|

Kısır döngünün laneti

Everest Yayınları, İlk Roman yarışmasında ödül alan kitaplardan birini daha yayınladı. Evren Sharma 'Eksildik Birer Birer'de 'lanet' üzerinden saplantıları sorguluyor

Emeti Saruhan
00:00 - 10/02/2007 Cumartesi
Güncelleme: 01:21 - 10/02/2007 Cumartesi
Yeni Şafak
Kısır döngünün laneti
Kısır döngünün laneti

Evren Sharma'nın 'İlk Roman Yarışması'nda “dikkate değer” bulunan “Eksildik Birer Birer” isimli romanı Everest yayınları tarafından yayınlandı. Akın Birdal'ın kızı, Vedat Türkali'nin ise manevi kızı olan Sharma'nın romanı, bir Anadolu kasabasında geçiyor. Varlıklı Abdullah Bey'in kendisinden yaşça çok küçük olan karısına bir konak yaptırması ile başlayan kitabın kurgusu, gelin Ayşe'nin düğün gecesi intiharıyla birlikte konağın lanetli olduğu söylentileri, hayal ve umutlarının merkezine konağı koyan Vedat, konakta yaşayan Ahmet ve ikisinin de aşık olduğu Nazire etrafında örülüyor. Evren Sharma 'Lanet var mıdır', 'Hayatımızdaki yıkımları hazırlayan bizler miyiz?', 'İnsanı ne eksiltir' sorularından hareketle kitabını anlattı.

Kitabınızda konağın laneti öne çıkıyor. Herkes başına gelenleri bir lanetle ilişkilendiriyor. Böyle bir lanet gerçekten var mı?

Konak'ın laneti bir sembol aslında. İnsanların çaresizliklerinin, çıkmazlarının, saplantılarının ve tüm bunların insanları sürüklediği kısır döngünün bir sembolü. Bu döngünün ilk içine giren ve bu duruma ilk başkaldıran insandır Gelin Ayşe. Ancak Ayşe'nin başkaldırısı diğerlerinin tutsaklığı olur. Ayşe'nin başkaldırısı yazgısınadır, töreyedir. Ama dile dökülmeyen bu gerçekler korkunun esirliğinde “lanet” olarak isim bulmuştur. Vedat içinse daracık dünyasındaki tek güzel şeydir Konak. Nazire'nin Ahmet'e olan bitmek tükenmez bilmez sevgisinin şekil almış halidir bu kocaman ev. Böylece Konak insanlar için hem kendilerinden hem hayatın gerçeklerinden bir kaçış olmuş, bu kaçış onları çıkmazlara ve saplantılara sürüklemiştir. Bu da bir anlamıyla lanettir aslında. Kısır döngünün laneti.

Vedat aslında Ahmet'in sahip olduklarına sahip olması gerektiğini düşünüyor ve kendi hayatını yaşamayı reddediyor. Böylelikle yıkımını hazırlıyor. Bu insanoğlunun sık yaşadığı bir sorun...

Kendi hayatlarına veremedikleri anlamları başkalarının hayatlarında aramak, onların tanımıyla kendi hayatlarını yaşamaya çalışmak karşılaştığımız bir gerçek. Bunu kimi zaman kıskançlık olarak görürüz yakın çevremizde, hergün ki hayatın bir parçası olarak, kimi zaman boyutları daha büyüktür. Boyutu büyüdükçe zararı da büyük olur bu tür hırsların. Saplantının her türlüsüdür aslında yıkıma götüren bizleri.

Reddedildiği anda yıkıcı, ölümcül bir şeye dönüşen, tek taraflı bir aşk var romanda. Aşk sizce böyle mi?

Aşkın tanımı kişiye göre değiştiği gibi aynı insan için bile zaman zaman farklılaşır aşk. O an yaşamak istediklerimiz, bizim yüklediğimiz anlamlar şekillendirir aşkı. Ama bence aşkın değişmeyen tek gerçeği içinde acı olmasıdır. Aşk, gerçek hayatla ilişiği olmayan, bizi hayatın bütün gerçekliğinden alıp bambaşka diyarlara götürebilen bir duygu. O bambaşka diyarlarda bulduğumuz şey mutluluk olursa ne ala ama karşılaştığımız şey zifiri bir karanlıksa o karanlığın içinden kurtulmak için neler yapamaz insan diye düşünüyorum. Bir damla aydınlığa kavuşabilmek için.

İnsanları eksilten nedir? Zaman mı?

İnsanların eksilmesinde ya da çoğalmasında bence zamanın değil, insanın rolü büyüktür. İnsan insanla çoğalır. Ölüm çaresi olmayan bir eksilmedir elbette ama bugün tek başına çıktığımız yolu bundan yıllar sonra eşimizle, çocuklarımızla hatta torunlarımız ve dostlarımızla tamamlarsak sürenin sonunda çoğalmış oluruz. Hayatı paylaşarak çoğaltmaktansa, kendi yarattığımız hayal dünyaları içinde yaşamak bizleri eksiltir diye düşünüyorum. İnsanı azaltan sevgisizlik ve insansızlıktır.



17 yıl önce