|

Bir sihirbaza gönül verdim

Sihirbazlık tarihinin gelmiş geçmiş en karizmatik isimlerinden biri olan Harry Houdini'nin hayatından kısa bir kesite odaklanan “Öldüren Cazibe”, konusuyla zerre kadar ilgisi olmayan uyduruk ve ucuz Türkçe ismine karşılık, kaliteli oyuncuları ve özenli dekor-kostümleriyle izleyicisine yine de hoşça vakit geçirten bir çalışma...

Ali Murat Güven
00:00 - 8/06/2008 Pazar
Güncelleme: 23:37 - 7/06/2008 Cumartesi
Yeni Şafak
Bir sihirbaza gönül verdim
Bir sihirbaza gönül verdim





ÖLDÜREN CAZİBE

(Death Defying Acts)


2007-Avustralya / İngiltere Ortak Yapımı

Yönetmen
: Gillian Armstrong

Senaryo
: Tony Grisoni ve Brian Ward

Görüntü
: Haris Zambarloukos

Müzik
: Cezary Skubiszewski

Kurgu
: Nicholas Beauman

Süre
: 97 dakika

Oyuncular
: Catherine-Zeta Jones, Guy Pearce, Timothy Spall, Saoirse Ronan, Aaaron Brown

İthalatçı şirket
: D Productions

Dağıtıcı Şirket
: Pinema Film

İçerik uyarıları
: İçeriğindeki ürkütücü sihirbazlık gösterileri ve hafif şiddet nedeniyle, 12 yaşından küçük çocuklara ve bu tür sahnelere duyarlı olanlara tavsiye edilmemektedir.

* * 1/2

Yıl 1926... Sihirbazlar kralı Harry Houdini, ölüme meydan okuduğu soluk kesici gösterileriyle nâm salmış bir performans sanatçısı olarak, çıktığı Avrupa turnesi kapsamında İskoçya'nın Edinburgh kentine gelir. Hayranlarının her geçtiği yerde kapı pencere kırarak karşıladıkları bu popüler sihirbazın, kapılarını hiç kimselere tam olarak açamadığı ruhsal dünyasında ise çok ciddi bir takıntısı vardır: Ölürken yanında bulunamadığı için kendisini sürekli suçlu hissetmesine neden olan annesi...

Metafizik olaylar ve bununla ilgili şaibeli gösterilerin amansız bir düşmanı olan Houdini, o Edinburgh'dayken karşısına çıkıp annesinin ruhu ile iletişim kurabilecek bir medyuma 10.000 Dolar para ödülü vereceğini duyurur. Houdini'nin Avrupa kamuoyu ve medyasında büyük yankılara yol açan bu vaadi, medyumlar âleminde iş tutan binlerce sahtekâr gibi, kızıyla birlikte küçük çaplı salonlarda hileli gösteriler yapan uyduruk medyum Mary McGarvie'nin de iştahını kabartacaktır. Uyanık kızının kuliste gizlice topladığı bilgileri insanları kandırmak için kullanan McGarvie, deneme gösterisi yapmak üzere güç bela karşısına çıkmayı başardığı Houdini'ye, öte âlemdeki annesinden tatminkâr bir bilgi aktaramaz gerçi. Ancak, ünlü sihirbaz, kendine has bir tılsıma sahip olan bu genç ve güzel kadına kısa sürede yakayı kaptıracaktır. Kahramanımızın turneyi falan boşverip o ve kızıyla birlikte hayatının en mutlu günlerini yaşamaya başladığı bu dönem, topu topu 52 yıla sığan kısa fakat renkli ömrünün de son günleridir aslında...




Avustralya sinemasından alçakgönüllü bir 'dönem filmi'

Avustralya sinemasının en kıdemli bayan yönetmenlerinden Gillian Armstrong'un (58) imzasını taşıyan “Öldüren Cazibe”, son çeyrek yüzyıl boyunca bu uzak diyardan gelen irili ufaklı pek çok yapıt gibi Hollywood tarzı tantanalı bir anlatımdan uzak duran, alabildiğine iddiasız ve sakin biçimde akıp giden bir çalışma... Ancak, buna karşılık, Armstrong'un senaryo üzerindeki kadınca dokunuşları sayesinde, çoğu Hollywood filminin sahip olamadığı kadar da güçlü bir “insan sıcaklığı” içeriyor. Rollerine son derece yakışmış iki oyuncu, magazin medyasının “Michael Douglas'ın karısı” olarak bellediği Catherine-Zeta Jones ve Guy Pearce'a iki baş karakteri teslim eden kadın yönetmenimiz onlardan gayet göz doldurucu birer performans alırken, 1926 yılı Edinburgh'unda geçen yarı-biyografik hikâyesini de çok başarılı bir dekor ve kostüm çalışması eşliğinde anlatıyor bizlere. Bu arada, filmin küçük yıldızı Saoirse Ronan'ın performans açısından bu ikisinden hiç aşağı kalmadığını, “annesine asistanlık yapan küçük sahtekâr” rolünde oldukça eğlenceli bir portre çizdiğini de belirtelim.

En üst katmanı Macar asıllı ünlü Amerikalı sihirbaz Harry Houdini ile üçkağıtçı medyum Mary McGarvie'nin kısa süren aşklarına tahsis edilmiş bulunan senaryo, daha alt katmanlarda ise dönemin sansasyona düşkün medyası, iki dünya savaşının orta yerinde derin bir depresyonun batağına saplanmış durumdaki kitleler ve onların karşısında arsızca umut tacirliği yapan medyumların aralarındaki amansız mücadele, sihirbazların ışıltılı dünyasının arka planına egemen olan o zorunlu ketumluk, her koşulda ödünsüz bir iş disiplini gibi pek çok ilginç alt-okumaya da imkân tanıyor. Kendi adıma, Houdini'nin, Edinburgh'a tantanalı bir karşılama töreni eşliğinde ayak bastığında, büyük bir hayran kitlesi ve gösterilerinde sürekli açıklar arayan medya mensuplarının gözleri önünde insan azmanı bir adamdan yumruk yediği sahneyi, sihirbazların, ilginç ve gizemli yönlerinden öte bazen son derece trajik olayları da barındırabilen iç dünyasına yapılmış etkileyici bir vurgu olarak çok beğendiğimi belirtmeliyim. Dünyanın belki de en vahşi yumruğunu midesine yediği o an itibarıyla çevresindekilere alaycı bir ifadeyle bakarak, “Bitti mi, hepsi bu kadar mıydı yani” diye söylenen kahramanımızın, bir sonraki sahnede ise otelinin odasına kendini atar atmaz banyoda küvetin başına çöküp kan tükürmesi, bazı efsaneleri yerle bir etmemek adına nasıl bir özverinin gerektiğini gösteren son derece anlamlı bir sahneydi.

Hem eğlendiren, hem de bilgilendiren bir hikâye

Öte yandan, film, bu dünyada bilgi ve emekle elde edilebilecek somut değerlerden umudu kesip gözünü öte âleme, ruhların dünyasından gelecek yardımlara diken aşırı hayâlperest insanların sömürülmesinin ne denli kolay olduğuna ilişkin göndermeleriyle de belli bir saygıyı hak ediyor. Tabiî, bu arada ülkemizde çok fazla tanınmamakla birlikte, yaşadığı dönemde (1874-1926) ABD ve Avrupa'yı kasıp kavuran büyük bir sahne adamının hayatından neredeyse hiç bilinmeyen bir çok ilginç ve eğlenceli ayrıntıyı da hikâyesinin içinde ustaca harmanlaması, bu yolla genç kuşaklara -kariyerini korumak adına, hayatı dahil her şeyi ortaya koyan- hırslı Houdini'yi yakından tanıtması da filmin bir diğer artısı...

“Öldüren Cazibe”, hem sayıca az, hem de kalibre olarak düşük filmlerin gösterime girdiği bu hafta sonunda, çok da yüksek beklentiler içine girmeden keyifle izleyebileceğiniz alçakgönüllü bir yapıt. O yüzden, sakın ola, 1970'lerin ucuz erotik filmlerini andıran dandik Türkçe ismine bakarak hemen belli bir önyargıya varmayın. “Ölüm Gösteriye Meydan Okuyor” şeklinde çevirebileceğimiz orijinal afiş cümlesi “Death Defying Acts” ile hiç bir mantıksal bağı bulunmayan bu uyduruk Türkçe ismi, birileri uyku sersemiyken koymuş anlaşılan. Evet, filmin sonunda Houdini gerçekten de ölüyor; fakat “dayanılmaz bir cazibe” yüzünden falan değil, gerçek hayatında da olduğu üzere trajik bir olay vesilesiyle...





16 yıl önce