|

Korku-gerilim sinemasının büyük ustasından, türe ORTA KARAR bir dönüş filmi

1980'lerde çektiği 'Şeytanî Ölüler' üçlemesiyle adını korku sinemasının tarihine altın harflerle yazdıran, 2000'lerde ise tür değiştererek 'Örümcek Adam' üçlemesiyle bu kez bir başka kategoride uçuşa geçen Sam Raimi, yıllar sonra ilk göz ağrısına tekrar döndüğü 'Kara Büyü'de hayranlarının kendisinden beklediği mutlak başarıyı ortaya koyamıyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 18/10/2009 Pazar
Güncelleme: 13:49 - 18/10/2009 Pazar
Yeni Şafak
Korku-gerilim sinemasının büyük ustasından, türe O
Korku-gerilim sinemasının büyük ustasından, türe O

KARA BÜYÜ / Drag Me to Hell

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2009, ABD yapımı

Türü ve Süresi:
Korku-gerilim / 99 dakika

Gösterim Dili:
Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur.

Yönetmenler:
Sam (Samuel Marshall) Raimi (1959, Michigan-ABD)

Senaristler:
Sam Raimi, Ivan Raimi

Görüntü Yönetmeni:
Peter Deming

Özgün Müzik Bestecisi:
Christopher Young

Kurgucu:
Bob Murawski

Sanat Yönetimi Ekibi:
Steve Saklad (Yapım Tasarımcısı), James F. Truesdale (Sanat Yönetmeni), Isis Mussenden (Kostüm Tasarımcısı), Luiza Abel (Makyaj Ekibi Şefi), Howard Berker (Makyaj Özel Efektleri Süpervizörü)

Oyuncular:
Alison Lohman (Christine Brown), Justin Long (Clay Dalton), Lorna Raver (Sylvia Ganush), Dileep Rao (Rham Jas), David Paymer (Jim Jacks), Adriana Barraza (Shaun San Dena), Chelcie Ross (Leonard Dalton), Reggie Lee (Stu Rubin), Molly Cheek (Trudy Dalton)

İthalatçı Şirket:
Fida Film

Dağıtıcı Şirket:
UIP

İçerik Uyarıları:
Korku-gerilim filmlerine özgü ürkütücü özel efektler ve yoğun şiddet içermesinden dolayı, 15 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir yapım değildir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

Yıldız Puanı:
* * ½

Christine Brown, Los Angeles'ta yaşayan, mesleğinde hırslı ve tutkulu bir ev kredisi (mortgage) uzmanıdır. Genç ve güzel kadının hayatındaki her şey, Clay Dalton adlı yakışıklı erkek arkadaşı da dahil olmak üzere tam istediği gibidir. Ta ki, esrarengiz görünümlü yaşlı bayan Sylvia Ganush'un “aldığı konut kredisinin vâdesinin uzatılması” talebiyle bankaya gelişine kadar…

Christine bu noktada kararsız kalır. İçgüdülerinin sesini dinleyip yaşlı kadına istediği süreyi vermeli midir? Yoksa patronu Jim Jacks'ı etkilemek için süre uzatma talebini red mi etmelidir? İkinci seçeneğe yönelirse “kurumu yerine insanları zarara soktuğu” için her zamanki gibi ikramiyesini alacaktır. Christine de ikincisini seçer ve borcuna karşılık evden tahliye edilmesi için gerekli talimatı vererek Bayan Ganush'u “bitirir”. Gördüğü bu katı yaklaşımın ardından, hayattaki tek sığınağını kaybetmenin doğurduğu dizginlenemez öfkeyle intikam hazırlıklarına girişen yaşlı kadın da Christine'ye “lamia” adıyla bilinen çok güçlü bir büyü yapar.

Büyüden sonra kahramanımızın hayatı tek kelimeyle cehenneme dönmüştür. Şeytanî güçlerin saldırıları ve karamsar erkek arkadaşı tarafından yanlış anlaşılması üzerine, ruhunu bu ebedî lanetten kurtarabilme umuduyla Rham Jas adlı bir medyumun yardımına başvurur. Medyum Rham, evine her adım attığında kâbus dolu saatler yaşayan müşterisinin normal hayatına dönebilmesi için, büyüyü tersine çevirmek üzere yoğun bir mücadeleye girişecektir. Şeytanî güçler adım adım yaklaştıkça Christine de akla hayâle gelmeyecek bir kararla karşı karşıyadır. Çevresindekileri varlığına bile inandıramadığı bu büyük lanetten kurtulabilmek için daha ne kadar ileri gidecektir?


EKONOMİK KRİZİN YANSIMALARI 'KORKU SİNEMASI'NDA

Sonunda bu da oldu ve son iki yıldır -başta ABD olmak üzere- dünya kamuoyunu tek kelimeyle küresel bir depresyonun kucağına oturtan “kredi krizi” gösterişli bir korku filminin konusuna dönüşüverdi. Dikkat ediniz, kapitalist sistem eleştirisi yapan tipik bir Michael Moore belgeseli ya da sağduyu sahibi Amerikan bağımsız sinemacılarından birinin Sundance Film Festivali için çektiği sosyal içerikli bir yapımda değil de öyküsü tüyler ürpertici mezarlar, ölüler, büyüler ve cinlerden geçilmeyen bir korku filminde işleniyor, “mortgage” kasırgasında ocağı sönen milyonlarca kişinin trajedisi… Tabiî, bu türün kendi meşrebi ve kuralları doğrultusunda…

O yüzden, çağdaş Amerikan sinemasının harika çocuklarından Sam Raimi'nin güncel esinlenmelerle kaleme aldığı senaryo ve ondan çektiği “Kara Büyü”nün, sinematografik özellikleri bir yana, salt bu konjonktürel önemiyle bile gelecekte söz konusu türün tarihçesinde apayrı bir konuma oturtulacağına kesin gözüyle bakıyorum.

Orta sınıfa mensup insanların, 25 yıllık ömür törpüsü bir borçlanmanın 23'üncü yılında, üstüste iki taksidini ödeyemedikleri için altlarından -hayattaki tek umutları konumundaki- evlerinin sorgusuz sualsiz alındığı iğrenç bir kredilendirme sistemini, 30 küsur yıllık kariyerinin büyük bölümünde korku-gerilim ve fantastik serüven filmleri çekmiş bir yönetmenin dert edinmesi gerçekten de çok ilginç… Sam Raimi ve senaryoyu birlikte yazdığı (aslen tıp doktoru olup, sırf eğlence olsun diye biraderinin filmlerinde asistanlık yapan) ağabeyi Ivan Raimi, muhtemelen son iki yılda Birleşik Devletler topraklarında inanılmaz bir artış gösteren “kredizede intiharları”ndan etkilenmiş olmalılar… Ki kriz sonrasında ABD'deki toplumsal gidişâtı birazcık yakından takip eden herhangi bir insan evladının, orada yaşanan acıklı manzaralar karşısında sarsılmaması cidden çok zor. Sözgelimi ben, bundan altı ay kadar once, kredi taksitlerini zamanında ödeyemediği için evi alınmak istenen 85 yaşındaki bir kadının, ağzına kocasından yâdigâr kalan av tüfeğini dayayarak intihar ettiğini okumuştum bir Amerikan internet sitesinde…

RAIMI'NİN FORMÜLLERİ BU SEFER İŞLEMİYOR

Öte yandan, Raimi'nin, genelde daha hafif meşrep çıkış noktalarından ilham alan korku-gerilim sineması için bu denli ağırbaşlı ve kayda değer bir öykü yakalamakla birlikte, onu aynı düzeyde bir yetkinlikte beyazperdeye aktardığını söylemek pek mümkün değil… Oysa, yeryüzündeki milyonlarca hayranı gibi ben de, bundan yirmi yıl önce “Şeytanî Ölüler” (Evil Dead) filmleriyle karanlık salonlarda korkudan üç buçuk atmış bir sinemasever olarak, Usta'nın yıllar sonra “Örümcek Adam” üçlemesi gibi yeniyetme işi öykülere ara verip baba ocağına geri dönüşünden daha kesin bir başarı bekliyordum.

Ancak, (öncesi ve sonrasında çektiği daha alçakgönüllü örnekleri hesaba katmazsak) 1982'de “Şeytanî Ölüler-1”, 1987'de “Şeytanî Ölüler-2”, 1990'da “Karanlık Adam” ve nihayet 1992'de “Şeytanî Ölüler-3” ile kitabını yazdığı bu türe birbirinden başarılı dört büyük yapıt kazandırmış olan karizmatik yönetmen, görünen o ki aradan geçen yıllarda izleyiciyi yerinden zıplatıcı gösterileri koordine etme noktasında epeyce bir paslanmış. Karşımızda, yaz boyunca neredeyse her hafta bir benzerini -bezginlik içinde- tanıttığımız, izlendikten 15 dakika sonra tamamen unutulup giden ıvır zıvır korku filmlerinden daha üstün bir örnek yok açıkçası…

Tamam, kabul etmek gerekir ki Raimi bir kaç sahnede o herkesçe bilinen yetenek ışıklarını yine parlatıyor, Kadir İnanır'vâri bir haykırışla “Ben hâlâ buradayım üleeen!” diyerek perdeye damgasını vuruyor. Fakat, bir bütün olarak bakıldığında bu dev markaya yakışmayacak kadar koftirik bir oyunculuk ve yönetim standardı sunuyor bizlere… Hele de birbirinden yeteneksiz iki başrol oyuncusu, Alison Lohman ve Justin Long'a ne demeli bilemiyorum. Esas kızımız da esas oğlanımız da bütün film boyunca “Bizim ne işimiz var böyle bir öyküde, şu anda romantik bir komedide olmalıydık” der gibi sağ sola bakınırken, son derece sarsak birer performans ortaya koymaktalar...

Sam Raimi, filmlerinde yıldız mertebesine çık(a)mamış, o tarih itibarıyla henüz yolun başı ya da en fazla ortalarındaki oyuncularla çalışmayı huy edinen bir yönetmen… Öyle ki kariyerindeki Sharon Stone ve Gene Hackman'lı “Hızlı ve Ölü” (1995) gibi bir kaç sıradışı örnek kenara bırakılırsa gelmiş geçmiş bütün önemli işlerinde, yıldızlara çuval dolusu para ödemek yerine kendi yıldızlarını kendisi yaratmayı tercih etti. Sözgelimi, “Şeytanî Ölüler” üçlemesi sayesinde günümüzde adı artık korku sinemasının kült aktörleri arasında anılan Bruce Campbell ya da “Örümcek Adam”a gelene kadar silik bir TV oyuncusu ve dublaj sanatçısı olan Tobey Maguire gibi pek çok yıldız hep bu tezgâhta parlatıldı.

Heyhat, yeni yetmelerle çalışmak, dümende Raimi bile olsa, her zaman çok da garantili sonuçlar veren bir yöntem değil… Nitekim, bu filmi de böylesi yanlış yüzler berbat ediyor ve Raimi uzun yıllardır ilk yalnızca özel efektlere ve esaslı bir kurguya yaslanarak sonuca gitmeye çalışırken fena hâlde hüsrana uğruyor. Gerçi, ABD'de daha bu yılın ilkbaharında gösterime çıkan “Kara Büyü”nün orada DVD ve Blue Ray edisyonları çoktan piyasaya sürüldü bile… O DVD'lerde de “sinemada gösterilen versiyon” ve “yönetmenin yeniden kurguladığı kesintisiz versiyon” gibi iki ayrı seçenek bulunuyor. Ancak, yaşanan sinemasal hezimetin, böylesine kifayetsiz bir insan kaynağıyla, makyaj mahiyetindeki bir-iki ekstra kurgu numarasından daha öte derlenip toparlanabileceğine pek inancım yok doğrusu…

Raimi'nin tarzını ve korku sinemasını seven bir izleyiciyseniz, “Kara Büyü”ye abartılı beklentiler içinde gitmemenizi öneriyorum. Ancak, “yuvaları ellerinden alındığı için beddua edenler”in trajedisi üzerine kurulu bir korku filmini de öyle her zaman izleyemezsiniz. Bu yüzden, fırsat olursa sinemada ya da en azından üç-dört ay sonra piyasaya çıkacak olan DVD edisyonunda bir göz atmakta yarar var.



15 yıl önce