|

Türkiye’nin direnci ve Sykes-Picot

İngiltere ve Fransa için Sykes-Picot her zaman stratejik öneme sahip bir antlaşma olmuştur Bu anlaşmanın önündeki en büyük engeller, Türkiye’nin direnci ve bölge halklarının uyanışıdır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 25/05/2016 Çarşamba
Güncelleme: 23:34 - 24/05/2016 Salı
Yeni Şafak
Necati Anaz - Uluslararası Güvenlik ve Siyaset Bilimci


Geçenlerde yüzüncü yıl dönümü münasebetiyle hakkında çokça konuştuğumuz Sykes-Picot anlaşması aslında Türkiye'nin uzun zamandır gündeminde olan bir konuydu. Haddi zatında ne zaman Ortadoğu'dan bahsedilse Sykpes-Picot hemen referans gösterilen tarihi bir dönüm noktası olarak gösterilmiştir. Bu antlaşmanın Ortadoğu için tarihi olmasının belkide en önemli sebebi hala bütün netameliği ve dayatmacılığıyla Ortadoğu'nun kapısında bekliyor olmasından kaynaklıdır. Yani canlıdır, aktiftir. Bazılarının ifade ettiği gibi bu anlaşma ne ölü doğmuştur ne de hükümleri anlamsızlaşmıştır. Antlaşma halen planlayıcıların parafını bekleyen bir proje olarak masada yerini korumaktadır. Sykes-Picot bu minvalde Ortadoğu coğrafyası için hayati olmayı sürdürmekte bölgeye dair tekinsiz jeopolitikaların ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.



Sykes-Picot, adını bir İngiliz diplomat (Sir Mark Sykes) ve bir Fransız hukukçunun (François Georges-Picot) soyisimlerinden alır. Rusya bu gizli antlaşmaya Bolşevik devrimi öncesi taraf olmuştur ancak devrimle birlikte koalisyondan ayrılmış ve böylece antlaşmanın kamuoyuna duyurulmasında da rol oynamıştır. Bu antlaşma müttefik devletlerinden İngiltere ve Fransa için her zaman büyük öneme sahip stratejik bir hamle olarak görülmüştür. Fransa bu antlaşmayla birlikte jeo-stratejik öneme sahip Suriye'yi de içine alacak geniş bir Akdeniz havzasının kontrolünü istemektedir. Buna karşılık İngiltere, Irak ve Filistin dahil olmak üzere daha güney bölgelerinin kendisinin yönetimine verilmesini arzulamaktadır. Böylece İngiltere Hindistan'la daha kısa yoldan ulaşımını sağlarken Süveyş Kanalı ve Şattul Arap gibi su yollarını da güvence altına almayı planlamaktadır. Bu sebeple İngiliz diplomat Sykes, Akdeniz-İran Körfezi arasında oluşturulacak stratejik bir koridor için Filistin topraklarının üzerinde bir İngiliz manda yönetimi kurmayı kolaylaştıracak hükümleri Fransa'ya kabul ettirmeye zorlayacaktır. Fransa buna karşı çıkar ancak İngiltere planında ısrarlıdır. İngiltere, Fransa'ya planlarını kabul ettirmek için sinsice davranır ve Filistin topraklarında bir İsrail devleti kurmak için harekete geçer. Böylece İngiltere, gelecekte Ortadoğu için çözümsüz ve kanlı bir sürecin başlangıcını yapmaktan çekinmez. Bu yöntemle İngiltere ayrıca Irak petrollerini de güvence altına alırken Hicaz yolunun kontrolünüde sağlamış olacaktır.



KİRLİ ANTLAŞMANIN ÜÇ SACAYAĞI


Eğer Skyes-Picot kirli ittifakı yüzyıldır halen konuşuluyor ve ısrarla Ortadoğu için kaçınılmaz bir kader olarak sunuluyorsa burada korunmak ve sürekliliğinin sağlanması istenilen üç önemli durumun varlığının bilinmesi elzemdir. Birincisi, bölge yeraltı kaynaklarının batı tarafından güvenceye alınması ve işletilmesi Sykes-Picot için vazgeçilmez olmasıdır. Bu kaynaklar serbestçe batı pazarlarına akmalı veya serbest ticarete dayalı kapitalist sistemin üretim çarkını döndürecek enerji ihtiyacını gidermesi sağlanmalıdır. Bu gerek Avrupa gerekse Amerika ve Çin için risk edilemez konulardandır. Yeraltı kaynaklarının güvenliği bu manada hayatidir. İkinci koruyucu fonksiyonu ise Filistin topraklarında fiilen işgalci olarak hüküm süren bir Yahudi devletinin milyonların sürgün edilmesine ve toplama kamplarında mahkum edilmesine rağmen o coğrafyada korunmasıdır. Ortadoğu'nun kalbinde bir Yahudi devleti Sykes-Picot müttefikleri için maliyeti ne olursa olsun yaşatılması hayatidir, stratejiktir. Üçüncüsü ise yukarıda ifade ettiğim petrolün ve İsrail'in güvencesini tehdit etmeyecek diktatör rejimlerin herşeye rağmen ayakta tutulması ve desteklenmesidir. Bu durum halkın kendi kaderini tayin etme hakkı her türlü manipülasyonlarla bertaraf edilmesini ve Sisi gibi generallerin yaşatılmaya devam edilmesini de gerekli kılmaktadır. Henüz imzalanmamış Sykes-Picot'ın bunun için hayatta kalması elzemdir. Buna ilaveten, Türkiye gibi bölgesinde refahı ve demokratikleşmeyi sistematize etmeye çalışan model ülkelerin terör gibi sorunlarla terbiye ve dizayn edilmesi Sykes-Picot imzacıları için gayri kabili rücu bir durumdur.



TÜRKİYE'NİN DİRENCİ


İkinci husus eğer antlaşma yüzyıldır halen konuşuluyor fakat henüz sonuçları itibariyle istenilen yere gelememiş ise burada işleri yolundan çıkaran üç durumun altının çizilmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi Türkiye'nin Sykes-Picot projesine direnmesi ve Sykes-Picot sınırlarını destekleyen bölgesel oluşumları bertaraf etmesidir. Türkiye Sevr dayatmasına meydan okumuş bir ülke olarak bugün de bölgenin tarihi ve coğrafi özelliklerini Alplerin batısında konferans odalarında dizayn eden projelere karşı çıkarak olası ikinci Sevr dayatmasını dumura uğratmaktadır. Eğer bugün Sykes-Picot halen masada imzalanmayı bekliyorsa bu Türkiye›nin varlığıyla Skyes-Picot projesine çomak sokuyor olmasından kaynaklıdır. Bu nedenle hayata geçirilmek istenilen Sykes-Picot için Türkiye bir tehdit oluşturmaktadır ve Türkiye›nin yola getirilmesi Sykes-Picotçılar için olmazsa olmazdır.



Sykes-Picot projesini çetrefilleştiren bir diğer durum ise 1916 sonrasında ihanete uğradığını daha net anlayan ve neredeyse her on yılda bir Sykes-Picot yumruğunu tepesinde hisseden Arap dünyasının artık muhtelif jeopolitik dizaynlara mesafeli yaklaşmasıdır. Her ne kadar kapasitesi sınırlı da olsa İslam ordusu adında bölgesel güvenliğin sağlanmasına dönük askeri tatbikatlar organize edilmesi olası Sykes-Picot tarzı projelere engel oluşturabilecek gelişmeler olarak görülmektedir. Bu minvalvalde İslam dünyasının yeniden küresel siyasette söz sahibi olmasının önünü açacak oluşumları öncelemesi yüzyıldır imza bekleyen Skyes-Picot için olumsuz gelişmeler arasında olmaktadır.



ANTLAŞMANIN JANDARMASI TERÖR ÖRGÜTLERİ


Skyes-Picot'i anlamsızlaştıracak bir diğer gelişmede bölge üzerine dikte edilen jeopolitik projelerin bölgeyi de etkisine alan sosyo-kültürel gelişmelere çarparak dağılmasıdır. Bugün Arap coğrafyası ve genel olarak müslüman dünya bilgi ve haberlere ulaşmada daha avantajlı ve bu bilgi ve haberlerin değerlendirilmesinde daha aktif olmaktadır. İslam coğrafyasına dair tekinsiz jeopolitik projeler çok uzun sürmeden deşifre edilmekte ve kitle iletişim aygıtları üzerinden etkileri kırılmaktadır. Bölge beşeri coğrafyası anlamında da her yönüyle gelişmekte ve soğuk savaşla beraber dünyaya dikte edilen jeopolitik tasarımlara küresel meydan okumalar yapmaktadır. İslam coğrafyası artık kendisine miras kalan kültüründen ve tarihinden çekinmemekte hatta onunla gurur duymaktadır. Çünkü doğu tarihi yüzyıldır aktarıldığı gibi barbar değil aksine tüm yönleriyle farklılıkları hazmeden bir geleneğin devamı olan şerefli bir tarihtir. Yani yeni nesil tarihini ve coğrafyasını yeniden keşfetmektedir. Bu da Sykes-Picot şansölyelerini endişelendirmektedir. Ayrıca bu anlamlı keşif doğu insanını motive etmekle birlikte PKK/DAEŞ/PYD gibi Sykes-Picot'ın jandarmalığını üstlenen oluşumlara da dur diyebilmektedir. Bu manada her ne kadar Sykes-Picot yüzyıldır bu coğrafyanın kaderini tayit etmek için masada imzalanmayı beklesede artık o hasta bir adamdır ve ölmeye mecbur bir oluşumdur.


#Sykes-Picot
#Necati Anaz
#Arap coğrafyası
8 yıl önce