Kimilerinin zafer kimilerinin ise hezimet olarak adlandırdığı tarihiminizin en önemli ve zor anlaşmalarından biri olan Lozan Anlaşması'nın 90. yıl dönümü. Bugünün Türkiye'sinin oluşmasında önemli katkıları olan Lozan hakkında ileri sürülen iddialar Taha Akyol'un 10 bölümlük belgeseliyle 'Bilinmeyen Lozan & 90. Yıldönümünde Öncesiyle, Sonrasıyla Lozan Anlaşması' adıyla ekrana geliyor. Biz de kendisiyle 'Bilinmeyen Lozan'ı konuştuk...
Bugün yaşanan olayların sebepleri tarihte gizli. Lozan'ı 90. Yıl dönümü olması nedeniyle gündeme getirmek istedim. Tarih bilinci ve tarih kültürüne dair objektif bilgimizin olması gerekiyor. Uluslararası politikanın ne kadar karmaşık ve girift olduğunu anlayalım . Günümüze bakarken dış politikanın çok zor bir iş olduğunu görelim istiyorum.
Lozan'ın, eksikleriyle birlikte, en önemli tarafı egemenliği temin etmiş olmasıdır. Hükümet içinde hükümet niteliği taşıyan kapitülasyonlar kaldırıldı.
Lozan'a zafer demek mübalağa etmektir. Hezimet demek ise iftiradır. Lozan'da en azından 150 yıldır Osmanlı devletinin kaldırmaya çalıştığı kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Lozan'a hezimet diyenler bunun üzerinde hiç durmuyorlar. Lozan'da en zor konu kapitülasyonların kaldırılmasıdır. Anlaşmanın birinci dönemde kesintiye uğraması, ikinci dönemde de büyük kavgaların olması kapitülasyonlar, Osmanlı devletinin borçları, imtiyazlı şirketler yani iktisadi ve mali hükümler yüzündendir. Bunun üzerine hiç durmayıp 'Adalar'ı alamadık, Musul'u alamadık. O zaman Lozan hezimettir' demek yanlıştır.
İsmet Paşa'nın gitmesinin nedeni Atatürk'ün onu istemesiydi. Kazım Karabekir'in istekli olduğu anlaşılıyor. Rauf Orbay'ın çok iyi İngilizcesi var. Oysa İsmet Paşan'ın Lozan'daki Fransızcası iyi değildir. Bütün ülkeler dış işleri bakanını gönderirken bizden İsmet Paşa gitti. Çünkü Mustafa Kemal Paşa öyle istedi. Bunun temel sebebi Mustafa Kemal'in İsmet Paşa'ya tam güvenmesi fakat diğerlerine güvenmemesi. Nitekim Rauf Bey'le İsmet Paşa arasında kavgalar çıktı. O vakit Mustafa Kemal, Rauf Bey'i değil İsmet Paşa'yı tutmuştur.
İmzalanmazdı. Özellikle Musul o zamanın İngiltere hükümeti için hayati derecede önemli. Sanayileşme çağındaki İngiltere'nin petrole büyük ihtiyacı var. Ayrıca Hindistan İngiltere için büyük bir gelir kaynağı. İngiltere savaştan bitkin çıkmış. Musul, Kerkük petrol bakımından önemli olduğu gibi, Körfez Hindistan'ın güvenliği bakımından da önemli. İsmet Paşa'ya Mustafa Kemal Paşa'nın ve muhafazakâr Rauf Bey'in imzasıyla verilen talimatta 'Musul'u almaya çalış alamazsan bize danış' deniyor. İngiltere'nin Lord Curzon'a verdiği talimatın birinci maddesinde 'Musul'da asla taviz verilmeyecektir' deniyor. Daha baştan Türkiye gücüne göre Musul'da ne yapacağını bilerek hareket etmiş.
Evet. Belki Musul'u tamamen alamazdık ama petrolde pay olarak ve daha güvenli sınır çizilmesi bakımından daha iyi netice alırdık. Lozan'da belki bir sonuç alınamazdı ama Lozan'dan sonraki süreçte Musul konusunda çok daha iyi bir anlaşma yapılabilirdi. Çünkü Lord Curzon Lozan'da petrol bölgesi İngiltere'de kalmak üzere Türklerin yaşadığı dağlık bölge dediği Süleymaniye'ye kadar olan kısmı İsmet Paşa'ya teslim etmiş. Bu işin başında böyleydi. Fakat İsmet Paşa 'Hayır Musul bir vatandır biz hepsini istiyoruz' diyerek reddetti. Bu tür pazarlıklarla 1926 yılına kadar olan süreçte daha dirençli durarak Musul'da daha iyi bir sonuç alabilirdik. Hem Lozan'da hem Kemalist politikada Musul siyaseti kesinlikle başarısız. Ama bu Lozan'ın başarısız olduğu anlamına gelmez aksine başarılıdır.
Ankara o sıralarda inkılaplara daldığı için Musul meselesini dış politikada iyi takip edemedi. İngilizlerin vermeye hazır olduğu büyük tavizler vardı Türkiye'ye. Daha güvenli bir sınır çizilmesi mümkündü. Bugün güvensiz bir sınırın çizilmesinin ne büyük belalara yol açtığını görüyoruz. İngilizler Türkiye'ye daha güvenli bir sınır konusunda taviz vermeye hazırdılar. Petrolde büyük hisse vereceklerdi. Fakat içeride inkılaplara dalıp bunun yarattığı gerilimlerle meşgul olurken Ankara Musul'u iyi takip edemedi ve 1926'da çok kötü bir anlaşmaya imza attı. Bu ayrı bir olay fakat Lozan'ı değerlendirirken kendi şartları içinde değerlendirmemiz gerekiyor.
Bunu Atatürk yapıyor. Fakat bunun doğru bir metot olmadığını düşünüyorum. Atatürk 'Osmanlı tarihi boyunca görülmemiş büyük bir diplomatik zafer' diyor. Bu metot şu bakımdan yanlıştır: Sevr bir mağlubiyetin anlaşması. Dolayısıyla Sevr ile Lozan bilgi edinmek için mukayese edilebilir ancak hüküm vermek için mukayese etmek yanlıştır. Lozan'ı kendi hedefleri açısından değerlendirmek lazım. Böyle değerlendirildiğinde eleştirilmesi gereken fakat toplam itibariyle başarılı bir anlaşmadır.
Avrupa'da çok kuvvetli barış hareketleri var. 1. Dünya Savaşı'nda ne Avrupa ne de İngiltere savaş istemiyor. Bir de şu var; sen de on yıllık bir savaştan çıkmış yoksul bir ülkesin. Ordunu zor ayakta tutuyorsun. İkincisi Musul için savaşa girmeyi göze alırsan askeri İzmir'den getirmen gerekir. Bu da İzmir ve Trakya'yı tehlikeye sokar çünkü Yunanistan o sırada batı Trakya'ya asker yığıyor. Avrupa'nın zaafları olduğu kadar bizim de zaaflarımız var. Avrupa da biz de savaşı göze alamadık.
Evet. İngiliz istihbaratı İsmet Paşa ve Rauf Bey ve Mustafa Kemal'in bütün telgraflarını okuyor. Hatta İsmet Paşa ve Rauf Bey şaşırıyor İngilizler bütün bunları nereden biliyor diye. Telgraf hatları onların elinde. Anlaşmanın Lozan'da olmasının nedeni de bu. Yoksa İzmir'de olacaktı. Ayrıca Meclis'te yapılan gizli oturumlar bile hemen ertesi gün 'Meclis görüşmelerinde savaşı göze alamayacakları anlaşıldı' diye İngiliz komiseri Lord Curzon'a bildiriliyor. Fakat biz İngilizlerin ve Fransızların savaşı göze alamayacakları hakkında yeterli bir istihbarata sahip değiliz.
Zırva. Yeni dünya düzeni bir defa Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ortaya çıkmış olan bir kavramdır. 1. Dünya Savaşı'ndan sonraki yeni dünya düzeni üzerinden Lozan'ın emperyalist bir metin olduğunu söyleyenler genelde Kürt milliyetçileridir. Onlar Kürdistan'ı İngilizler yan emperyalistlerle anlaşarak böldü diye düşünürler. Aslında Lozan'da en büyük kavgalar batı kapitalizm iktisadi çıkarlarını Türkiye'nin tanımaması ve kabul etmemesinden kaynaklandı. Bu tür büyük ideolojik laflar her zaman yanlıştır.
Hayır. Aksine İsmet Paşa Lozan'da İngilizler bir takım taleplerde bulunduğunda 'Bu halifenin hakkıdır hilafetin hak ve yetkileri burada tartışılamaz' diyor. Öyle denilmesinin nedeni şu; 24 Temmuz 1923'te Lozan'ı imzaladık. 22 Ağustos'ta Meclis bunu onayladı. Böylece İstanbul ve Çanakkale işgalden kurtuldu. Fakat İngilizler parlamentoda onaylanmasını bir yıldan fazla bir süre geciktirdi. 3 Mart 1924'te hilafet kaldırıldı, 10 Mart 1924'te Lozan anlaşması Avam Kamarası'na tasdik için sunuldu. Halbuki hilafetin kaldırılmasını Mustafa Kemal baştan beridir düşünüyor. 1922'nin Ocak ayında Mustafa Kemal Paşa halifenin aleyhine konuşmaya başlıyor.
Mustafa Kemal'in hilafeti kaldırmasının iki nedeni var. Birincisi ülkede kendi otoritesinden başka bir otorite olmasını istemiyor. Türk Ocağı, Mason locaları ve kadın dernekleri de bu yüzden kapatıldı. İkincisi ise laiklik anlayışı. Lozan'da anlaşmalar imzalanınca Mustafa Kemal hilafeti kaldırma zamanının geldiğini düşündü.
Lozan'da Kürt meselesi konuşuldu ve tartışıldı. 'Türkler ve Kürtler aynı ırktan bir millettir' denilmiştir. Buna karşılık Lord Curzon tezi ise 'Kürtler ayrı bir millettir' demiştir. Lozan anlaşması imzaladıktan sonra artık bu Türkiye ve İngiltere arasında tartışma konusu değil. Anlaşmadan sonra Irak sınırı açık bırakıldı. Lozan'da Curzon 'Kuzey Irak'ta Kürtlere özerlik vereceklerini ve Kürtçe okullar açacaklarını' söyledi. İsmet Paşa 'Türkiye'de Türkler ve Kürtler zaten eşittir özerkliğe ihtiyaçları yoktur' diyor. O sırada Mustafa Kemal'in ilginç bir açıklaması var 'Türkiye'de vilayetlerin 1921 Anayasası'na göre özerkliği var. Bu özerklik çerçevesinde Kürtler de bulundukları illerde kendilerini yönetebilirler'. Fakat Lozan anlaşmasından sonra Türkler ile Kürtlerin bir millet olması kavramı terk ediliyor. Sadece Türk vurgusu yapılıyor.
Bu Atatürk'ün ulus anlayışı ile ilgili. İsmet Paşa'nın Lozan'daki yaptığı konuşmalarda 'Türkler ve Kürtler Musul'da çoğunluktur o halde bunlar Anadolu'ya bağlanmalıdır' diyor. Fakat Lozan imzalandıktan sonra Atatürk'ün Musul ile ilgili konuşmalarına bakacak olursanız 'Musul Türk'tür' diyor. İç isyanları bastıracağım derken dış politika iyi takip edilemedi.
Akademik araştırmaların dışında yararlandığım kaynaklar; Seha Meray'ın yayınladığı Lozan tutanakları, TBMM'nin altı ayı kapsayan Lozan'la ilgili Zabıt Cerideleri, Bilal Şimşir'in yayınladığı iki cilt Lozan Telgrafları, Boğaziçi Üniversitesi'nin yayınladığı Curzon-Londra telgrafları, dönemin gazeteleri ve İnönü'nün, Rauf Orbay'ın, Ali Fuat Cebesoy'un, Rıza Nur'un anıları ve Nutuk.
Evet zor oldu, çünkü konuları çok karmaşık, kaynak araştırması için bir çok yere başvurmak gerekiyordu.
Tarihçiler Zafer Toprak, Cemil Koçak, İhsan Şerif Kaymaz, Sevtap Demirci ve İzmir yangını hakkında araştırmacı Mehmet Coral.
Lozan'da Trakya, Suriye hududu konusunda fazla kavga olmazken Irak hududu konusunda kıyamet kopuyor. Bugün de öyle. Bir de bugünkü Türkiye çok güçlü. Lozan'da İsmet Paşa'nın kaldığı otele gittim. Normal bir oteldi. Ancak bir de Lord Curzon'un kaldığı süite bakın. Sanki saray oraya yerleşmiş gibiydi.
İnsanlar kendilerini tatmin etmek adına gerçeği göz ardı edebiliyor. Türkiye çok geliştiğini, özellikle son on yılda geliştiğini Kemalistlerin görmesi lazım. Milli mücadelede Mustafa Kemal Paşa'nın lider olarak rolü, Lozan'da ne çetin bir mücadele verildiği ve başarı sağlandığını da muhafazakârların görmesi gerekir. İki tarafın birbirine 'kötü' diye bakması, ikisi de körlüktür.
Yanlış. Hem Türklerin hem de Yunanistan'ın böyle bir isteği vardı. Aslında Balkan Savaşı sonunda Yunanistan ile Bulgaristan Türkiye mübadele anlaşması imzalamış ve yapmıştı. Mübadele o dönemde yaygın bir uygulamadır. Osmanlı hükümetiyle Yunanistan arasında mübadele fiilen başlamıştı. Mübadele anlaşmasının imzalanması sırasında 1. Dünya Savaşı başladı ve görüşmeler kesildi. Romanya'nın Türkiye ile ilgili bir mübadele durumu yok. Onların Bulgaristan'la kendi problemleri var. Lozan'da mübadeleyi biz istiyoruz. Lord Curzon, Lozan'da yaptığı konuşmada 'Nüfus mübadelesiyle ülke nüfuslarının homojenleştirilmesi ülkeye hizmet eder' diyor. Balkan Savaşı nüfuslar homojen olmadığı için çıktı.
Bulgarların, Rumların ayrı okulları var. 1909 yılında Makedonya'da Bulgarların okul sayısı Müslümanların okul sayısından fazla. Çünkü Osmanlı devleti yoksuldu. Kapitülasyonlar yüzünden kendi gelirlerine sahip değildi. Osmanlı döneminde devlet gelirlerinin yüzde otuzu kapitülasyonlara gidiyor. Kalanı da sürekli savaş ve savunmaya gidiyor. Okul açacak durumda değiller. Müslümanlar yorgun ve yılgın. Rum zenginleri milliyetçilik duygusuyla okullar açtılar. Milliyetçilik sosyolojik bir olgudur. Lozan'da yapılan mübadele olumlu.