|
Unutmayalım, Mısır"ın yakın tarihi bizim de yakın tarihimizdir!
Yavuz Sultan Selim''den Lozan Antlaşması''na kadar Mısır ile Türkiye''nin tarihi birdir. Dolayısıyla Mısır''ın yakın tarihi demek bizim de yakın tarihimiz demek. Lozan sınırlarımızı ayırmış olabilir ama ortak tarihten gelen yakınlığımızı ise hiçbir antlaşma bıçak gibi kesip ayıramaz

Mısır hakkında, onun yakın tarih serüvenini bilmeden derinlemesine yorum yapmak tabii ki eksiklik olur. Olaylar zincirini sebepleriyle birlikte geriye doğru yürüttüğünüzde Mısır''ın sırları gözler önüne seriliyor.

Aslında sır mır yok, bilgisizlik var.

Bilgi eksikliği azaldıkça, olaylara ilişkin bakışımız daha berraklaşıyor.

Mısır''da Kıpti Kilisesine saldırının gerçekleştiği günlerden beri Mısır üzerine, olayların tarihsel derinliğine dikkat çeken yazılar kaleme alıp durdum.

Eksik bıraktıklarımı da vesile buldukça yazmaya devam edeceğim.

Okurları doğru bilgilendirmek suretiyle olaylara bakış açılarını geniş tutabilecekleri tarihsel bir arka plan sağlamak araştırmacı-gazeteciliğin görevidir.

Tarihsel arkaplan vermek tabiî ki her şeyi çözmez ama hiç olmazsa bir fikir verir.

Soli Özel''in bir yazısından öğrendiğime göre, Alp Ulagay YÖK''ün tez tarama kataloglarında bir araştırma yapmış.

Mısır üzerine sadece bir doktora ve bir yüksek lisans tezine rastlamış.

Üniversitelerimizin ilgili bölümlerinde yakın bölgemize(bu alan eski imparatorluğumuzun bakiyeleri olduğu halde) ne kadar ilgisiz kaldığımızı gözler önüne seriyor. Yıllar önce sahaf bir arkadaşım, “Amerika''daki kütüphanelere kitap toplayan bir adam geldi. Türkiye''nin şehir, kasaba ve köyleri hakkında ne kadar yazılmış kitap varsa satın almak istiyor” dediğinde detay bilginin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım.

NAPOLYON''UN YILDIZINI MISIR İŞGALİ PARLATTI

Bizde ihraç edilebilir nitelikte yüksek fikirlerin neden bir türlü çıkamadığını da bir kez daha üzülerek müşahede ettim.

Bırakın çevremizdeki ülkeleri, kendi ülkemiz hakkında bile doğru dürüst bilgiye sahip değiliz.

Mısır''da'' Hüsnü Mübarek''i tahtından eden bir halk devrimine tanık olduk.

Dikkat ettiyseniz, ne olup bittiğine dair derinlemesine bilgi açlığımızı yabancı yayınlardan izleyebildik çoğun.

Bu süreçte elimizden geldiği kadarıyla okurlarımızı Mısır''ın yakın tarihi hakkında bilgilendirmeye çalıştık.

Ne Mısır tarihi, bu tarih aynı zamanda bizim de yakın tarihimiz sevgili okurlar.

Hem Müslümanlar olarak bizim tarihimiz, hem de zaten Mısır 1923''te Lozan Antlaşması''yla hukuki ilgimizin kesildiği bir ülke.

Yavuz Sultan Selim''den Lozan Antlaşması''na kadar Mısır ile Türkiye''nin tarihi birdir.

Dolayısıyla Mısır''ın yakın tarihi demek bizim de yakın tarihimiz demek.

Ortak tarihten gelen yakınlığımızı ise hiçbir antlaşma bıçak gibi kesip ayıramıyor.

Mısır''ı anlamak için en azından İngilizlerin işgal ettiği 1880''lerin başlarına kadar gitmek gerekiyor.

Hatta bu tarihi General Napolyon''u Fransız İmparatoru olmaya doğru götüren Mısır seferine kadar götürebiliriz.

Gerçi Napolyon 1789 Devrimi''ni yaşayan Fransa''da işler tekrar karışınca kendine kariyer yollarının açıldığını görerek apar topar Paris''e dönmüş, bilahare kendisini “Fransa İmparatoru” ilan ettirmekle kalmamış, “İtalya Kralı” olarak taç da giymişti.

KAVALALI HANEDANI 150 YIL SÜRDÜ

Bakın Mısır falan derken biranda kendimizi Paris''te buluverdik.

Taa Memluklerden gelen ve Osmanlı döneminde de Kavalalı Mehmet Ali Paşa''ya kadar uzanan geleneksel “Fikari ve Kasimi” yönetici-asker hiziplerini bir kenara bırakacak olursak Mısır''da gerçek anlamda siyasal aktörlerin ortaya çıkmasını sağlayan zemin İngiliz işgalidir.

1882''de Urabi Paşa İsyanı''ndan 1919 Devrimi''ne, oradan 1952 darbesine götüren olaylar dizisi bugünkü Mısır''ı anlamamızda yardımcı olacaktır.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa''nın İstanbul''a meydan okumasının ardından gelişen olaylar Mısır''da farklı bir idare rejimin uygulanmasıyla sonuçlanmıştı.

Kavalalı Hanedanından valiler Osmanlı''ya bağlı olmakla birlikte Mısır''ı sultanlar gibi yönettiler.

Mısır''daki “Hidiv” yönetimi 1879''da Kavalalı Tevfik Paşa ile başladı.Tevfik Paşa 1914''de İngilizler tarafından azledilmesi sonucunda Kavalalı hanedanından Hüseyin Kamil Paşa “Mısır Sultanı” adıyla tahta geçirildi.

Hüseyin Kamil Paşa''nın 1917''de ölümünden sonra yerine I. Ahmed Fuad tahta geçti. Fuat 1922''den sonra “Mısır Kralı” ünvanını aldı. 1936''da Mısır Kralı olarak tahta geçen Kral Faruk 1952''de “Hür Subaylar” darbesiyle görevinden uzaklaştırıldı. Böylece Mısır''da Kavalalı Hanedanı yönetimi de son bulmuş oldu.

Mehmet Ali Paşa 1805''de Mısır Valisi olduğuna göre, Kavalalı hanedanının ömrü aşağı yukarı 150 yıl sürdü. Bu 150 yılın neredeyse yarısı İngiliz işgalinde geçti.

1952''deki askeri darbeden bu yana Mısır''da yönetim askeri bir kastın elindedir.

Mübarek''in devrilmesine rağmen Mısır halen Yüksek Askeri Konsey tarafından yönetiliyor.

Mısır''ın sivil toplumu demokrasiye yüz yıldır hazır..

Hiç kimse Mısır halkının demokrasiyi gerçekleştirebilecek bir olgunlukta olmadığı fikrine kendini kaptırmasın.

Bu bir palavradır.

Önce bir İngiliz palavrası olarak zuhur etti, sonra da İngiliz kuklası Mısır sultanları bu palavrayı devam ettirdi.

“Hür Subaylar” da bu palavradan ziyadesiyle yararlandılar.

Palavra bugünlere kadar geldi.

Oysa 1882''deki İngiliz işgalinin ardından Mısır''da siyasi partiler ortaya çıktılar(Hizbü''l-Vataniyye, Ümmet Partisi, WAFD gibi).

Araya girmem gerekiyor, Napolyon''un 1798''de Mısır''ı işgal etmesi sırasında ilk halk isyanı Kahire''de başlamıştır ve isyana askerler falan değil, sivil “El Ezher” Üniversitesi öncülük etmiştir.

Mısır sivil politik toplumu daha o günlerden başlayarak teşekkül etmişti.

1920''lerden sonra ortaya çıkan Müslüman Kardeşler''i de bu kategoride değerlendirmek gerekiyor.

1800''lerin sonlarından itibaren, İngiliz işgalinin de açtığı Osmanlı karşıtı zeminde Jöntürkler, İttihat ve Terakkiciler ve “Arap milliyetçileri” de Mısır''da kendilerine siyasi faaliyet alanı buldular.

Bu faaliyetlerin büyük kısmı matbuat alanında gerçekleşmiştir.

Suriye''den, Lübnan''dan çok sayıda Arap aydını ve gazetecisi bu vilayetlerde ara verdikleri faaliyetlere Mısır''da devam ettirmişlerdir.

Hatta bu durum İstanbul ile Mısır hidivleri ve İngiliz işgal yönetimi arasında sorunlara da neden olmuştur.

Elbette İngilizler de Osmanlı aleyhindeki siyasi faaliyetlere olabildiğince hoşgörülü bakmışlar, çeşitli yayınlara cömertçe maddi destekler de sağlamıştılar.

İngiliz işgaline son vermek için isyan eden Urabi Paşa''nın “Hizbu''l-Vataniyye” hareketi daha sonraki dönemlerde de yeniden diriltilmişti.

Bu partinin fikir babaları arasında meşhur eylemci-aydın Cemalettin Afgani de yer alıyordu.

Afgani''nin kurduğu “Urvetu''l-Vuska Cemiyeti”nin Mısır''da şubeleri açılmıştı.

Afgani ve ıslahatçı din adamı Muhammed Abduh “Urvetu''l Vuska” adıyla bir de gazete çıkararak İngiliz işgaline karşı mücadele ettiler.

Hizbül Vataniyye''yi 1907''de ikinci defa canlandıran Osmanlı''ya bağlılığıyla bilinen Mustafa Kamil Paşa''dır.

Mustafa Kamil''in 1908''de vefatıyla Hizbül Vataniyye''nin başına aynı çizgiyi sürdüren Muhammed Ferid geçmişti.

Bu dönemde Mısır''da onlarca fikir kulübü ve cemiyetler kurulmuş, gazeteler ve mecmualar yayımlanmıştır.

Mısır''da başbakanlık yapmış olan Mahmud Süleyman Paşa “Hizbül- Ümme”yi 1907''de kurmuştur mesela.

Adli Yeken Paşa 1922''de “El-Ahraru''d-Düsturiyyun” partisinin başına geçmiştir.

Abdulhamit Said''in 1927''de başına geçtiği “Müslüman Gençler Cemiyeti” komşu Arap ülkelerinde de şubeler açmıştı.

1928''de Hasan el-Benna''nın kurduğu “Müslüman Kardeşler Cemiyeti” de keza Mısır''da kurulmakla birlikte neredeyse bütün Arap ülkelerinde şubeleri açılmıştı.

“El-Hareketü''t-Teavüniyye” 1908''de kurulurken, 1919 Devrimi''nin ortaya çıkardığı “Hizbü''l-Wefd” Mısır''ın yakın siyasi tarihine damgasını vuran bir parti hüviyeti kazanmıştı.

Kısacası, çeşitli siyasi eğilimlerde çok sayıda parti kurulmuştu.

Bugünkü onlarca parti ve mesleki teşekküller dahil binlerce dernekten oluşan ama otoriter rejim tarafından faaliyetleri sekteye uğratılan Mısır sivil toplumunun oluşumunda bu teşekküllerin büyük katkısı olmuştur.

Bu tarihsel sivil zenginlik Mısır''ın demokratik anayasal rejime intikal etmesinde de hiç kuşkusuz kolaylaştırıcı rol oynayacaktır.

Mısır''ı anlamak için hangi kitapları okuyabiliriz?

Mısır''ın yakın tarihi hakkında bilgi sahibi olmak isteyen okurlarımız benden birkaç kaynak belirtmemi, istediler.

Yazılarımda yararlandığım bu kaynakların başında akademik yayınlar ve makaleler geliyor.

Özellikle Prof. Süleyman Toprak''ın “Mısır''da “Osmanlı''nın son yüzyılı” isimli araştırmasını salık veririm.

1990''larda “Yöneliş Yayınevi”nin çıkardığı “Dünya ve İslam” dergisindeki uzman kişiler tarafından kaleme alınan makalelerin de yazılarımda önemli bir yer tuttuğunu söylemeliyim.

Elbette Mısır''ın yakın siyasi tarihinde rol oynamış şahsiyetlerin kaleme aldıkları hatıratlar önemlidir.

Bu çerçevede Hizbu''l-Vataniyye''nin lideri Muhammed Ferid''in “Mısır Mısırlılarındır” isimli hatıratı hem Kahire, hem İstanbul''daki siyasi çevreler ve Osmanlı yönetimi hakkında verdiği bilgiler çok kıymetlidir.

Bizim Cumhuriyet dönemimizde Mısır''da görev yapmış diplomatlarımızın anıları da Mısır''daki gelişmelerin arkaplanına dair önemli ipuçları veriyor.

Bu bağlamda Kral Faruk ve “Hür Subaylar” döneminde Kahire''de diplomat olarak bulunan merhum Büyükelçimiz Mahmut Dikerdem''in anılarından cömertçe istifade ettiğimi hatırlatmalıyım.

Diplomatlar çevresinde bilgi kaynaklarının çeşitliliği ve derinlikleri bu tür hatıratların önemini daha da artırıyor tabii.

Akademik yayınlarda göremeyeceğimiz nitelikte mahrem bilgiler yer alır bu tür hatıratlarda.

Hadi Hüsrevşahi''nin kaleme aldığı “Urvetül Vuska: Cemalettin Efgani, Muhammed Abduh” isimli araştırmasında da iki eylemci aydının 1880''lerde Mısır''daki gelişmeleri sıcağı sıcağına nasıl yorumladıklarını ve nasıl bir çözüm önerdiklerini öğrenme imkanı buluyoruz.

Yine Dr. Ömer Kürkçüoğlu''nun “Türkiye''nin Arap Ortadoğu''suna Karşı Politikası(1945-1970)” isimli kitabını muhakkak okumak gerekiyor.

Mısırlı araştırmacı Salih el-Verdani''nin“Mısırda İslami Akımlar” ve Fransız sosyolog Gilles Kepel''in “Peygamber ve Firavun” isimli kitapları aynı akıma iki farklı bakış açısını yansıtmaları bakımından ilginç oldu benim için.

“Müslüman Kardeşler Örgütü”nün kurucusu Şehid Hasan el -Benna''nın kaleme aldığı “Dava ve Davetçinin Hatıraları”, 1919 Devrimi sonrasındaki Mısır''da İslami hareketin nasıl şekillendiğini anlamak bakımından fevkalade öğretici.

Amerikalı tarihçi Prof. Jane Hathaway ise “İki Hizbin Hikayesi: Osmanlı Mısırı ve Yemeni''nde Mit, Bellek ve Kimlik” başlıklı araştırmasında “Kasimi” ve “Fikari” hiziplerinin tarihsel kökenlerinin yerel kültür alanındaki izlerini sürerek Mısır yönetici elitine dair inanılmaz ve aynı zamanda çok da keyifli bilgiler veriyor.

Mısır kökenli Marksist iktisatçı Samir Amin''in “Entelektüel Yolculuğum” isimli kitabındaki Nasır ve Sedat döneminin ekonomik ve politik yaşamına ilişkin olarak verdiği kıymetli bilgilerden de çokça yararlandım. Samir Amin''in Ali el Kenz''le birlikte yazdıkları “Avrupa ve Arap Dünyası” kitabı da bir o kadar değerliydi.

Okurlarımla paylaşabileceğim nitelikteki ikincil derecedeki kaynakları şu şekilde sıralayacağım:

“ “İttihad-ı İslam''dan Arap İsyanına(Reşid Rıza)”, “İsyancı Arap ordusunda bir Harbiyeli(Cafer el-Askeri)”, “Bir Osmanlı-Arap gazetecinin anıları(Muhammed Kürd Ali)”, “İslam Toplumları Tarihi(Ira M. Lapidus)”, “Bir Devrimin Anlatılmamış Öyküsü(Muhammed Hasaneyn Heykel)”, “Üçüncü Petrol Savaşı(Muhammed Hasaneyn Heykel)”, “Osmanlı Suriyesi''nde Islahat Hareketleri(D. D. Commins)”, “Jöntürkler ve Araplar(Hasan Kayalı)”, “Ortadoğuda İslam ve Devrim(Henry Munson JR)”, “Antik Yakındoğu''nun Tarihi(Marc Van de Mieroop)”.

13 yıl önce
Unutmayalım, Mısır"ın yakın tarihi bizim de yakın tarihimizdir!
İsra ve Mirac: “Lâ”dan “illâ”ya... İki “gece yolculuğu”
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…