Türk tarih profesörü, bürokrat ve kültür adamı Ahmet Haluk Dursun, 19 Ağustos’ta geçiridği trafik kazasında hayatını kaybetti. Kültür Bakan Yardımcısı görevine devam eden Dursun, Malazgirt Zaferi etkinliği için Van’da bulunuyordu. “Nil’den Tuna’ya”, “İstanbul’da Yaşama Sanatı”, “İncir Çekirdeği” kitaplarının yazarı olan Dursun’un cenazesinde siyasetçilerin yanı sıra akademi ve kültür sanat dünyasından birçok isim yer aldı. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, tarihçi yazar Erhan Afyoncu, Dursun’un gezgin yönüne değinerek şunları söylüyor: “Türkiye’nin kültür hafızasıydı. Devlet aşığı, kültür aşığı, İstanbul aşığı bir hocamızdı. Türklerin gezmeyi çok sevmemesinin tersine Evliya Çelebi gibi seyahati çok severdi. Bu seyahatlerinde Kaşgar’dan Prizren’e kadar Türk kültürünün izlerini arayan bir insandı. Hepimize de bunu gösterdi. Yani biz tarihçiliği sahada gezip görmeyle birleştirmeyi Hoca’yla öğrendik. Çok istifade ettim, birçok yeri onun sayesinde gördüm. Ömrü boyunca inandığı değerler uğruna mücadele etti. En son Ahlat’ta da hiç durup yorulmadan kendi zengin kültürünü bugünlere taşımak için mücadele ederken vefat etti. Mekanı cennet olsun.”
Afyoncu, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bütün Osmanlı coğrafyasını gezerken bize şöyle dedi: ‘Rumeli’yle falan uğraşmamız güzel ama Türkiye’nin şu an Türkiye’nin asıl meselesi Doğu ve Güneydoğu Anadolu. Bizim, Anadolu birliğini gerçekleştirmemiz lazım.’ Devleti düşünen bürokrat ve akademisyenleri ön plana çıkartıp bizim bu birliği sağlamamız lazım diyerek Pervari’den Ahlat’a kadar her yeri geziyordu. Biz kendi içimizde bu birliği sağlarsak emperyalizmin bizi ufak ufak bölüp ortadan kaldırmanın kolay olmadığını anlamadığımız takdirde çocuklarımızın geleceği yok.”
VEFATI MİLLİ KAYIP
Sanatçı Uğur Derman, “Haluk beyin vefatını milli kayıp olarak görüyorum” diye başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Daha çok hizmet edebileceği bir yaştaydı, ani oldu. Takdir-i İlahi böyleymiş, boynumuz kıldan ince. Çok güzel, tarihe geçecek sözler etti. Benim yandığım, Haluk beyin gidişi değil, Haluk beyin yerinin boş kalışı. Çünkü bu gibi kişiler, hiçbir surette yerini doldurmadan gidiyorlar. Onların kabahati değil bu, bu cemiyetin kabahati.”
BİRLİK OLMAYI HAYAL EDERDİ
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, Haluk Dursun hakkında şunları söylüyor: “Modern zamanların kolonizatör dervişiydi. Sadece bilgisiyle değil, yaklaşımı, yorumu, ilmi ve uygulamasıyla bir örnek oluşturdu. Geçmişi bugüne taşımaya, gelecekte de yaşanılır kılmaya özen gösterdi. En büyük hayali Türkiye’nin Doğusuyla Batısıyla, Kuzeyiyle Güneyiyle birlik ve beraberlik içinde olmamızdı. Dicle’nin kuzularını çakallara kaptırmayacağız sözüyle Güneydoğu’ya sahip çıkmamızı öğütlerdi. Bunun için gece gündüz demeden yoğun bir koşturmadaydı. Malazgirt gazilerinin, şehitlerinin yolunda, o coğrafyada hayatını kaybetti. Umarım bu hepimize bir ders olur.”
GENÇLERE 15 NASİHAT
Sevgili gençler, gözümüzün bebeği, geleceğimiz gençler,
İSTANBULLU OLDUM
Haluk Dursun imzalı “İstanbul’da Yaşama Sanatı” birçok gencin rehber olarak görüp elinden düşürmediği bir kitap. Dursun’un İstanbul sevgisini kendi kaleminden okuyalım: “Gençlikten orta yaşa geçişim gerçek İstanbul’da, “Suriçi”nde oldu. Çemberlitaş’ta tarihi Atik Ali Paşa Medresesi’nin bir hücresinde kaldığım yıllarda eski Bâb-ı âlî’yi, Kapalıçarşı’yı, Beyazıt’ta Çınaraltı’nı, Sahaflar’ı, Beyaz Saray’ı yaşadım. Fatih’te evlendim, o tarihi semti Haliç sırtlarından Marmara Kıyıları’na kadar dolandım, durdum.
...İstanbul’da doğmadım ama İstanbullu oldum. İstanbul’da yaşayıp da bir türlü İstanbullu olamayanlara, bir türlü İstanbul’u yaşayamayanlara hep acıdım, onları hiç anlayamadım. İstanbul’u geçmişte bırakıp, nostalji feryatlarına katılmadan elde kalanlarla yetinmeye, onları keşfetmeye çalıştım... İstanbul erguvanlarının, mimozalarının açıp açmadığını izlemek; kasım sakalarının gelip gelmediğini, bülbüllerin ötüp ötmediğini gözlemek; Boğaz′da lüfer avına, mehtaba çıkmak; bir eski İstanbul tadını yakalamak için köşe-bucak dolaşmak; bir eski İstanbul Efendisi′nin sohbetine koşmak; İstanbul′un anıt ağaçlarının ölçüsünü almak; Haliç′teki son kayıkçıyı, son Bulgar sütçüyü, son İstanbul bostanlarında ne ekildiğini takip etmek; İstanbul sularını tatmak; İstanbul′da güzel sesli bir müezzinin ezanına kulak vermek; Ramazan’da bir hafız efendinin İstanbul usûlü okuduğu Kuran-ı Kerim tilavetini dinlemek... gibi İstanbul’da yaşama sanatının bütün gereklerini yapmaya gayret ettim.” (Ötüken Neşriyat, 1999)