|

Love ya da amour aşkımızı anlatmıyor

Yaradılış gayesinden 'aşk'a, gelenekten hürriyete, bireyden topluma kadar birçok sahada duyarlı bir bakış sunan 'Gönül Gözü'nün yazarları, “aşk” ibaresinde bile Doğu-Batı karşıtlığının olduğunu söylüyor

00:00 - 16/11/2006 Perşembe
Güncelleme: 21:34 - 15/11/2006 Çarşamba
Yeni Şafak
Love ya da amour aşkımızı anlatmıyor
Love ya da amour aşkımızı anlatmıyor

İki gönül mimarı Ö. Tuğrul İnançer ile Kenan Gürsoy'un doyumsuz sohbetlerinde ortak bir duyarlığın yankısını duyumsayacağınız 'Gönül Gözü' Sufi Kitap tarafından yayınlandı. Kitap, irfan ve felsefenin yan yana durduğu, kimi zaman iç içe geçtiği sohbetlerden oluşuyor. İnançer ve Gürsoy, önermelerini kalp ekseninde somutlaştırıyorlar. Didaktik yönüyle dikkat çeken kitaptaki bu sohbetler toplumun "hikmet"i kavramasına dönük olarak okunmalı. Zaten sohbetin merkezinde muhabbet olunca değinilen her konuda bir hikmet keşfedilebiliyor.

Kitaptaki sohbetlerin her satırında kültürümüze dair ipuçları yakalamak mümkün. Sohbet de kültürümüzün bir parçası. Ne yazık ki, bu kültür bugün yavaş yavaş geri çekilmiş, ve hatta kaybolmaya yüz tutmuş. Söz konusu sohbet ehli muhabbet tarafından yapılırsa sohbet, bu kitapta olduğu gibi bir terbiye mektebine dönüşüveriyor.

KEDİYE ÂŞIK OLMAYIZ

Kitaptaki sohbetlerin ilki "Gönül Gözü" üzerine. Zaman zaman Doğu-Batı algılamalarındaki farklılığa vurgu yapılan kitapta, Gürsoy, "Gönül" kavramının Batı'daki karşılıksızlığına değinirken İnançer de "Gönül" kavramının mahiyetinden, kuşatıcılığından dem vuruyor. Hatta "alçak" sıfatının önüne geldiğinde gönlü daha da yücelttiğini ekliyor. İslam medeniyetinin gönül temelinde inşa edildiğini vurgulanırken karşılaştırmalı mülaha-zalarla bu tezi zenginleştiriyor. Gönül kavramında olduğu gibi "aşk" ibaresindeki anlamdan yola çıkarak Doğu-Batı karşıtlığına dikkat çekiliyor: "Kelime olarak sadece sözlük anlamıyla sınırlı kaldığımızda, aşk kelimesinin karşılığı İngilizce'deki 'love', Fransızca'daki 'amour', bizim anladığımız aşkı anlatmıyor. Çünkü, kedisine de love, eşine de love, çocuğuna da love, hocasına da love. Ama biz kediye âşık olmayız. Biz ancak hazret-i insana âşık oluruz ve o bir köprü teşkil edip mahlûktan Halîk'a gideriz. Eşimize, zevce-mize ve zevcimize âşık olabiliriz, ama bu meyil, arzu, heves, istifâde gibi kavramlar içermez. Ama Batı'daki kelimede, mutlaka bir alma kavramı gizli."

Bazı kavramlara getirdiği anlam derinliği kitabın yine özgün taraflarından biri. Mesela son günlerde sıkça tartışılan "Hoşgörü" kavramına Gürsoy'un yorumu şöyle: "Hiçbir şekilde kayıtsızlık demek olmamalıdır ve bana kalırsa hoşgörü, yine ecdadın bize emânet ettiği en güzel kelimelerden ve mefhumlardan bir tanesi. Tıpkı gönül gibi, tıpkı edep gibi, tıpkı irfân gibi. Sarılmamız gereken kelimelerden bir tanesi. Çünkü Batı'nın toleransından, bizim hoşgörümüz farklı. Bunu altını çizerek ifâde etmek ve ısrarla tebaruz ettirmek gerekiyor. Batı'nın tolerans kavramını, kelimenin menşei îtibariyle değerlendirecek olursanız, içinde katlanma vardır. Nitekim ilaç prospektüslerinde bu ilacın ne kadar tolere edilebilir olduğuna ilişkin bazı işaretler vardır. Bu vücut, bünye ne kadar kaldırabilir mânâsındadır. Tolerans bir katlanmadır. Orada var olan, mevcudiyeti bulunan o şeye, ifâde olunana, olması gerekene gönülden rızâmız olmasa da bir katlanma hâlidir. Ama hoşgörü öyle değildir. Hoşgörü, sizin de çok güzel ifâde buyurduğunuz gibi, hoşlukla, hoşça bakmakla, hoş bakmakla alâkalıdır. "

Yine "Cihad" kavramına geti-rilen yorum bugünkü kavramsal kargaşayı bir nebze de olsa giderir nitelikte: "İşte imanla aksiyon bütünleşmesinin çok iyi kavrandığı yerdeki anahtar kelime de, kavram da cihad kavramı olmalıdır. Fakat cihad, elbette bir gayretle alâkalı. Herhangi bir aksiyon, herhangi bir hareket değil. Gayreti ifâde ediyor. Peki, gayret neyin gayretidir? Bir irâdenin gayretidir, irâdenin ortaya konuşudur. Peki, irâde nereye bağlıdır, şuûra bağlıdır. Şuûr nereye bağlı olmak durumundadır, imânâ bağlı olmak durumundadır. O halde, şuûrsuzca gerçekleştirilen bir şeyi asla cihad gibi değerlendirmemek gerekir ve iman prensiplerinin yaşanmasına taalluk etmeyen, bağlı olmayan bir hareketin de asla İslâmiyet'le beraber düşünülmemesi gerekir. Cihad öncelikle öldürmek için değil yaşatmak içindir."

Gönül Gözü'ndeki sohbetlerde, Ramazan, tevhîd, yaradılış gayesi, gelenek, edep, medya, lisan öğrenmek gibi konular da ele alınıyor.

Gönül Gözü kitabının gözardı edilmeyecek başka bir tarafı da İstanbul beyefendilerinin Türkçesi'ni sunması. Sohbetlere çok farklı atmosfer katan söyleniş biçimleri Türk edebiyatımız için de önemli. İlim, irfan, tasavvuf, kültür, medeniyet gibi konularda bilgi dağarcığımıza katkı sağlayacak eser, bir gönül kılavuzu olarak hepimizin hayatında yerini almalı.




17 yıl önce