Anadolu Ajansı (AA) olarak biz haberlerde kullandığımız terminolojiye çok dikkat ediyoruz. Son fotoğraflarla birlikte uluslararası hukuk terminolojisinden iki kavram zikredildi: Savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş suç.
Bir tanesinde, sivillere yönelik bir katliam var. İkincisinde ise, savaşan iki tarafın esirlerine karşı işlediği suç sözkonusu. Esir alınmış veya hapsedilmiş kişilere karşı işkence, işkenceyle öldürme, aç bırakma gibi eylemler savaş suçu sayılıyor. Öte taraftan, varil bombalarının ve füzelerin atılmasıyla öldürme olayları ise, insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamındadır. Burada, ikisinin de gerçekleştiği görülüyor.
Öncelikle rakam çok büyük. 55 bin kare fotoğraf var. İlaveten, bu 55 bin kare kapsamlı bir heyet tarafından incelenip bir anlamda bir iddianame hazırlanıyor. Bundan sonra fotoğraflar bizimle paylaşıldı. Tabii bir de, bu fotoğrafların bizzat bu olaylara tanık olan, kurbanların fotoğraflarını çeken Sezar kod adlı kişi tarafından komisyona teslim edilmesi sözkonusu. Yani, muhalif güçlerin baskın ile bir yerde ele geçirdiği fotoğraflar değil bunlar.
Komisyon üyeleri, bu fotoğrafları paylaşmak için dört kurum seçti. Bu dört kurum, Anadolu Ajansı, TRT, Guardian ve CNN International idi. Bizim seçilmemizin sebebi ise bölgedeki etkinliğimiz ve tarafsızlığımız.
Habercilik açısından çok büyük etki uyandırdı. Meslekî anlamda büyük bir başarı bu. Ama insanî olarak bizi derinden etkileri. 10 gün yemek yiyemedik. O fotoğrafların hepsi bizim incelememizden geçti. İşin bir tarafı da, bu fotoğrafları yayımladıkça daha fazla fotoğraf geldi. En son, nehirden çıkarılan 200 cesedin fotoğrafları Anadolu Ajansı'na ulaştı.
Hepsini arşivliyoruz. BM, haberimizden sonra bizimle temas kurdu ve elimizdeki fotoğrafları kendileriyle paylaşmamızı talep etti.
IŞİD, bu yayınlardan sonra AA'yı hedef aldı. Halep'te ofisimizi basıp dağıttılar. Böylece IŞİD'in muhalif görüntüsünün altında rejim destekli olduğu tezimiz doğrulanmış oldu.
Suriye ne yazık ki, ölü, yaralı ve mülteci istatistiğine dönüştü. İnsanî dram tarafı unutuldu. Stalin'in sözünü hatırlayın: 'Bir kişinin ölümü trajiktir. On kişinin ölümü dramatiktir. Bir milyon kişinin ölümü ise istatistiktir'. BM artık istatistik tutmayı bıraktı. Ama biz tutuyoruz.
Dünyada savaş, kaos ve terör olaylarının yaşandığı ülkelerin % 85'i İslam ülkeleri. El Kaide dediğiniz örgüt, Pakistan'da kilise basıyor, Kenya'da alışveriş merkezi basıyor, Irak'ta Felluce'yi ele geçiriyor, Suriye'de muhalifleri yok ederek toprak kazanıyor ve Türkiye'ye meydan okuyor, Libya'da, Lübnan'da terör yapıyor. Karışık, ilişkileri karanlık bir yapı. Bir anlamda, Arap Baharı'nı kışa çevirmenin gerekçesi. Mısır'da bir bomba patlıyor ve bu Mursi'ye yapılan darbenin meşrulaştırıcı gerekçesi oluyor. Bunların hepsi, Arap Baharı'nın ilhamını aldığı Türkiye'yi kurutmak. Gezi olayları da, son operasyonlar da bu amaca matuftur. El Kaide, bir korkutma aracı olarak kullanılıyor.
Arap Baharı'nın gerçekleştiği ülkelerde Türkiye sevgisi var. Lübnan'dan Fas'a kadar bir coğrafyadaki ülkelerin televizyonlarında Türk dizileri, denizlerinde Türk gemileri, ülkelerde Türk müteahhitler ve evlerde Tayyip Erdoğan posterleri var. Amaç. Bu umudu kaynağında, yani Türkiye'de ortadan kaldırmak.
Bu savaş hiçbir önceki çatışmaya benzemiyor. Ne Bosna, ne Çeçenistan, ne İran-Irak savaşı buna benziyor. Burada savaş yok. İnsanları 6 ay aç bırakıp günden güne öldürmeye çalışıyorlar ve yine de ölmeyince kayışla ya da elle boğarak öldürüyorlar.
Cesetlerin üzerine iki rakam yazılmış. Birinci rakam, istihbaratın rakamı ve bu rakam, üst birimlerin verdiği emir doğrultusunda kimin infaz edildiğini gösteriyor. İkinci rakam ise, hastanedeki doktorun yazdığıdır. Doktorun yazdığı rakam, göstermelik ölüm sebebini gösteriyor. Sorulduğunda ailelere kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi gerekçeleri bu şekilde kaydediyorlar.
Sezar, 13 yıl askerlik yapmış birisi ve ekibin bir parçası. Bu kişinin savaş çıktıktan sonraki görevi, öldürülen insanların fotoğrafını çekmek. Bir süre sonra vicdanen rahatsızlık duyuyor. Fotoğrafların birisinde kendisini de çektiriyor. İleride şahitlik yapabilmek için.
Bütün mesele, Esed'in devam edip etmeyeceğinde kilitleniyor. İran ve Rusya, Esed'in devam etmesinden yana. IŞİD, Esed'in varlığını meşrulaştıran bir unsur gibi. 'Ne yani, Esed gitsin de, bunlar mı gelsin?' denilmesini sağlıyor IŞİD. Cenevre'den bir sonuç çıkacağını da zannetmiyorum. Meselâ Humus'a yardım kararlaştırıldı, ama sonra da yardım konvoyu vuruldu.
Ülkenin millî istihbaratına karşı bir mücadeleye girmek aklın alacağı bir şey değil. Bazıları kasıtlı olarak bu TIR'ların El Kaide'ye, IŞİD'e yardım götürdüğü izlenimini oluşturmak istiyor. Şunu belirtelim: Durdurulan sadece bir TIR değil. Amaç, bir coğrafyanın umudunu yok etmek.