|

Bu düzeyde bir iğrençliği artık Batı'nın midesi de kaldırmıyor

Sevgili anne ve babalar! Sizleri, bu sayfada son 6 yıldır her fırsatta yaptığım gibi, bir kez daha uyarıyorum. Çocuklarınızın sinema filmi ya da televizyon programı olarak ne izlediğini, hangi bilgisayar oyunlarıyla oynadığını, ne tür internet sitelerini ziyaret ettiğini, en az şarküteriden aldığınız sucuğun içinde domuz eti ya da domuz yağı bulunup bulunmadığına dikkat ettiğiniz kadar önemsemek zorundasınız. Yoksa, o halim selim çocuk günün birinde karşınıza komşu kızının ırzına geçip başını taşla ezen donuk bakışlı bir katil olarak çıktığında, “Nasıl oldu bu felaket, halbuki o kadar da akıllı uslu bir evlattı” gibi boş cümleler eşliğinde dövünmek için zamanınız da hakkınız da kalmayacaktır.

Ali Murat Güven
00:00 - 10/06/2011 Cuma
Güncelleme: 03:27 - 12/06/2011 Pazar
Yeni Şafak
Bu düzeyde bir iğrençliği artık Batı'nın midesi de
Bu düzeyde bir iğrençliği artık Batı'nın midesi de
alimuratg@yahoo.com

Sinema ve televizyonda, tıpkı
"pornografi"
gibi
"vahşet teşhiri"
nin de takipçilerine bir süre sonra
yetmez
olan; verilen
"doz"
un her seferinde biraz daha artırılması sonucunu doğuran
"müptelâ edici"
bir kimyası var. Tatmin edilmesi gitgide zorlaşan bu
"kesintisiz yenilik"
beklentisi, aynı şekilde film yapımcılarını da gerçekleştirdikleri her yeni gösteride bir kademe daha cüretkâr davranmaya doğru kışkırtıyor.
Dünyada,
ABD
merkezli
MPAA
(Motion Picture Association of America / Amerikan Sinema Cemiyeti)
ile birlikte en kıdemli ve de saygın iki film denetleme örgütünden biri olan
İngiltere
'nin
BBFC
'si
(British Board of Film Classification / İngiliz Film Sınıflandırma Kurulu)
, yalnızca bir buçuk yıllık bir aradan sonra, normal koşullarda hemen hiç başvurmadığı bir uygulamaya geri döndü ve geçtiğimiz hafta içinde bir sinema filmini
"topyekün"
yasakladı.
Anılan kurul, incelenen filmin sinema gösterimi, DVD sürümü, paralı kanallardaki şifreli gösterimi ve hattâ internet sitelerinde ücretli/ücretsiz paylaşımını ihtiva eden böylesine radikal bir kararı en son
2009 yılı Eylül ayında
almıştı. Ki izleyiciyle buluşması her formatta yasaklanan o zamanki film de tıpkı birazdan ayrıntılı olarak tanıtacağım yeni örnek gibi, sözümona bir korku-gerilim gösterisi olan,
2009-Japonya
yapımı
ti. Daha doğrusu,
"korku-gerilim filmi"
postu giymiş, fakat gerçekte Japon çatlağı
Kôji Shiraishi
'nin hastalıklı sanrılarının dışavurumu görünümündeki iğrenç bir kan banyosu…
BBFC
'nin, kendi alanlarında seçkin psikologlar, sosyologlar, hukukçular, ilâhiyatçılar ve yapımcılardan oluşan inceleme kurulu, geçen haftaki kararıyla birlikte, ticarî bir filmi,
yaş sınırlamasına falan da başvurmadan olduğu gibi rafa kaldırmak
anlamına gelen böylesine sert bir önlemi son
7
yılda
üçüncü kez
almış oluyor. Bu kez kurulun gündeminde
"yönetmen"
kisveli bir başka ruh hastası olan Hollandalı sinemacı
Tom Six
ve yeni filmi var.
1973
doğumlu
Six
, sinema sektörüne girdiği
2000
'lerin başından beri meslektaşlarının arasından kolayca sıyrılabilmek ve gösteri dünyasında sıklıkla tartışılan bir yönetmene dönüşebilmek için atmadığı takla kalmayan hinoğlu hin bir herif… Eşcinsellerle ilgili
2004
tarihli ilk filmi
"Gay"
, bırakın normal cinsel tercihlere sahip izleyicileri, bizzat kendilerine yaranmaya çalıştığı eşcinsel câmiâsı tarafından bile tiksintiyle karşılanan bu şöhret budalası adam, sinema çevrelerinden aldığı onca aşağılayıcı eleştiriye rağmen hızını hiç kesmeyip ardarda düşük bütçeli üç film daha çekti. Bunlardan, adının yalnızca baş harflerini kullanmakla yetineceğim
2009
tarihli sonuncusu, yani
"H.C."
ise ona yıllardır azimle peşinden koştuğu ticarî şamatayı getirecekti.
Esasen, böyle rezil insanlar ve onların filmlerinden uzun uzadıya söz etmek, geçmişteki bazı yazarlık tecrübelerimle de sabit olduğu üzere, bambaşka bir tehlikeyi doğuruyor. Benim gibiler, her ne kadar bu tür yazıları ve haberleri gençleri samimiyetle uyarmak için hazırlıyorsa da insanın doğasında var olan merak duygusu,
"ruhsal kirlenme"
den mümkün mertebe uzak tutmaya çalıştığımız o gençlerin ilk fırsatta internet ortamına dalarak, lanetlediğimiz yapımları bir yerlerden bulup izlemelerine vesile olmakta… Geçen yaz yoğun bir mide bulantısı eşliğinde izlediğim ve ardından da sütunlarımızda bu yöndeki bir yazıya konu ettiğim
(Srpski Film)
adlı sinema müsveddesinde böyle olmuştu sözgelimi… Biz
"Allah aşkına uzak durun"
dedikçe, gençler çürümüş zihinlerin ürünü olan böylesi yapımlara iştahla saldırıyor ve sonuçta çabalarımız da -hiç istemeden bile olsa-
hayra
değil,
şerre
vesile oluyor.
O yüzden, ciddi bir önlem olmayacağını bile bile, bu kez en azından
Tom Six
adlı Hollandalı üçkâğıtçının hiç utanmadan sıkılmadan
"sanat eseri"
diye tanımladığı o akıllara zarar
"zihinsel cüruf"
unu açık adıyla anmamaya, sütunlarımda böylesi şeytanî gösterilerin doğrudan reklâmını yapmamaya kararlıyım.
İlk gençlik yıllarından itibaren ateşli silahlara pek meraklı biri olduğunu öğrendiğimiz
Six
, buna bağlı olarak şiddete de alabildiğine meyyâl bir sinemacı… Zaten, kendisiyle yapılan görüşmelerde de bunu hiç reddetmiyor, hattâ ilginçlik olsun diye yüzüne gözüne kanlı makyajlar yapılmış şekilde poz veriyor foto muhabirlerine… Hazret, yakın geçmişteki bir röportajında aynen şöyle buyurmuş:
"Özgün ve şok edici hikâyeler yazmayı seviyorum ben; niye bin kez beyazperdeye uyarlanmış şeyleri anlatayım ki? Yeni ve sınırları zorlayan filmler yapmanın peşindeyim. Ayrıca, karakter olarak ahlâkçılığın, doğrucu davutluğun da çok uzağında biriyim. Yanlış fikirleri savunmaya cüret eden filmleri daha çok beğeniyorum."
Nitekim, gençliğin cüretkâr olana duyduğu merakı tahrik ederek kolay yoldan rant elde etme formülünü çok erken kavramış durumdaki bu adam, aynı pervasız bakış açısının bir yansıması olarak iki yıl önce gerçekleştirdiği
"H.C."
ile gerçek sinemaseverleri değilse bile underground yapımlara meraklı belli bir kitleyi kafalamayı başarmıştı.
Yağmurlu bir havada otomobillerinin lastikleri patladığı için yakınlardaki bir villanın kapısını çalan iki genç ve güzel kızın, evin sahibi psikopat cerrah tarafından -tarifi bile çok zor- bazı deneylerde kobay olarak kullanılışının anlatıldığı
"H.C."
, çekildiği
2009
yılında
İngiltere
'de
BBFC
üyelerinin önüne geldiğinde, film uzun tartışmalardan sonra
"18+"
sertifikasıyla paçayı kurtarmayı başarmıştı. Aynı şekilde,
ABD
,
Kanada
,
İrlanda
ve
Avustralya
gibi
"muasır medeniyet seviyesine erişmiş"
başka ülkeler de benzer yönde kararlar alarak,
söz konusu filmin 18 yaşından küçüklere gösterilmesinin sakıncalı olduğunu
ilân ettiler.
Six
'in sapkınca hayâllerine karşı, bu filmin gösterime girebildiği sınırlı sayıdaki ülke arasında en insaflı davrananlar ise benzer türden kan ve vahşet yapımlarına artık fazlasıyla âşinâ olmuş durumdaki
Japonlar
olacaktı.
Japonya Film Denetleme Kurulu
"H.C."
yi
15
yaş ve üstü için
"uygun"
buldu!
Fakat, başlangıçta da belirttiğim gibi, pornografi ve vahşet gösterilerinin aşırılığa hiç doymayan, hep daha fazlasını talep eden kendine özgü doğası,
Six
'in de iki yıl sonra gerçekleştirdiği
"H.C.-2"
adlı devam hikâyesinde çıtayı bir hayli yükseltmesine yol açmış gözüküyor. Filmin -ilkini mumla aratan- devam bölümü önlerine geldiğinde akıllarını sıyıracak gibi olan
BBFC
temsilcileri,
"Bu artık bir sinema filmi falan değil, insanları doğrudan doğruya sapıklığa yönlendiren, her türlü cinsel ve sadistik manyaklığa açık açık teşvik eden çok zararlı bir görsel ileti"
diyerek gösterim/dağıtım sertifikası vermeyi
oy birliğiyle
reddettiler. Yönetmen, tıpkı ilk filminde olduğu gibi
"18+"
sertifikası alarak işi gargaraya getirmek için çok mücadele etse de kurulun kararı değişmedi ve filme
İngiltere
kapıları bütünüyle kapandı.
"H.C-2"
bundan böyle Britanya adasında artık ne sinema salonlarında, ne DVD'de, ne paralı televizyon kanallarında, ne de internette -kısmen bile olsa- gösterilemeyecek. Öyle ki, fragmanı bile!
Karar açıklandıktan sonra hiddetlenen
Six
,
"Anlattığım şeylerin hepsi kurmaca, hiç biri gerçek değil. Benim yaptığım şey de katıksız bir sanat. İnsanlara filmlerimi izleme ya da izlememe yönünde tercih yapma şansı tanınmalıdır"
gibi bazı afili cümleler yumurtlamış.
Merak duyguları haddinden fazla kaşınanlara, -olabildiğince kontrollü bir biçimde-
Six
'in her iki filminin konusu hakkında genel bir fikir verelim:
Yağmurlu bir gecede Alman asıllı tekinsiz bir cerrahın villasına sığınan iki hatun, onun tarafından bayıltılarak evin bodrumundaki operasyon odasında ameliyata alınıyor ve daha önceden tutsak edilmiş bir Japon çocukla birlikte bu üç genç insan, Nazi artığı cerrahın akıl almaz tıbbî fantazilerinin kurbanına dönüşüyor. Kızlardan birinin dudaklarını kesip atarak ağzını diğer kızın
"rektum"
bölgesine diken
Dr. Heiter
, ortadaki kızın dudaklarına da aynı işlemi uygulayıp onun ağzını da lokomotif gibi en öne koyduğu Japon gencin rektumuna dikiyor. Böylelikle, yaşayan üç insandan oluşan bir
"kırkayak"
elde etmiş oluyor. Cerrahın amacı ise birbirlerinin
"dışkılarıyla"
beslenen bağlantılı organizmanın bu şekilde kaç gün yaşayabileceğini saptamak…
Gösterim izni alamayan ikinci filmde ise
Dr. Heiter
'in yaptığı çılgınca deneyleri öğrenen yeni bir karakterin, ki kendisi bir cerrah bile değil, tanık olduğu vahşi operasyondan cinsel açıdan tahrik olup, yakaladığı üç yeni kurban üzerinde aynı işlemi gerçekleştirmeye kalkıştığına tanık oluyoruz. Elbette ki ilkinden daha fazla vahşet, kan ve pornografi eşliğinde…
Nasıl? Konusu yeterince şok edici mi
İngiliz Film Sınıflandırma Kurulu
üyelerinin değerini anlayamadığı bu
"yüksek sanat gösterisi"
nin?
Her ne zaman böyle marjinal filmlerin tartışıldığı bir internet sitesine konuk olsam, oralardaki forumlara girip
"Arkadaşlar, beyninizi genç yaşta bu tür kirli iletilerle aşureye çevirmeyin. Psikoloji biliminin de doğruladığı üzere şiddet bulaşıcıdır, bu yöndeki sinematografik gösteriler de duygusal açıdan bağışıklık kazandırıcıdır. Şiddeti olağanlaştıran bu tür yapımlar, zamanla insanın kalbindeki merhamet duygularını adım adım yok eder. Oysa, gerçek hayattaki şiddet ise tahminlerinizin ötesinde trajiktir ve frenlenebilmesi için de bizdeki o doğuştan gelen merhamet duygusuna ihtiyacı vardır. Ne olur, şiddeti kanıksamanıza yol açan böylesi rezilliklere prim vermeyin. Bunlara zamanınızı da paranızı da harcamayın"
şeklinde uyarıcı cümleler yazsam, aynı ortamdaki gençler tarafından
sinema
,
sanat
ve
sanatsal özgürlük
gibi meselelerden zerrece çakmayan
eski moda bir moruk
muamelesi görüyorum. O yüzden, hem kendi gerçeğimin, hem de dünyayı kuşatan bu yeni gerçeğin dibine kadar farkındayım. Artık düğmeye basılmış durumda. Kıyamete doğru emin adımlarla ilerliyoruz ve dünyamız da işte aynen böyle,
"merhamet"
in aşamalı biçimde ortadan kaldırılması yoluyla yok olup gidecek.
Fakat, asıl sorun bu değil... Kıyamet koparsa kopar, bu fânilerin iradesini çok aşan semavî bir karar…
Önemli olan, bizim hayattayken -cüz'i irademizi de devreye sokarak- kendimize biçtiğimiz rolün ne olduğu
… Birileri genç kuşakları
"sanatsal özgürlük"
adı altında her ne kadar manyağa çevirmeye çalışırsa çalışsın, bazılarımız da
"İnsanların en hayırlısı, kıyamete beş kala bile toprağa bir fidan dikmeye çalışandır"
hadis-i şerifi uyarınca, bıkmadan usanmadan doğruları anlatmakla yükümlüyüz.
Medyatik ve sanatsal özgürlükte tavan yapmış
ABD
'yi,
İngiltere
'yi,
Almanya
'yı,
Hollanda
'yı,
İskandinav ülkelerini
dahi rahatsız etmeye başlayan bu fütursuz pornografi ve şiddet dalgasının içinden bir tek genç insanı bile çekip alabilirsek
insanlık için çok büyük bir kârdır
. Hem bu dünya, hem de ahiret adına…
Sevgili anne ve babalar! Sizleri, bu sayfada son 6 yıldır her fırsatta yaptığım gibi, bir kez daha uyarıyorum. Çocuklarınızın sinema filmi ya da televizyon programı olarak ne izlediğini, hangi bilgisayar oyunlarıyla oynadığını, ne tür internet sitelerini ziyaret ettiğini, en az
şarküteriden aldığınız sucuğun içinde domuz eti ya da domuz yağı bulunup bulunmadığına dikkat ettiğiniz kadar
önemsemek zorundasınız. Yoksa, o halim selim çocuk günün birinde karşınıza komşu kızının ırzına geçip başını taşla ezen donuk bakışlı bir katil olarak çıktığında,
"Nasıl oldu bu felaket, halbuki o kadar da akıllı uslu bir evlattı"
gibi boş cümleler eşliğinde dövünmek için zamanınız da hakkınız da kalmayacaktır.
13 yıl önce