|

Ağır boşluk'ta derin öyküler

Handan Acar Yıldız Hece Yayınları'ndan çıkan ikinci hikâye kitabı Ağır Boşluk'ta olay, durum, sembolik öykü duraklarının tümüne uğrayarak yaşanan acıları, yıkımları, yoğun anlatım ve sıkı örgü ile kurguluyor.

Necip Tosun
00:00 - 16/04/2014 Çarşamba
Güncelleme: 14:06 - 16/04/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Ağır boşluk'ta derin öyküler
Ağır boşluk'ta derin öyküler

Handan Acar Yıldız, Cam Koridor'dan sonra ikinci kitabı Ağır Boşluk'ta (2014) daha çok kelimeler ve çağrışımlarla ilerleyen, felsefi göndermelerle yüklü bir öykü anlayışı sergiler. Sıkı örgülü, düşünce yüklü öykülerinde iç monolog, bilinç akışı, geriye dönüş, sembolik yaklaşım, soyutlama gibi anlatı yöntemlerini kullanır. Yalnızlık, acı ve sevgisizlik tüm öykülerin temel vurgularındandır. Her yaşta sevgisizliğe, adaletsizliğe itilmiş insanların dramlarına bakılır.

Çevreyle bağlarını koparmış, iletişimsiz, yenik, yalnız tiplerin etrafında onları mutlu edecek hiçbir şey yoktur. Çünkü evde, dışarıda sürekli mutsuzluğu çoğaltan bir düzenek vardır. Dünya karşısında, hayat karşısında, insanlar karşısında hep bir yabancı, dışlanmışlık duygusu yaşayan bu kahramanlar sürekli sevgi açlığı çekerler. Ruhlarındaki yangını söndürecek ilişkilerden yoksundurlar. Onun tipleri, kadın öykücülerce çokça yapıldığı şekliyle sadece ezilen, mutsuz, sevgisiz kadınlar değildir. Öykülerde yaygın bir karakter çeşitliliği vardır ve hayatın bir şekilde adaletsizliğine uğramış, çocuk, anne, baba her kesim gündeme gelir.

İNSANLIK HALLERİ

Yıldız, hayatın sıradan bir gününün sıradan bir ânını değil, insanın hayatın en uç noktasında yaşadığı olağanüstü hâlleri, bir yıkımı, bir bozgunu giderek onun sarsıcı, çarpıcı ânını hikâye eder. Bazen gazetelerin üçüncü sayfalarındaki cinayet, intihar, trafik kazası gibi avantür haberlerden yola çıkar. Ama bu olağanüstü hâlin (ölüm, cinayet, intihar vs.) kendisi değil, öncesini, kişiyi buraya getiren dramları, çelişkileri, insanlık hâllerini anlatır. Bu olaylar, durumlar etrafında sevgiyi, trajediyi, korku ve cesareti iç içe işler.

Hayat deneyiminde yenilmiş öykü kişileri; yenilgilerinin izleri ve yaraları ile sokaklarda, ev içlerinde hayatla yüzleşirler. Çocuk parkında gözyaşlarına boğulurlar, ağaçlara sarılırlar, sokaklarda yitip giderler. Kalabalıkların yürüyüşüne bir türlü ayak uyduramayan tipik tutunamamışlardır ve çevrelerine kırgın, kızgın, küskündürler. Dolayısıyla tüm öykülerde, kırık, lirik ve giderek eleştirel dil baskındır. Ama bu tipler tümüyle teslim olmuş, yenilgi içinde değildirler. Bir şekilde başkaldırırlar; cinayet işlerler, intihar ederler, çıldırırlar. Öykülerde böyle baskı, boğuntu, kıstırılmış yaşamlar ve çıkışsızlık sıklıkla işlenen temalar olmasına rağmen melodramatik bir dil tercih edilmez. En sarsıcı dramatik insani durumlarda bile yalın, sakin, serinkanlı anlatım korunur.

DENEME DİLİNE EVRİLİYOR

Tüm öykülerde toplumsal eleştiri, kıstırılmışlık, kendi olamama, özgürleşememe temaları öne çıkar. Kimliksiz, kişiliksiz, yok hükmündeki birey, hayatta yapayalnızdır. Pek çok öyküde ikiyüzlü insanlık hâllerinin ironisi yapılır. İnsan ruhunun gelgitleri, bilinçaltı karmaşası anlatılırken, felsefi ve teolojik sorunlar öykülerin merkezine oturur. Arayan, düşünen kahramanlar, hayat, ölüm, sonsuzluk gibi temel varoluşsal soruların peşine düşerler.

Öykülerinde betimlemelere yer vermez, daha içeride, bilinçaltında ilerler. Anlatıcı, kahramanın dış dünyada gördükleriyle değil, kahramanın ona yüklediği anlamla ilgilidir. Bazen takıntı hâline gelmiş nesneler, kahramanın ruh durumunun ve dışarıya yansıttıklarının şifresi olur. Oralarda derinleşir. İç konuşmayla karşısındakini, kendini, çevreyi, ortamı yorumlar. Anlatıcı, hikâyeyi anlatırken, her olayı, her hareketi, her söylenen sözü, içinin derinliklerinde, bilincinde enine boyuna tartışır. Tüm bu şeyler olurken anlatıcı, bilincinde bunlarla ilgili yargılarda bulunur. Tam da buralarda bazen bir olayı aforizmalara, felsefi bir görüşe dayandırır. Bir duyguyu, bir düşünceyi, kendi kişisel düşünceleri doğrultusunda açar. Bilincinde uyandırdığı çağrışımları kontrolsüz bir şekilde metne aktarır. Denemeye yaklaştığı yer tam da buralarıdır. Örneğin, 'Çelişkinin Heykeli'nde, 'Kadavra Terapi'de dramatik yapı deneme diline doğru evrilir.

NESNELER VE DUYGULAR

Handan Acar Yıldız Ağır Boşluk'ta olay, durum, sembolik öykü duraklarının tümüne uğrar. Yaşanan acıları, yıkımları, yoğun anlatım ve sıkı örgü ile kurgular. İnsanlık hâllerini öykünün gerektirdiği tek etki kuralı çerçevesinde aktarırken, önce bir atmosfer öyküsü kurar, acıyı tam da bunun ortasına yerleştirir.

Pek çok konuyu nesneler, hayvanlar (ud, ip, jilet, sünger) üzerinden anlatması dikkat çeker. Bu nesnelerle insanın doğası, davranış ve ruh dünyaları açık edilir. Anlatıcı onlara hiçbir şekilde nesne olarak bakmaz. Bu anlamda tüm nesnelerin ruhu vardır. Öyküde nesneler, canlı bir organizma olarak ele alınır. 'Ud Sancısı'nda bir çınarın ud olma serüveninde yaşadıkları anlatılır. Kişileştirilmiş ud, sembolik bir anlatımla ancak sevgiyle kendine gelebilir. Her canlının köklerinden koparılsa da bir sevgiyle hayata dönebileceği vurgulanır. 'Sapsarı Bir Öykü''de, sünger üzerinden av, avcı, kıskançlık, aşk üzerine sembolik bir öykü oluşturulur. 'İlmek'de bir ipin, ilmek, hırka olmak macerası anlatılırken, geri planda silik, renksiz, fark edilmeyen insanların fark edilmek, keşfedilmek arzuları aktarılır. Bu insanlar bir şey olmak, bir yer işgal etmek, sevilmek isterler. Ama bütün bu durumlar nesneler üzerinde anlatılır.

MODERN ÖYKÜYE GİRİŞ

Sıkıştırılmış, hayatta yürüyecek hiçbir yolu kalmayan insanlar, küçük ayrıntılarla, marazi duygularla bu hâli anlamaya, anlatmaya sürüklenirler. O kadar yaralanmış ve örselenmişlerdir ki, bir dolmuş sırasında 'sıranı bekle' diye omzuna dokunan parmağın acısını saatlerce hissederler. Küçüklüğünde bir dondurmacının onu terslemesini bütün bir hayatının kaybedişlerine bir başlangıç ve gerekçe sayarlar. Artık hep kaybedecek, bir türlü hayata tutunamayacaktır. Hayat ve insanlar aralarına almazlar onu. ('Dondurma-cı')

Handan Acar Yıldız, modern öykünün imkânlarını kavramış, duygu ile düşünceyi aynı metinde kaynaştıran, daha çok içe doğru zenginleşen yaklaşımıyla öyküye iyi bir giriş yapmış gibi gözüküyor.

Kitabın künyesi:

Handan Acar Yıldız

Ağır Boşluk

Hece Yayınları

2014

136 sayfa

10 yıl önce