|
Karar anı yaklaştı..
Şer güçler söz birliği etmişçesine ülkemizi de kaosa sürüklemek için yarış halindeler. Sokaklarımızı Suriye ve Irak sokaklarına çevirmek istiyorlar. Bu, hiçbir şekilde kabul edilemez. Hepsi birden 'devlet'i zaafa uğratmak için seferber olmuşlar. Milletiyse bir “
bekâ kaygısı
”na düşürmek istiyorlar. Devlet zaafa uğrar ve bekâ kaygısı derinleşirse, ülkede çok tehlikeli yarılmalar meydana gelebilir.


1912-1913'te yaşanan “

Balkan bozgunu

” beka kaygısı üretmiş, ülke olağanüstü bir rejime evrilmiş, ardından büyük savaşa sürüklenmişti. Bugünkü şartlar çok daha tehlikeli. Kör döğüşü bütün bölgeyi sarar. Yangın Balkanlara, Kafkaslara, Orta Asya'ya, Hind alt kıtasına, hatta Avrupa'ya kadar yayılır. Sınırlar, rejimler, devletler anlamını yitirir. Elinde silah olan herkes, her yere, girer çıkar. Etnik, dinî, mezhebî çatışmalar çığırından çıkar. Emniyet ve asayiş kalmaz, hayatımıza şiddetin yıkıcı dalgaları egemen olur. Yıkımın etkileri uzun sürer ve yeni bir nizam kurmak çok büyük bedellere mal olur.



Oysa bir başka kader de var önümüzde. Bazı fedakarlıklar ve karşılıklı tavizlerle İslam havzalarında istikrar, nizam ve huzur sağlanabilir. Bunu yapabilmek için hukukun üstünlüğüne ve hür seçimlere dayanan, özgürlükçü, sosyal adaletçi, halkçı, katılımcı rejimlerin kurulmasının önündeki engelleri kaldırmak şart. Elbette kısa vadede çok hızlı bir değişim beklemek gerçekçi değil ama adım adım ilerleyecek bir programı yürürlüğe koyma iradesi bile müsbet bir iklimin oluşmasına katkı sağlar. Bu havzaların insanları kuşaklar boyunca iç savaşlar, darbeler, kargaşalar, yoksunluklar, zorbalıklar ve şiddetle yaşamaktan yoruldu. Sükunetin, huzurun, iyi yaşamanın ne olduğunu bile unuttu insanlar. İnsanları geleceğe matuf olarak hayal kurmaktan bile men eden bu kötücül iklimin değişmesi şart.



Dünya barışının sağlanmasında İslam havzaları kilit önemdedir. Bu havzalarda nizam, istikrar ve refah sağlanmadan dünya sulh ve selamete kavuşamaz. İnsan potansiyeli, tarih ve uygarlık mirası, enerji ve diğer tabii kaynakları bu havzaların refaha kavuşması için ise fazlasıyla yeterli durumda. İslam havzaları artık otokratlar, diktatörler, monarklar tarafından yönetilemeyecek aşamadalar. Monarklar iktidarlarını azami seviyede halkla paylaşmaya razı olmalılar. Din ve vicdan hürriyeti, düşünceyi ifade hürriyeti sağlanmalı. Beşar Esed, halkın özgür iradesiyle belirlenmeyen saltanatını sürdürebilmek için bütün bir bölgeyi ateşe attı. Oysa insanların rejimden ilk anda talep ettikleri özgürlüktü, özgür seçimlerdi, yönetime katılmaktı. “

Esed rejimi

” buna imkan tanımayarak haklı talepleri kanla boğmaya kalkıştı. Aşırılık güçlendi, mutedil gruplar etkisizleştirildi. Ülke korkunç bir şiddet sarmalına adeta itildi. Şimdi Esed bir kukladan ibaret, Rusları çağırdı, Suriye paramparça oldu, 300 binden fazla insan hayatını kaybetti, milyonlarcası ülkelerini terketmek zorunda kaldı.



Yerel hiçbir güç tek başına bölgenin kaderini belirleyemez. Hiçbir güç, bir diğerini tümüyle ortadan kaldıramaz. Hiçbir güç, bir diğeriyle elele vermeden bölgesel ve küresel meydan okumalarla baş edemez. Çare uzlaşmada, anlaşmada, işbirliğinde. Bölgedeki halklar ve devletler için seçenekler açık.

“Karar anı

” yaklaştı. İstikrarı mı kaosu mu, izzeti mi zilleti mi, refahı mı yoksulluğu mu, sulhü mü savaşı mı, emniyeti mi korkuyu mu, huzuru mu şekâveti mi, muhabbeti mi adâveti mi, hukuku mu zorbalığı mı seçeceğiz? Vereceğimiz karar, insanlığa hangi değerleri taşıyacağımızın resmidir.


#bekâ kaygısı
#Karar anı
#kaos
#Balkan bozgunu
#Esed rejimi
8 yıl önce
Karar anı yaklaştı..
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke
Arapça tabelalar ve yeni CHP