|

Denizlerden gelen bir yar sevdim...

'Mona Lisa', 'Ağlatan Oyun', 'Vampirle Görüşme' ve 'Michael Collins' gibi kalburüstü yapıtlarıyla tanıdığımız İrlandalı yönetmen Neil Jordan'ın görece daha düşük bir bütçe, fakat birbirinden klas oyuncularla çektiği bu alçakgönüllü öykü, romantik sinemanın son derece zarif ve özellikle de hassas gönüllerde taht kurmaya aday bir örneği olarak keyifle izleniyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 20/06/2010 Pazar
Güncelleme: 01:21 - 20/06/2010 Pazar
Yeni Şafak
Denizlerden gelen bir yar sevdim...
Denizlerden gelen bir yar sevdim...
İLAHLARIN AŞKI /Ondine


Yapım Yılı ve Ülkesi

: 2009, İrlanda-ABD ortak yapımı


Türü ve Süresi
: Duygusal drama / Fantastik / 111 dakika

Gösterim Formatı
: 35 mm standart pelikül film

Yönetmen ve Senarist
: Neil Jordan

Görüntü Yönetmeni
: Christopher Doyle

Özgün Müzik Bestecisi
: Kjartan Sveinsson

Kurgucu
: Tony Lawson

Yapım Tasarımcısı
: Anna Rackard

Set Dekoratörü
: Judy Farr

Kostüm Tasarımcısı
: Eimer Ni Mhaoldomhnaigh

Saç Tasarımcısı
: Orla Carrol

Makyaj Tasarımcısı
: Morna Ferguson

Sanat Yönetmeni
: Mark Lowry

Oyuncular
: Colin Farrell (Syracuse), Alicja Bachleda (Ondine), Tony Curran (Alex), Stephen Rea (Rahip), Alison Barry (Annie), Dervla Kirwan (Maura), Emil Hostina (Vladic), Norma Sheahan (Kütüphaneci)

İthalatçı ve Dağıtıcı Şirket
: Özen Film

İçerik Uyarıları
: Bir kaç sahnesinde yüzeysel şiddet ve argo içerdiğinden, 13 yaşından küçükler için uygun bir yapım değildir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı
: www.paramountpicturesintl.com/intl/uk/ondine/

Yeni Şafak-Sinema Puanı
: * * 1/2

Syracuse, İrlandalı, orta yaşlı ve dul bir balıkçıdır. Denize açıldığı bir gün ağlarına takılan gizemli bir kadınla birlikte hayatı değişir. Küçük kızı Annie azgın dalgalar arasından çıkıp gelen bu güzel varlığın bir “deniz kızı” olduğuna inanmaktadır. Syracuse ise kızının fantastik iddialarına uzunca bir süre inanmamakla birlikte, denizin kendisine armağan ettiği Ondine'a da delicesine âşık olmuştur. Ancak, kahramanımızın gönlünü fetheden bu kadına tutkuyla bağlı başkaları da vardır.

1950 doğumlu İrlandalı yönetmen Neil Jordan, sinema dilinin kimilerine bir hayli soğuk gelmesine rağmen, benim ise çalışmalarını uzun yıllardır büyük beğeniyle takip ettiğim kendine özgü bir sanatçı… Gişeye en fazla göz kırpan filmlerinde bile bütünüyle sistem dışı görünen bir sineması var Jordan'ın. 2007 yılında çektiği Jodie Foster'lı “Cesur Kadın” (The Brave One) haricinde de Hollywood'un üretim yapısı ve ona egemen olan yalama sinema diliyle ilişkilerini mümkün mertebe mesafeli tutmaya çalışan bir tavrı var ki sırf bu bile onu baş tacı etmem için yeterli bir neden…

Usta, ardarda gelen birkaç büyük kent dramasından sonra, tıpkı yıllar önce “Michael Collins”te yaptığı gibi “İlahların Aşkı”nda kamerasını yeniden gözü gibi sevdiği memleketi İrlanda'ya, fakat bu kez onun tarihine değil de daha ziyade doğal güzelliklerine, özellikle de hırçın denizlerine çeviriyor. Duygusal açıdan kırgın ve sorunlu karakterleri canlandırmakta özel bir mahareti olan melankolik bakışlı vatandaşı Colin Farrell'in (Woody Allen'in 2007 tarihli “Casssandra'nın Rüyası”ndaki Terry karakterini hatırlayın) yanına “denizlerden gelen güzel ve gizemli hatun” olarak eklediği Meksikalı oyuncu Alicja Bachleda da -delikanlıca söylemek gerekirse- hem duru güzelliği, hem de canlandırdığı karakteri inandırıcı kılan sinik oyunculuğuyla bu role cuk oturmuş.

Filmde Jordan'ın fetiş oyuncusu Stephen Rea'nın da küçük, fakat belirleyici bir yan rolü var. Ki kendisini şimdiye kadar beyazperdede neredeyse hiç gülerken görmediğim, bezgin suratıyla maruf bu Belfastlı ihtiyar kurdun da ayrıca hastasıyımdır. Kendisini yakından ve lâyıkıyla tanımak isteyenler varsa, onlara Rea'yı Stuart Gordon'un 2007 yapımı “Saplanıp Kalmış” (Stuck) adlı az bilinen başyapıtındaki zavallı sokak adamı Thomas Bardo rolünde izlemelerini salık veririm. Rekabet ve başarıyı alabildiğine kutsayan vahşi kapitalist düzende insanların gönüllerinin nasıl da kirlendiğini bundan daha güzel anlatan bir film az bulunur.

Jordan'ın hüzünlü öyküsündeki kare ası tamamlayan son kişi ise tekerlekli sandalyeye mahkûm Annie rolündeki bir diğer İrlandalı, küçük yıldız Alison Barry… Yönetmen, kurduğu sağlam kastın üzerine Christopher Doyle'un -bana büyük usta David Lean'in “İrlandalı Kız”ını hatırlatan- puslu İrlanda görüntülerini, her an yeni bir yağmura gebe kurşuni gökyüzünü, bütün bu kasvetli atmosferin altında kendince hayatlar süren küçük bir balıkçı kasabasını koyarak tabloyu pek güzel tamamlıyor. Zaten, işin ucunda bir de “imkânsız aşk” varsa, beyazperdede romantik öyküler izlemeye yatkın sinemaseverlerin değmeyin keyfine gitsin!

Jordan'ın çalışması belki bir başyapıt değil; fakat unutulmasın ki Arthur Hiller'ın 1970 yılında yaptığı “Aşk Öyküsü” de çekilirken kesinlikle bir başyapıt olarak tasarlanmamıştı. İzleyici ondaki samimiyeti, aşka dair manifestoyu, “ruh”u sevdi ve ilerleyen yıllarda da adım adım baş tacı yaptı. Ülkemizde “İlahların Aşkı” gibi kötü bir Türkçe isimle gösterime giren “Ondine” da bana öyle geliyor ki gelecekte romans sinemasının başyapıtları arasında anılmaya aday bir film. Özellikle, sevgiliyle ve yıllarca süren evlilikten sonra hâlâ sevgili kalabildiğiniz eşinizle gitmek daha bir keyifli olabilir.

14 yıl önce