|

Allah’ı zikreden dua taneleri ve Osmanlı’da tespihzenlik

Tespihin sadece Müslümanlar için değil, Budizm, hatta Hinduizm ve Brahmanizm gibi eski Uzakdoğu dinlerinde de önemlidir. Avrupa'da katolik rahip ve rahibelerin kullandığı 64 taneli, çarmıha gerilmiş İsa tasvirli tespihler ise dinî kıyafetlerin tamamlayıcısıdır Brahmanlar tespihe “dua tacı” demektedirler. Erol Çağlar, Kırmızı Beyaz dergisi için tespihin bilinmeyenlerini yazdı.

10:00 - 28/04/2020 Salı
Güncelleme: 11:00 - 28/04/2020 Salı
Kırmızı Beyaz
Türk el sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olan tespihzenlik, 17. yüzyılda başlayarak gelişti.
Türk el sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olan tespihzenlik, 17. yüzyılda başlayarak gelişti.
Gam, kasvet ve kederden kurtulmak ve can sıkıntısını gidermede eğlence aracı olarak da kullanılan tespih ilk defa M.Ö. 800'lerde kullanıldığı bilinmektedir. Tespihin sadece Müslümanlar için değil, Budizm, hatta Hinduizm ve Brahmanizm gibi eski Uzakdoğu dinlerinde de önemlidir. Avrupa'da katolik rahip ve rahibelerin kullandığı 64 taneli, çarmıha gerilmiş İsa tasvirli tespihler ise dinî kıyafetlerin tamamlayıcısıdır Brahmanlar tespihe “dua tacı" demektedirler.

Tespihlerin en güzelleri İstanbul'da yapılırdı. Tespih meraklısı insanlar yüzyıllar boyunca en güzel tespihleri hep İstanbullu ustalardan edindiler. Altın, gümüş, denizkaplumbağası kabuğu denilen bağa, fildişi, sedef, kehribar, boynuz, abanoz ve ödağacı gibi onlarca tespih hammaddesi Afrika gibi uzak diyarlardan getirilerek İstanbullu ustaların elinde birer değerli zikir tanesine dönüştü ve her habbesinde Allah anıldı.

  • Türk el sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olan tespihzenlik, 17. yüzyılda başlayarak gelişti ve 19. yüzyılda doruk noktasına ulaştı. Osmanlı Padişahları, yakut, zümrüt, elmas gibi değerli taşlardan yapılmış tespihler kullanmışlardır. Bunlardan III. Selim'in zümrüt ve inciden yapılmış tespihi ile Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın elmas tespihi meşhurdur.

Tespih yapımında kullanılan malzemeler beş gruba ayırılır: Zümrüt, yakut, elmas, necef, firuze, laciverttaşı, zeberced, yeşim, akik, altın, gümüş gibi değerli taş ve madenler; fildişi, suaygırı dişi, balina dişi, bağa (denizkaplumbağası kabuğu), deniz fili, boğa, bufalo, gergedan boynuzu ve deve kemiği ve dişi gibi hayvansal maddeler; inci, mercan, sedef, yüsrü, suaygırı, köpek ve testere balığı dişi gibi deniz kökenli maddeler; kehribar, lületaşı gibi fosiller. Ağaç çeşitleri ise: Yılanağacı, abanoz, ödağacı, sandal ağacı, maverd, kan ağacı, zeytin, pelesenk, gül, demirhindi, lale ağacı, saten, şeker, tik, kokobolo, morağaç ve kalenbek gibi envayi çeşit ağaç. Bu ağaçların birçoğu Hindistan, Mısır, Madagaskar, Güney Amerika'dan getirilirmiş. Sert, kahverengi bir ceviz türü olan ve Seylan, Endonezya, Hindistan gibi ülkelerde yetişen kuka, bir tür hindistancevizi olan narçıl, sırçalı kuka, zeytin ve hurma çekirdeği gibi malzemelerden de tespih yapılmaktadır.

Son dönemlerin tespihzenlerinden olan Necmeddin Okyay aynı zamanda bir ebruzen ve yay ustası yani kemankeştir. Yeğeni Ahmet Düzgünman'a da bu sanatı öğretmiş ve dönemin ünlü tespih sanatkarı Galip Başsaka'dan tespihzenlik sanatını öğrenmesi için onu teşvik etmiştir. Tespih yapabilmek için el ve göz hassasiyetine sahip olmak lazım. Son devrin en makbul ve yetenekli ustalarını sıralıyacak olursak: Beylerbeyli Galip Usta, Topuzun Halil, Sahhaf Nuri, Tophaneli İsmet, Mevlanakapılı Mahmut, Fildişici Burhan, Topkapılı Sadık, Börekçi Mahmud, Beşiktaşlı Sağır Rıfat, Kalemdar Hayri, Kehribarcıbaşı Ali Bey, Horozun Salih, Kalafatçı Hasan gibi ustalardır. Ahmet Düzgünman usta, "Horozun Salih öyle ustaydı ki... Ondan tespih alanlar 'Tespihin deliğinden iki ibrişim geçerse almayız ha!' diyerek takılırlarmış." Bu olay aslında tespihin ince zevk unsuru bir sanat olduğunu ve tespih meraklılarının estetik hassasiyetini göstermesi bakımından manidar bir hadisedir.

Son devir büyük ustaların kullandığı tespih tezgâhını Necip Sarıcı, "Dua Taneleri" kitabındaki yazısında şöyle anlatıyor: "Çıkrık kemâne adı verilen el tezgâhı beş bölümden oluşurdu: Tay denilen iki ayağı tutan alt ağaç; ortasında ayar delikleri olan delikli peşme; 'kubbe'yi tutan kelebek; dönen yuvarlak bölüm, yâni kubbe; ustanın ayağını dayadığı tezgâh takozu. Çok basit ama milimetrik hassasiyette olması gereken tespih tezgâhını, ustanın kendisi imal ederdi. 50 x 100 santimetre boyutlarında bir tablada, iki demir punto arasına ince delinerek kalıba geçirilmiş taneyi sol eliyle çektiği kemâne ile döndürür, sağ elinde tuttuğu rende ve arda ile de malzemeyi suyuna ve kendi sinin zevkine göre tıraşlayıp "habb"ları, yâni taneleri, armudî, beyzî, kürevî, şalgamî veya fasetalı olarak biçimlendirirdi." 99'luk bir tespih için yaklaşık 110-120 arasında tane üretilir, içlerinden de birbirlerine en uyumluları seçilir. Artan diğer taneler de 33'lük tespihler için saklanır. Taneler tamamlandıktan sonra sıra takımı oluşturan durak (nişâne), pul, düğüm yuvası, imâme, ara taneler ve tepelik grubunun yapılışına gelir. Bütün bu tamamlayıcı parçaların, tanelerin özellikleriyle uyumlu olması gerekir. İyi bir tespihte parçalardaki uyumun yanı sıra, iplerin geçirildiği deliklerin çok ince olması bir kalite göstergesi olarak kabul edilir. Tespihte en son olarak da imame şekillendirilir. Üzerlerine halkalar, sikkeler giydirilir. İmal edilen bu tespih taneleri üzerine altın ve gümüş çivilerle bezemeler ve yazılar da yazılırmış. Tanelerin hepsi aynı boyuta gelince sıra cilalamağa gelir. Erzurum toprağı denilen yumuşak bir taş hafifçe rendelenerek toz haline getirilip, iyi kalite zeytinyağı ve gliserin ile karıştırılıp elde edilen cila bir bezle tanelere sürülür.

  • Halkalı pul, vidalı tepelik, imameye gizli düğüm yuvası ve kamçı takıldıktan sonra tespih müşteriye veya koleksiyona hazır hale gelir. Bilhassa kokulu ağaçlardan yapılan tespihler kapalı kutularda saklanır ki, kokusu kaybolmasın. Fosil malzemelerden olan kehribardan şeffaf, ateşi, sarı ve yeşil renkli olanlarından yapılan tespihler kullanılırken ve yaz aylarında güzel bir koku yayar çünkü fosilin içeriğinde çam reçinesi vardır.

Osmanlı zamanında yaz mevsiminde ele serinlik verdiği için necef denilen kaya kristalinden yapılma tespih kullanılırmış. Her tanesi ışıkta yedi rengi ayıran ışıl ışıl, ucu gümüş kamçılı tespihleri taşımak ise bir ayrıcalıkmış. "Tespihlerin makbul olanı büyüklük ve şekil bakımından taneleri aynı olanı. Denk getirilememişse bile en büyük taneden başlayarak küçüğe doğru dizilir ve buna servi dizimi denir. Bu tip tespihler ikinci kalitedir. Tespihler, ibrişim denilen ipekten iplere dizilirdi, fakat artık boyanarak istenen renge getirilen naylon iplere diziliyor" diyor Günlük hayatta kullanılan 33'lük veya 99'luk tespihlerden başka tekkelerde kullanılan daha çok taneli tespihler de imal edilmiştir. Bu tespihler iri tanelidir ve tane sayısına göre beş yüzlük veya binlik şeklinde isimlendirilirler.

Geleneksel tespihçilik bugün sadece birkaç meraklı tarafından amatör olarak sürdürülüyor. Fabrikalarda plastik veya diğer sentetik maddelerden seri olarak üretilen incik boncukları saymazsak tabii...

#Kırmızı Beyaz Dergisi
#Osmanlı Devleti
#Tespih
4 yıl önce