|

ABD işkence yapmaz, başkalarına yaptırır!

Güney Afrika asıllı Amerikalı yönetmen Gavin Hood (35), yaşına başına bakmadan tehlikeli bir bölgeye giriyor ve çağdaş ABD hukukunun en kirli sayfasını araladığı 'Yargısız İnfaz' ile 'sorumluluk taşıyan filmler' külliyatına anlamlı bir halka daha ekliyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 5/01/2008 Cumartesi
Güncelleme: 23:06 - 4/01/2008 Cuma
Yeni Şafak
ABD işkence yapmaz, başkalarına yaptırır!
ABD işkence yapmaz, başkalarına yaptırır!
YARGISIZ İNFAZ

(Rendition)
2007, ABD yapımı

Gerilim / Dram
Yönetmen:
Gavin Hood

Senaryo:
Kelley Sane

Görüntü:
Dion Beebe

Müzik:
Paul Hepker ve Mark Kilian

Kurgu:
Megan Gill,

Oyuncular:
Omar Metwally, Reese Witherspoon, Jake Gyllenhaal, Yigal Naor, Meryl Streep, Peter Sarsgaard, Alan Arkin

Süre:
120 dakika

İçerik uyarıları:
İçerdiği işkence sahneleri, duygusal gerilim ve bir sahnesindeki cinsellik nedeniyle, 18 yaşından küçük izleyicilerin ve bu tür temalardan hoşlanmayanların izlememesi tavsiye edilir.

Yabancı sinemaseverlerden aldığı puan:
6.6 / 10 (Kaynak:
)

Dağıtıcı şirket:
Best Line Pictures

* * *

Enver El-İbrahimi, çocukken ailesi ile birlikte ABD'ye göç etmiş, Mısır asıllı Amerikalı bir kimya mühendisidir. Bir konferans nedeniyle gittiği Güney Afrika-Cape Town'dan Washington'a dönerken bindiği uçakta aniden ortadan kaybolan, hakkındaki bütün uçuş kayıtları da onunla birlikte buhar olup uçan El-İbrahimi, aslında CIA ajanları tarafından sorgulanmak üzere gizlice kaçırılmıştır. Ancak, CIA, "ellerini kanla kirleteceği" bu yasadışı sorgulamayı Birleşik Devletler toprakları üzerinde değil de müttefiki Mısır'da bulunan bir işkence tesisinde, oradaki Arap işbirlikçileri eliyle gerçekleştirecektir. Aynı ülkede görevli bulunan ve işkence seanslarına "gözlemci" sıfatıyla nezaret eden genç CIA analisti Douglas Freeman, Arap asıllı bu Amerikalı kimyagerin, elde güçlü kanıtlar olmaksızın merhametsizce suçlanmasına tanık olduktan sonra giderek "insan olduğunu" hatırlamaya ve görevini sorgulamaya başlar. Baş edemediği vicdanı, onu en sonunda mağduru korumak gibi riskli bir noktaya sürükleyecektir.


Gavin Hood'un "Yargısız İnfaz"ını birbirine taban tabana zıt iki noktadan yorumlamak mümkün. İlk bakışta böyle bir filmi, anti-emperyalist kimlikli sinemaseverler arasında gitgide popüler olan bakış açısıyla, "küresel Amerikan günahlarına karşı uluslararası kamuoyunda yaygınlaşan tepkileri yumuşatmak amacıyla, belli bir hesap-kitap dahilinde hazırlanmış Hollywood ağrı kesicisi" olarak görebilirsiniz. Nitekim, Amerikan sinema endüstrisinde, en azından bir kısım stüdyolar ve yönetmenler Washington ile dünya arasında gerçekten de benzer türden bir "tampon" görevi üstlenmekteler…

Ancak, ben Hood'un anlattığı öyküyü izledikten sonra, yönetmenin en azından bu film özelinde samimi davrandığını ve temel niyetinin CIA'nın üçüncü dünya halklarına (bilhassa da Müslümanlara) karşı sergilediği hukuksuz eylemleri sorgulamak olduğu kanısına vardım. Çünkü, film, Amerikan istihbarat servislerinin 11 Eylül'den sonra iyice moda haline getirdiği "yargısız tutuklama" ve "işkence ile ifade alma" gibi konularda söylemesi gereken her şeyi büyük bir dürüstlükle söylüyor. Bu filmi bir doğulu da çekse ancak onun söyleyebileceği kadar dürüstlükle hem de… Sonuçta, kahramanlardan biri olan Amerikalı bir analistin vicdanına yenilmesi ve Müslüman mağdurun koruyuculuğuna soyunması kimileri açısından Hollywood'un klasik "finalde aklama operasyonu" gibi görülse de, bence dünyanın her ülkesinde olduğu gibi ABD'de de vicdanı hâlâ yerli yerinde duran insanlar olabilir. 300 milyonluk bir ulusu en tepeden en aşağıya kadar firesiz bir "çürümüşler topluluğu" olarak görmek için, en az bugünkü Beyaz Saray yönetimi kadar ahlâksız olmak gerekir çünkü...

"Yargısız İnfaz"ı izleyen Amerikalı bir sinemasever internetteki bir sitede aynen şu satırları yazmış: "Yanımdaki yaşlı kadın sinemadan çıkarken, bana dönüp 'Ülkemizde gerçekten de böyle şeyler oluyor mu' diye sordu."

Evet; belli bir ahlâkî sorumlulukla hareket eden, en azından kendi ülkelerinin dünyaya yaydığı faşizmi sorgulayan böylesi filmler, hiç bir işe yaramasa bile "uyuyanları uyandırmaya" yarayabiliyor. O yüzden de sadece bir "sistem aklama enstrümanı" olarak görülmemeleri gerekir. Dünyayı iyiye ve güzele doğru dönüştürmek için sinemaya da en az diğer silahlar kadar ihtiyacımız var.

Bu hafta sonunun en dikkate değer filmi. Vaktiniz olursa izlemeye çalışın.





16 yıl önce