınlayarak bir ilke imza atmıştı. Tarihi Yasak Kent’in kapıları ilk kez bir akşam yemeği için yabancı bir devlet başkanına açılıyordu. Trump’ın torununun Çince şiirler okuduğu videolar sosyal medyada izlenme rekorları kırıyordu, ‘torun diplomasisi’ deniyordu bu yakınlaşmaya. Bu ziyareti CNN için değerlendiren James Griffiths, ‘Çin, Trump’ı kırmızının en kırmızısı halılar sererek karşıladı’ diyordu. Çin’in neden Trump’a böyle şaşaalı bir ağırlama sunduğu günlerce konuşuldu. Oysa buradaki görkem ve ihtişam misafire değil, ev sahibine aitti! Xi, ülkesinin prestijini, uzun tarihini, dünya liderliğine oynuyorsa da bunun günübirlik bir heves değil, tarihi gerçeklerin doğal bir neticesi olduğunu, Amerikan Başkanına göstermek istiyordu. Çin’e gelmeden önce Güney Kore ve Japonya’ya giden Trump, buralarda yaptığı gibi kime ne kadar silah satın alması gerektiği konusunda talimat vereceği bir ülkede değildi, eşitler arası bir görüşme söz konusuydu. Hatta 19. ÇKP Kongresi’nden gücünü perçinleyerek çıkan Xi’nin, Rusya soruşturması nedeniyle başkanlık meşruiyeti ülkesinde bir hayli tartışmalı bir Trump karşısında çok daha üstün konumda olduğu aşikardı.

Trump, Pekin ziyaretinde ölçülü bir dil kullandı, ticaret açığından şikayetçiydi ama bunun müsebbibi olarak Pekin’i değil, önceki Amerikan yönetimlerini suçluyordu. Trump’ın Pekin’deki ortak basın toplantısında Xi’ye iltifatları da dikkat çekiciydi: “Çin halkı Xi’yle gurur duyuyor. İkimiz arasında çok iyi bir kimya oluştu.”

Çin medyası, Trump’ın ideolojik bir diplomasi gütmemesini memnuniyetle karşılıyordu, Çin’de Parti’nin sözcüsü konumundaki Global Times’a göre Trump Çin siyasetinde pragmatik bir adamdı. Ancak tam da bu pragmatizm, ticareti bir anda ilişkilerin en sıcak konusu haline getirdi. Trump’ın çevresinde Çin konusunda şahin isimler (ticarette Peter Navarro gibi) artıyordu. Bu kesime göre Çin cezalandırılmalıydı. Trump Temmuz ayı başında bugün artık adına ‘ticaret savaşı’ dediğimiz ek gümrük tarifeleri dönemini başlattı. Trump’ın daha iyi anlaşmalar için Çin’i müzakereye zorladığını, hatta blöf yaptığını iddia eden yorumlar çıkarken, Trump şakası olmadığını göstermek istercesine tarifelerin dozunu artırdı. ABD’nin tarifelerini Çin’in misilleme tarifeleri izledi. Geçtiğimiz ay iki ülke karşılıklı olarak 34 milyar dolar değerinde ürünlere tarife uyguladı. Çin, açıkladığı karşı tarifelerde özellikle Trump’ın en çok oy aldığı kırsal kesimleri hedef alacak ürünlere yöneliyordu. Trump işi nereye kadar götürebileceğini göstermek için, gerekirse Çin’den yaptıkları ithalatta gümrük vergilerini yıllık toplam 500 milyar dolara kadar çıkarabileceklerini söyledi. Eylül ayı başında yeni bir ek tarife bekleniyor.

Xİ’NİN KAPISINI ÇALACAK

Ticaret fazlasına sahip olan Çin’in karşı tarife kartı sınırlıydı, ek tarifelere kısasa kısas karşılık verilemezdi, uzmanlara göre bu yaklaşım sadece ithalat maliyetlerini artıracak ve Çin ekonomisine sıfır fayda sağlayacak bir tedbirdi. SCMP (South China Morning Post) makalesinde konuyu değerlendiren ekonomist Chen Zhao’ya göre (21 Ağustos 2018), Airbus uçakları veya GE tıbbi cihazları gibi ikame edilemeyecek ürünlere ne kadar tarife getirilirse getirilsin işe yaramaz; bu sayede ancak Çinlilerin siniri yatışabilir ancak ekonomik maliyetler kısa vadeli siyasi kazanımları mutlaka gölgede bırakacaktır. Chen, Çin’in, karşılaştığı baskı taktiklerini yok sayarak kendi iç politikalarını ayarlaması gerektiğini savunuyor. Oyunun sonunda kazanan olmak için, Çin’in finansal serbestlik, daha düşük vergiler, ademi merkeziyetçilik ve özelleştirmeye odaklanan geniş ölçekli arz yanlı ıslahata girişmesi gerektiğini belirtiyor. Çin ekonomisi daha açık, şeffaf ve yabancı sermaye için çekici olursa diyor Chen, bir anlaşma için Trump Xi’nin kapısını çalmak zorunda kalacaktır.

Ticaret savaşı bir yandan kızışırken, müzakere masası da tamamen devre dışı kalmış değil. Çin Başbakan Yardımcısı Liu He ve Ticaret Bakan Yardımcısı Wang Shouwen liderliğinde yürütülen belirli temasların anında sonuç vermesi beklenmese de, bu yüksek düzeyli görüşmelerin ardından, Trump ve Xi’nin Kasım ayında Arjantin’de düzenlenecek G20 zirvesinde bir araya gelmeleri ve gidişatı kontrol altına almaları mümkün. Yine ABD’de Kasım ayında yapılacak araseçimleri atlatan Trump’ın yumuşaması beklentiler dahilinde.

‘ABD’YE KARŞI AHLAK VE ADALET’

Karşı tarifelerin aritmetik olmadığının farkında olan Çin, diğer yandan hakkını moral zeminde arama yoluna gitti, ticaret savaşında kaybetse bile, bunu bir yumuşak güç kazanımına çevirmek istiyordu. Uluslararası kurumları ve dünyanın belli başlı ekonomilerini, serbest ticareti korumaya çağırdı.

‘Önce Amerika’ya karşılık, çok taraflılığı vurguladı. ‘İnsanlığın ortak kader topluluğu’, ortak kazanç gibi kulağa hoş gelen Çin sloganlarının dozu arttı. Diğer yandan Avrupa ve Asya’da başka ticari ortaklar arama yoluna gidildi. Bu yıl başında açıklanan yeni reform uygulamalarıyla yabancı şirketlerin pazara erişimi kolaylaştırıldı, özellikle Japon ve Avrupa şirketlerinin bu yeni kolaylıklardan faydalanması bekleniyor. (Belirli özel günlerin yıldönümünde Japonya’ya karşı kullanılan milliyetçi dil rafa kaldırıldı, son dönemde dostluk ilişkileri öne çıkarılıyor.) Çin, ABD’nin uygulamalarını ‘korumacılık’ olarak afişe ederken, kendisini de ekonomik küreselleşmenin teminatı olarak konumlandırıyor. Çinli yorumcular tarafından, ABD’nin izole olduğu, dünya siyasetinde yalnızlaştığı fikri işleniyor.

Çin’de üç büyük medya organının birleşmesiyle oluşturulan Çin Medya Grubu’nun 22 Ağustos günü yayınladığı yorum yazısında, Çin’in ABD karşısındaki ‘ahlaki üstünlüğü’ aynen şöyle ifade ediliyor: “ABD kendine yanlış bir hedef seçti. Çin ve 1,4 milyarlık Çin halkı karşısında, ABD yönetimi ve halkı, kendilerinin daha fazla acıya dayanabilecek güçte olduğunu ispatlamalı. Aksi takdirde ticaret sürtüşmesini kazanamayacaklar. ABD’nin siyasi rejiminde büyük eksiklikler var, buna karşın Çin 5 bin yıllık medeniyet tarihine sahip. Tüm dünyaya meydan okuyan ABD karşısında Çin, ahlak ve adalet bakımından daha avantajlı bir konumda. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olarak çok taraflı ticaret sistemini korumak Çin’in boynunun borcudur.”

‘İRRASYONEL BİR TİP’

Çin daha önce Japonya, Güney Kore gibi ülkelerle yaşadığı ticari sürtüşmelerde derhal boykot yoluna gitmişti, buna medyada artan milliyetçi söylemler eşlik ediyordu. Ancak ABD ile yaşanan, Çin tarafının ifadesiyle ‘tarihin en büyük ticaret savaşı’nın ardından, Çin geleneksel boykot yöntemine başvurmadı. Bir yandan ‘aynı şekilde karşılık veririz’ kararlılığı sergilenirken, diğer yandan diyalog kapılarının her zaman açık olduğuna işaret edildi, ticaret savaşının kazananı olmayacağına, bunun ‘sıfır toplamlı bir oyun’ olduğuna dikkat çekildi. Çin medyası sıkça Trump’ın ticaret politikasına karşı çıkan Amerikalı işadamları ve eski siyasetçilerin görüşlerine yer verdi. Böylece Çin kamuoyuna şöyle deniyordu: Çin’e karşı ticari bir savaşa girişmek aklı selim bir davranış değil, Trump yönetiminin dar görüşlülüğü! Çin böylece ABD’de ticaret savaşına destek veren anlayışı, Trump’ın şahsında ‘kriminalize’ ediyordu. Öyle ya, Çin’e karşı bir ticaret savaşına girmek için, ‘kafayı yemiş’ olmak gerekirdi!

Çin medyasında ve Çinli yetkililerin açıklamalarında Trump’la ilgili eski saygın değerlendirmelerin yerini başka tanımlamalar alıyor. Çin Ticaret Bakanlığı sözcüsü Gao Feng, kısa süre önce ticaret savaşını sürekli kışkırtan ABD yönetimini ‘kaprisli’ bulduğunu söyledi. Maliye Bakanı Lou Jiwei Nisan ayında Wall Street Journal’a verdiği röportajda Trump için ‘irrasyonel bir tip’ dedi. Devlet medyası konuyla ilgili haberlerinde ticaret savaşı yerine ‘ticaret zorbalığı’ demeyi tercih ediyor.

Çin açısından söz konusu ticaret savaşının bir diğer riski, ülke ekonomisinin seyrini sekteye uğratması, ki böyle bir durumun siyasi meşruiyet tartışmaları başlatmasından endişe ediliyor. Deng Xiaoping’den (1904-1997) beri, ekonomik büyüme Parti’nin en önemli dayanaklarından biri. (Deng’in çevresindekilere şöyle sorduğu rivayet ediliyor: Neden halk bizi destekliyor? Çin ekonomisi yavaşlarsa neler olabilir? Cevabı da kendisi veriyor: Bu sadece ekonomik bir problem olmaz, siyasi bir sorun da doğurur.)

Çin açısından şimdilik gerilimin ticaretle sınırlı kalması bile başlı başına bir kazanım; Türkiye-ABD ilişkilerinde olduğu gibi, gerginliğin başka alanlara sıçraması, Çin açısından telafisi daha zor sonuçlar doğurabilir. Taiwan, Güney Çin Denizi’nde iki tarafın tasarrufları, Kore Yarımadası’ndaki gelişmeler, insan hakları... Ticaret savaşının bu alanlara sirayet etmesi ve bu alanların büyük oyunda birer karta dönüşmeleri, Çin-ABD ilişkisini kangren edecek boyutlara ulaşabilir.

#ABD
#Çin
#Ticaret
6 yıl önce