|

Türkiye dış politikada “Müessir güç” olarak yerini alıyor

Dr. Fatima Gülhan Abushanab, Türk dış politikasının en üst seviyede nasıl şekillendiğine dair edindiği tecrübeleri Müslüman Realist: Müessir Güç Kimliği ve Türk Dış Politikası kitabında kaleme alıyor. Türkiye’nin, şimdiye kadar üretilmiş literatürde konumlandırıldığı hali ile bir orta güç olmadığının altını çizen Abushanab, Türkiye’nin yeni gücünü tasvir edebilmek için yeni bir tanımlamaya ihtiyaç olduğunu ifade ediyor. Ortaya koyduğu çalışmasında bu yeni sınıflandırmayı “Müessir güç” olarak izah ediyor.

Latife Beyza Turgut
04:00 - 28/10/2023 Cumartesi
Güncelleme: 21:37 - 27/10/2023 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

2015 yılından itibaren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ekibinde görev yaparak, Türk dış politikasının en üst seviyede nasıl şekillendiğine, bunun uluslararası arenaya nasıl yansıdığına yakından şahitlik etme fırsatı bulan Dr. Fatima Gülhan Abushanab, dünya liderleri ile birebir yapılan görüşmelere ve bunun tabi sonucu olarak gelişen ülkeler arası müzakerelerin nasıl tezahür ettiğine tanıklık ediyor. “Cumhurbaşkanımızın tercümanı olarak sesini ve görüşlerini yansıtmaya çalışmaktayım. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye’nin dünya siyasetindeki yükselişini bir akademisyen olarak da gözlemlemekteyim” diyen Abushanab, edindiği tecrübeleri siyaset bilimi teorileriyle birleştirerek okura aktarma ve siyaset bilimi camiasındaki tartışmalara katkı sunma gayretiyle Müslüman Realist: Müessir Güç Kimliği ve Türk Dış Politikası kitabını kaleme aldı.

Kendisini bu eseri kaleme almaya yönlendiren en önemli etkenin uluslararası ilişkiler konusunda halihazırda mevcut olan literatürde Türkiye’nin değişen konumuna işaret eden yayınların henüz üretilmemiş olması olduğunu ifade eden Abushanab, “Bu aslında yadırganacak bir şey de değil. Zira Türkiye hızla değişiyor ve dünya siyasetindeki rolü eskisi ile kıyas kabul edilemeyecek şekilde artıyor, arazideki pratiklerin entelektüel dünyaya aktarımı zaman alabiliyordu” açıklamasını yapıyor.

İlk olarak doktora çalışması sırasında bu konu üzerinde düşünmeye başladığını söyleyen Abushanab, Cumhurbaşkanı liderliğindeki Türkiye’nin bu yeni dinamik dış siyasetinin uluslararası ilişkiler bağlamında teoriye aktarılmasının elzem olduğuna kanaat getirmiş. Türkiye’nin, şimdiye kadar üretilmiş literatürde konumlandırıldığı hali ile bir orta güç olmadığını, bunun çok daha ötesine geçtiğini, Türkiye’nin yeni gücünü tasvir edebilmek için yeni bir tanımlamaya ihtiyaç olduğunu ve bunun da orta gücün çok daha üstünde bir sınıflandırmayı beraberinde getirdiğini ifade eden Abushanab, ortaya koyduğu çalışmasında bu yeni sınıflandırmayı “müessir güç” olarak izah ediyor.

Milleti için var olan bir devlet anlayışı

Çalışmanız ile Türk dış politikasının yirmi yıllık serüvenini ele alıyorsunuz. Bu yirmi yıllık serüvende tanımladığınız kırılma noktaları nelerdi?

Askeri vesayetin sona ermesi, temel insan hak ve hürriyetlerin önündeki engellerin ortadan kaldırılması, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş, uluslararası alanda tek taraflı dış politika yerine çok yönlü ve katmanlı dış politikaya geçiş yapılması, Türkiye’nin ulaştırma, enerji, sanat gibi birçok farklı alanda yaptığı hamlelerden bahsetmek mümkün. Ancak en önemlisi millet-devlet ilişkisinin bu süreçte tekrar tanımlanmış ve milleti kalıplara sokmaya çalışan bir devlet anlayışından, milleti için var olan bir devlet anlayışına dönüşmüş olması. 15 Temmuz’da milletin güvendiği Lider’in, yani devletin arkasında dimdik durması en önemli kırılma noktalarından.

Türkiye oyun kurucu bir kimliğe sahip

Türkiye’nin AK Parti dönemindeki bilişsel ve ilişkisel yaklaşımlara dayalı ulusal, bölgesel ve uluslararası dönüştürücü devlet davranışını, işlevlerini, stratejik amaçlarını tarif eden üç etki kavramı geliştirdiniz: Müslüman Liberal, Müslüman Realist ve İnşacı Müslüman Realist. Bu kavramlar bize ne söylüyor?

Türkiye’nin bugün geldiği noktadaki etkin dış politikasını izah edebilmek için çerçeveyi doğru çizmek, yeni kavramsallaştırmalara başvurmak gerekiyordu. Yeni milenyumla birlikte hem Türkiye hem de dünya hızla değişiyordu. “Müslüman Liberal” etki dediğimiz ‘agency’ Ak Parti’nin ilk on yılına tekabül eden 2002-2011 aralığındaki siyasetini açıklıyor okura. ABD’de gerçekleşen ve fakat bütün dünyayı etkisi altına alan 11 Eylül saldırıları ile gelişen güvenlikçi dünya siyasetinde, yeni iktidara gelmiş Ak Parti’nin içte ve dışta verdiği mücadeleye ve tezlerini savunmak adına benimsediği bakış açısına işaret ediyor “Müslüman Liberal” Müslüman kimliğinin terörle ilişkilendirildiği ve İslamofobinin hızla arttığı uluslararası arenada ülkesini kalkındıran ve şahlandırmaya hazırlanan bir liderliğin bakış açısına ışık tutuyor.

Müslüman Realist kimliğinin nüvelerinin zuhur etmesi ise tarihsel olarak ikinci on yıla rastlıyor. İç siyasette karşılaştığı bir dizi engele rağmen iki ayağı üzerinde dimdik durabilen, stabil bir Türkiye hem içte demokratizasyon sürecini ilerletiyor hem de ilk on yılda ektiklerini biçerek, bariz bir şekilde oyun kurucu pozisyona yükseliyordu. Burada Türkiye’nin bu yükselişinden bahsederken vakum içinde, fanusta yaşayan bir ülkeden söz edemeyiz. Değerlendirmemiz bölge ve dünyadaki değişimleri de kapsamak durumunda. Nitekim bölgenin mevzubahis tarih dilimindeki gelişmelerine baktığımızda da Türkiye’nin bölge dinamiklerini politik akıl çerçevesinde son derece yerinde kararlarla değerlendirdiğini ve oyun kurucu kimliğine katkı sunacak adımlarla işlevselleştirdiğini görmekteyiz.

Bu kimliğin son aşaması ise “İnşacı Müslüman Realist” olarak olgunluğa kavuştuğu aşamadır. Bu dönem de içinde bulunduğumuz on yılı ileriye doğru kapsar. İçteki gelişmelerin dışa dönük etkiler oluşturduğu bir dönemdir de bu zaman dilimi. Ayasofya Camii’nin tekrar ibadete açılması, başörtüsü yasağının sadece üniversite ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi yerlerde değil, askeriye, adalet ve emniyet gibi farklı meslek dallarında yani hayatın her alanında kaldırılmış olması, yasakların geçmişe gömülmesi, Kürt kökenli vatandaşların, Alevilerin ve gayrimüslimlerin hak ve özgürlükleri konusundaki ilerlemeler bu dönemin farklı boyutlarını temsil eder.

Vizyoner siyaset yapabilme becerisi

Kitabınızda Türkiye’nin 21. yüzyılda bölgesel ve küresel siyasette merkezi bir aktör olarak tepki veren bir konumdan dünya siyasetine yön veren bir role sahip hale geldiğini ifade ediyorsunuz. Bu değişimin nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu değişimin en önemli unsurlarından biri vizyoner siyaset yapabilme becerisidir. Dünya siyasetini, bölge gelişmelerini doğru okuyabilmek ve kendi ülkeni doğru tanımak bu vizyoner bakış açısının olmazsa olmaz unsurlarındandır. Bunun üstüne iç siyaset makinesini doğru işletmek ve sırtını halka dayamak, milletinle bütünleşmek, hemhal olabilmek önemlidir. Bu milletin atılımcı, girişimci ve yapıcı değerlerine inanmak ve “Biz de dünya siyasetinde var olabilecek kapasitedeyiz” diyebilmek, inanmak çok önemlidir. Türkiye, bugün tam da bunu başarabilmekte. “Biz de varız, biz de yapabiliriz” diyerek ve buna gönülden inanarak Teknofest gençliğini yetiştirebilmekte. 2002 senesinde yerlilik oranı yüzde 20’lerle devraldığı savunma sanayiini 2020’lere gelindiğinde yüzde 80 yerli ve milli konuma çıkaran Türkiye olabilmektir.

Literatürün dışında

yeni bir kavram

Türkiye’nin küresel siyasetteki dönüştürücü rolüne atfedilen yeni bir güç kavramsallaştırması olarak “müessir güç” modelini öneriyorsunuz. “Müessir güç” nedir?

​Müessir güç kavramı içerisinde farklı unsurları barındırmaktadır. Uluslararası hiyerarşide yukarıdan aşağıya dayatma anlayışı yerine kapsayıcı bir etkileşimle çok taraflılığı aktive eden kapsayıcı bir küresel karar alma sürecini öngörmektedir. Müessir güç, klasik teorilerin dayandırıldığı yumuşak ve sert güç unsurlarını bir araya getirerek, Türkiye’nin gerilimi tırmandıran tarafların tersine etik ve insani saiklerle barış ve istikrarı önceleyen konumunu tarif etmektedir.

Türkiye, uluslararası literatürde kabul edilegelen büyük-orta-küçük güç hiyerarşisinde orta güç kalıplarına sığmaz, sığdırılamaz olmuştur. Bu hiyerarşik yapılanmayı elden geçirmek, orta güçten çok daha fazlası olan Erdoğan Türkiye’sini yeni bir kavramsallaştırma ile tarif etmek gerekir. Müessir güç kavramı Türkiye’nin bu güçler hiyerarşisinde orta güçten çok daha yüksek, bir orta gücün olabileceğinden çok daha etkin ve etkili yeni konumunu izah etmek için geliştirdiğim bir mefhum. İçinde tarihsel geleneklerin yeniden inşasını barındıran, kendini, yüzünü sadece belli bir yöne dönmekle tanımlayarak kısıtlamayan bugünün Türkiyesi’ni anlatan, proaktif, arabulucu, dengeleyici, oyun kurucu ve değiştirici Türkiye’nin kodlarını açan bir kavram “Müessir güç”. Uluslararası literatürde bunu “efficacious power” olarak tercüme edeceğiz.

Türkiye’nin müessir güç oluşunun son zamanlara ait en net örneklerinden biri Rusya-Ukrayna Savaşı sürecinde görülmüştür. Bir yandan Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin uluslararası hukuka aykırılığını en net şekilde ifade ederken, aynı anda Rusya ile ilişkileri devam ettirebilen ve bu sayede savaş en ağır şartlarda devam ederken tahıl koridoru ve esir takası başta olmak üzere krizin olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik birçok diplomatik başarıya imza atan ülke Türkiye olmuştur. Hatta uluslararası ilişkilerde etkisizliği eleştirilen Birleşmiş Milletler’in dahi etkin bir aktör olmasına vesile olmuştur. İçinde bulunduğumuz bugünlerde Filistin halkına yaşatılanlara karşı Türkiye’nin aldığı konum ve çabaları müessir güç analizine katkı sunan en taze örneklerdendir.



#Aktüel
#Edebiyat
#hayat
7 ay önce