Christine bu noktada kararsız kalır. İçgüdülerinin sesini dinleyip yaşlı kadına istediği süreyi vermeli midir? Yoksa patronu Jim Jacks'ı etkilemek için süre uzatma talebini red mi etmelidir? İkinci seçeneğe yönelirse “kurumu yerine insanları zarara soktuğu” için her zamanki gibi ikramiyesini alacaktır. Christine de ikincisini seçer ve borcuna karşılık evden tahliye edilmesi için gerekli talimatı vererek Bayan Ganush'u “bitirir”. Gördüğü bu katı yaklaşımın ardından, hayattaki tek sığınağını kaybetmenin doğurduğu dizginlenemez öfkeyle intikam hazırlıklarına girişen yaşlı kadın da Christine'ye “lamia” adıyla bilinen çok güçlü bir büyü yapar.
Büyüden sonra kahramanımızın hayatı tek kelimeyle cehenneme dönmüştür. Şeytanî güçlerin saldırıları ve karamsar erkek arkadaşı tarafından yanlış anlaşılması üzerine, ruhunu bu ebedî lanetten kurtarabilme umuduyla Rham Jas adlı bir medyumun yardımına başvurur. Medyum Rham, evine her adım attığında kâbus dolu saatler yaşayan müşterisinin normal hayatına dönebilmesi için, büyüyü tersine çevirmek üzere yoğun bir mücadeleye girişecektir. Şeytanî güçler adım adım yaklaştıkça Christine de akla hayâle gelmeyecek bir kararla karşı karşıyadır. Çevresindekileri varlığına bile inandıramadığı bu büyük lanetten kurtulabilmek için daha ne kadar ileri gidecektir?
O yüzden, çağdaş Amerikan sinemasının harika çocuklarından Sam Raimi'nin güncel esinlenmelerle kaleme aldığı senaryo ve ondan çektiği “Kara Büyü”nün, sinematografik özellikleri bir yana, salt bu konjonktürel önemiyle bile gelecekte söz konusu türün tarihçesinde apayrı bir konuma oturtulacağına kesin gözüyle bakıyorum.
Ancak, (öncesi ve sonrasında çektiği daha alçakgönüllü örnekleri hesaba katmazsak) 1982'de “Şeytanî Ölüler-1”, 1987'de “Şeytanî Ölüler-2”, 1990'da “Karanlık Adam” ve nihayet 1992'de “Şeytanî Ölüler-3” ile kitabını yazdığı bu türe birbirinden başarılı dört büyük yapıt kazandırmış olan karizmatik yönetmen, görünen o ki aradan geçen yıllarda izleyiciyi yerinden zıplatıcı gösterileri koordine etme noktasında epeyce bir paslanmış. Karşımızda, yaz boyunca neredeyse her hafta bir benzerini -bezginlik içinde- tanıttığımız, izlendikten 15 dakika sonra tamamen unutulup giden ıvır zıvır korku filmlerinden daha üstün bir örnek yok açıkçası…
Sam Raimi, filmlerinde yıldız mertebesine çık(a)mamış, o tarih itibarıyla henüz yolun başı ya da en fazla ortalarındaki oyuncularla çalışmayı huy edinen bir yönetmen… Öyle ki kariyerindeki Sharon Stone ve Gene Hackman'lı “Hızlı ve Ölü” (1995) gibi bir kaç sıradışı örnek kenara bırakılırsa gelmiş geçmiş bütün önemli işlerinde, yıldızlara çuval dolusu para ödemek yerine kendi yıldızlarını kendisi yaratmayı tercih etti. Sözgelimi, “Şeytanî Ölüler” üçlemesi sayesinde günümüzde adı artık korku sinemasının kült aktörleri arasında anılan Bruce Campbell ya da “Örümcek Adam”a gelene kadar silik bir TV oyuncusu ve dublaj sanatçısı olan Tobey Maguire gibi pek çok yıldız hep bu tezgâhta parlatıldı.
Raimi'nin tarzını ve korku sinemasını seven bir izleyiciyseniz, “Kara Büyü”ye abartılı beklentiler içinde gitmemenizi öneriyorum. Ancak, “yuvaları ellerinden alındığı için beddua edenler”in trajedisi üzerine kurulu bir korku filmini de öyle her zaman izleyemezsiniz. Bu yüzden, fırsat olursa sinemada ya da en azından üç-dört ay sonra piyasaya çıkacak olan DVD edisyonunda bir göz atmakta yarar var.